Güncelleme Tarihi:
On yaşındaydım, Levent’e taşındık. Ondan evvel belki de hiç taksi görmemiştim, yahut binmemiştim. Yeşilköy’de taksi niyetine faytona binilirdi. Şehre banliyö treniyle iner, Sirkeci’den gideceğimiz yere dolmuşla ulaşırdık.
Levent’te, o tarihte dolmuş çalışırdı. 1.Levent’ten otobüse (paso 25 kuruş) yahut, bulamazsak, dolmuşa binerdik, bir tekliğe... Çokluk, yürürdük aslında.
Sonraları bu dolmuşlar kalktı. Ama Levent’in efsanevî Levent Taksi'si yerli yerinde kaldı.
O tarihte taksimetre yoktu, yani vardı da kullanılmazdı. Taksi fiyatları pazarlığa tabiydi. Levent-Taksim mesela, 1970’lerin başında, doğru hatırlıyorsam eğer, 5 liraydı.
Levent Taksi’nin şoförleri mahallenin sayılan esnafındandı, hemen hepsi Levent’te yahut yakın çevrede otururlardı.
Yaşımız gelip de, gece çıkmalarına başladığımız zaman (Levent’in karanlık sokakları güvenliydi güvenli olmasına da, pek bir karanlık olurdu, daha metro filan yapılmamıştı, otobüs ise seyrek geçerdi), paraya kıyar (ana babamızı da biraz bu yolla ikna eder), Levent Taksi’den bir araba çağırırdık.
Numarası hâlâ aklımda, 64.16.17’yi arardık. (Bu numara sonra 164, peşinden de 264.16.17 oldu...)
Artık sırada kim varsa, Allah rahmet eylesin, kocaman, lacivert, içi vanilya kokan Amerikan arabasıyla Acem Dayı (Sahip Bey) gelirdi. Yahut, Allah selamet versin, Mustafa Abi, Vedat Abi, Recai, Ayhan’lardan biri, Cemal, Metin...
- Acem Dayı, sana zahmet, bir Harbiye’ye atar mısın bizi...
Eğer yanımda kız arkadaşım varsa, para almaya yanaşmazlar, benim fiyakamı da bozmayacak şekilde, “Tamam, sonra alırız!” derler, kulağıma “Kız arkadaşınlaçıkıyorsun, parasız kalma, harçlığın yoktur, sonra, hafta başında verirsin!..” diye fısıldarlardı.
Kaç kere, taksiden inerken “Acem Dayı, (Yahut Vedat Abi, Recai, Ayhan... kimse) yolsuzum, varsa bir 50 kağıt atsana..” diye üste para aldığımı da bilirim.
Adam gibi adamlardı. Canınızı, malınızı emanet edeceğiniz. Mahallemizin (Levent asla mahalle gibi mahalle olmadı ya...), semtimizin abileriydi.
Kardeşim gazdan zehirlendiğinde, anam telaşla Levent Taksi’yi aramış, durakta ne kadar araba varsa koşup gelmişlerdi. Nikahımda durağa bir davetiye götürdüm, aralarından ikisini seçmişler, nikah dairesine gelmişlerdi, iki dirhem bir çekirdek. Ardından, aralarında para toplayıp aldıkları bir pirinç şemsiyeliği “Allah mesut etsin!” diye eve kadar getirmişlerdi.
Bizim çocukluğumuzda taksi şoförleri İstanbullu, efendi, güvenilir, ağırbaşlı insanlardı.
Adam gibi adamlardı...
Levent Taksi’nin şoförleri, hani artık özlemini duyup televizyon dizilerine konu ettiğimiz “mahalle” özlemimizin belki son temsilcileriydi.
Şimdikilerin hepsi kötü mü?
Değil...
Ama bir şeyler değişti işte.
Resmî Gazete’de Bakanlar Kurulu’nun bir kararı yayımlanmış. “Ticari Plakaların Verilmesinde Uyulacak Usul ve Esasları” kapsayan kararda yapılan değişiklik.
Bundan böyle, “Taksi, dolmuş minibüslerde ticari plaka almak isteyenlerin” en az iki senedir İstanbul’da (o ilde, o kasabada) ikamet etme zorunluluğu BİLE kaldırılmış.
Yani, biz taksi şoförlerinden (sepetteki çürük elmalardan) şikayet ederken ... Bakanlar Kurulu mesleğin iyice içine edilsin diye gerekli tedbirleri almış, maşallah!
Bundan gerçek İstanbullular kadar gerçek taksi şoförleri de şikayetçi.
Ama ikisi de artık azınlıkta...
Belki de nesli tükenmede...
(Devam edeceğiz bu konuya.)