Güncelleme Tarihi:
Ölen bu dört kocadan üçü 1926, biri ise 1928 doğumluydu. Maddi durumları hiç fena sayılmazdı. Yaşlı oldukları için ölümleri kimsenin dikkatini çekmemişti. Leila, kocalarına kendisini bazen “doktor”, bazen de “hemşire” diye tanıtmıştı. Polis ve savcılık ifadelerinde ise “ev kadını” olduğunu söylemişti. Gürcistan’da yaptığı evlilikten bir oğlu olduğu kesindi ama kimilerine eski kocasının Sovyet-Gürcü savaşında öldüğünü, kimilerine de boşandığını söylemişti. Son eşini öldürmekten tutuklanınca, gözler önceki üç kocaya döndü: Belki onlar da ecelleriyle ölmemişti... Samsun’a gidip Leila ve kocalarının izini sürdük, ölen dört kocasının çocuklarıyla konuştuk.
Sergo ve Evgenia’nın kızı Leila, 1950 Tiflis doğumlu. 1991’de Sarp Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye girdiğinde 40 yaşındadır. Öyle çok güzel, çekici bir kadın değildir. Oldum olası şişmandır. Şuh kahkahalar attığını filan duyan yoktur, sessizdir. Duruma göre bazen doktor, bazen hemşire olduğunu, yaşlı erkeklere evlerinde iyi bakacağını söyler hep. Türkiye’de yeni bir hayat kuracaktır. Kazancının bir bölümünü de Tiflis’te bıraktığı tek oğlu Arçın’a ayıracaktır.
İLK KOCA OSMAN DİBİÇ
Genç adamla mı uğraşacağım yaşlı adam beni korusun yeter
1928 doğumlu Osman Dibiç, 7 çocuk babasıdır. Samsun Tekkeköy’e bağlı Yaylageliş Köyü’nden. Eşi 1981’de vefat etmiştir. Dibiç’in geniş fındık bahçeleri ve bir de maaşı vardır. Leila’nın Türkiye’deki ilk kocası olur.
1991’de Samsun’da evlendiklerini, Rize Çaykur’da çalışan büyük oğlu Mustafa Dibiç, bir gün ansızın çıkıp geldiklerinde öğrenir. Babalarının Leila ile evliliğinin gidişatını, mutlu mu mutsuz mu olduğunu hiç bilemezler. Çünkü baba evliliği hakkında tek kelam etmez, oğulları da sormayı hürmetsizlik addeder. Nasıl tanıştıklarını bile öğrenemezler. Leila’ya babasının hiçbir zaman bilemedikleri banka hesabından ne aktardığını da...
28 Mayıs 1995’te Mustafa’ya, babasının ölmek üzere olduğu haberi gelir. Doktor, Osman Dibiç’in “kan kaybettiğini, kanın bir şekilde dışarı atılamadığını, ancak vücudun hangi uzvunda kaybolduğunu bilemediklerini” söyler.
O öldükten sonra, Dibiç ailesi Leila’ya her türlü yardımda bulunurlar. Babalarının Samsun’daki evini ve eşyaları ona bırakırlar. Babalarının ölümünden sonra da görüşmeyi sürdürürler. Ta ki Gürcistan’daki oğlu Georgi Arçil’i Türkiye’ye getirmek için yüklüce para isteyene kadar. Ondan sonra araları bozulur.
Yalnız bir gün Mustafa Diliç, Leila’ya, “Neden yaşlıları koca diye seçiyorsun?” diye sorar. Leila, “Genç adamla mı uğraşacağım; yaşlı adam beni korusun yeter” diye cevap verir ama Mustafa bu cevaptan ikna olmaz.
İKİNCİ KOCA AHMET ALİ USTAOSMAN
Evlendikten sadece 24 gün sonra öldü
1926 doğumlu Ahmet Ali Ustaosman’ın maddi durumu iyiydi. Yedi çocuğu vardı. Dindardı, hac görevini yerine getirmenin huzurunu yaşıyordu. Samsun’daki birkaç ev ve dükkanından kira geliri, bir de emekli maaşı olan, hali vakti yerinde bir yedek parçacıydı. Ama eşini kaybetmişti. Yalnız ölmek istemiyordu.
1997’de, Samsun Rus Pazarı’ndaki esnaf oğlu Osman’ın yanına gidiş gelişlerinde, pazardaki arkadaşlarını ziyarete gelen Leila ile tanışır, samimiyetleri ilerler. Ama oğulları, babalarının eş adayı olarak gösterdiği Leila’ya şiddetle karşı çıkar. Oğullarından Lütfü Ustaosman, Antalya’ya tatile gittiğinde, babasının Leila ile 4 Eylül 1997’de evlendiğinden habersizdir.
17 Eylül’de bir telefon gelir. Babası felç olmuştur, Samsun Devlet Hastanesi’ndedir. Babasının yanındaki hemşire Lütfü Ustaosman’ı görünce, babasının başucundaki Leila’yı işaret edip kulağına fısıldar: “Cellat bu. Önceki kocasını da öldürdü.” Babasının gözlerinden başka hiçbir yeri kıpırdamamakta, konuşamamaktadır. Oğlu Lütfü’ye diker gözlerini. 12 gün sonra yani evlendikten 24 gün sonra ölür.
