Güncelleme Tarihi:
ORHAN GENCEBAY ÖZEL FOTOĞRAFLARI
Orhan Gencebay, bir yandan yeni besteler yapıyor bir yandan önümüzdeki bahar başlayacak ve Gencebay tarihinde bir “ilk” olacak konserleri için çalışıyor. Yanı sıra meslek birlikleriyle telif konusunda hâlâ sıkı temas halinde. Çalışma masasının üzeri bu konuyu irdelen dosyalarla kaplanmış durumda.
38 yıllık yol arkadaşı Sevim Emre ise hep yanında. Gencebay’ı hiç yalnız bırakmıyor. Gencebay onun için “İlhamımdır” diyor, “Patırtımız kütürtümüz azdır, olsa bile yarım saat sonra her şeyi unutur gideriz”...
Bir saatlik röportaj sırasında ise benim anladığım şu:
Orhan Gencebay gurur gecesine mazeretleri nedeniyle katılamayan hiçbir şarkıcıya kırgın/kızgın filan değil; asıl unutamadığı kırgınlığı, zamanında kendisini küçümseyen klasik müzikçilere...
Onların da kendi yaptıklarını eleştirmesini bekliyor ve çarpıcı örnekler veriyor.
Ah bir de sürpriz bir Led Zeppelin meselesi var.
Neyse daha fazla uzatmadan şimdi buyrunuz Orhan Baba’nın söylediklerine...
ROMANTİZM HÂLÂ VAR
Orhan Gencebay şarkıları denince aklıma “sabır, adalet, hasret, Tanrı’ya hem sığınma hem isyan ve koşulsuz sevgi” temaları geliyor. Diyorum ki, acaba eskiden yaptığınız şarkıları şu an yapsanız yine bu saydığım temalar geçerli olur muydu? Yoksa başka konular da anlatır mıydınız?
- Yaşamda hiçbir zaman değişmeyecek olan bazı kavramlar var. En önemlileri de sevgi-saygı, paylaşmak ve adalet. Bu değerleri gerçekten bilen insan hiçbir zaman unutmaz. Tabii ezberden bilmiyorsa.
Bunlar günümüzde unutulmadı diyorsunuz...
- Yok unutulmaz. Çünkü temel değerler... Sadece yorumları, uygulamaları değişebilir. Mesela eski romantizm artık yok deniliyor. Bana göre hâlâ var. Sadece yorumu farklı. Aynı şekilde diğer değerler de öyle. Sadece yerine getiriliş biçimleri farklı. Sonuçta her neslin kendine göre getirdiği değişimler, yorumlar var. Bu değişimler özü bozmaz. Öz aynı kalır. Çünkü yaşam