Oğulları, ölümünden iki ay sonra evde buldukları Rus malı ilaçları Kiril alfabesi bilen bir tanıdıklarına götürürler. Onun iddiasına göre, ilaçların üstünde “Fazla doz felç yapar” diye bir uyarı bulunmaktadır.
Lütfü Ustaosman, Leila ile tartışır. Leila da “Hayatımdan endişe ediyorum” diye şikayetçi olur. Lütfü Ustaosman da Leila’dan. Miras yüzünden ciddi kavgalar olur. Beş yıl sonra Leila’nın yeni bir evlilik yaptığını öğrenirler.
ÜÇÜNCÜ KOCA HÜSEYİN KOLDERE
Babaları nasılsa yaşlıydı, çocukları hiç kuşkulanmadı
1926 doğumlu Hüseyin Koldere, Samsun Çarşambalı, altı çocuklu bir adamdır. İki kez hacca gitmiştir. Çakmak Barajı alanında kalan arazileri istimlak olduktan sonra eline epeyce nakit geçmiştir. Samsun’a taşınır. Eşinin vefatından bir yıl sonra Leila ile 13 Eylül 2002’de evlenir. Bir sabah Leila, Koldere’nin kızına telefon edip çağırır. Kız eve gittiğinde babasını kelime-i şahadet getirirken bulur. Ama evlatları bu ölümden şüphelenmezler. Babaları yaşlıdır ne de olsa.
Aradan yıllar geçer. Geçmişe dönüp bakınca hiçbir evladı, babalarının ölümüne ilişkin Leila’dan şüphelenecek bir ayrıntı hatırlamamaktadır. Tek hatırladıkları, babalarının kendilerine evliliği hakkında çok ketum davrandığı, ağzını açıp tek havadis vermediğidir.
Leila ile ilgili bildikleri, onlara anlattıkları kadar. “Doktorum” dermiş. Bir de kocasının Sovyet-Gürcistan savaşında öldüğünü. Babaları öldükten sonra Leila’nın Gürcü arkadaşlarının eve sürekli gelip gittiklerini bilirler. Babalarının evlenme hikayesine gelince... Hepsi de evlendikten sonra haberdar olur.
Leila, bir sonraki evliliğini yapıncaya kadar ona kol kanat gerer Hüseyin Koldere’nin çocukları. Leila’nın, babalarının evinde oturmasına, apartmanın alt katındaki eczanenin kirasını düzenli almasını sağlarlar.
Fakat geceleri kamyonetler yanaşmakta, evdeki eşyalar tek tek götürülmektedir. Koldere’nin gelinlerinden biri bu taşınmalardan birine denk gelince Leila, “İstanbul’a hasta bakmaya gideceğim” der. Oysa eşyalar bir depoya götürülecek, ertesi gün de Samsunlu Hasan Ünlü ile evlenecektir...
DÖRDÜNCÜ KOCA HACI HASAN ÜNLÜ
Kanlı gömleği bulaşık makinesinde bulundu
Hacı Hasan Ünlü (81), Samsun Çarşambalı. İkisi kız, sekiz çocuk babasıdır. Maddi durumu çok iyi, gücü kuvveti yerindedir. 2000’de eşini kaybettikten sonra evlenmek ister. Oğullarının önerdiği adayları beğenmez. Eş adayı olarak Leila’yı seçer ve 25 Mart 2008’de evlenir. Çocukları küser ona. Çünkü “anne” diyebilecekleri bir kadınla evlenmesini istemektedirler. Leila’da bu vasıfları görmemişlerdir. Yine de bu küslük ancak dört ay sürer.
28 Nisan Salı. Saat 15.00 civarında Hasan Ünlü (81), semt pazarından Samsun’un merkezinde Belediye Evleri Mahallesi’ndeki evine gelir. Saat 16.00’da ise Leila, kocası Hasan Ünlü’nün kızına telefon eder telaşlı bir sesle. “Babanı banyoda buldum. Çok kötü durumda. Yardım edin!” Ünlü’nün kızı, hemen ağabeyini arar. Apar topar eve gelirler. Babalarını banyoda ölü bulurlar. Leila, “Herhalde abdest almaya geldi, düştü” der. Ancak Hasan Bey giyiniktir, gözlüğü yerde, saati kolundadır. Oğlu, “Babam abdest almaya gitse saatini çıkarır, gözlüğünü oturma odasına bırakır. Ben babamı iyi tanırım” der. Leila başka bir açıklama yapar: “O zaman hırsız yapmıştır. Yatak odası dağınıktı zaten.”
Yatak odasına koşarlar. Dolap ve çekmecelerden çıkarılan eşyalar, derli toplu öbekler halinde yatağın üstünde durmaktadır. Oğul, hiçbir hırsızın böyle düzenli olmayacağından emindir. Polis çağırırlar. Hasan Ünlü’nün salonda öldürüldüğü, koltuklardaki kan lekelerinin temizlendiği ortaya çıkar. Leila’nın kan sıçramış gömleği de bulaşık makinesinde bulunur. Babaları, sert bir cisimle kafasının arkasına aldığı darbe sonucu ölmüştür.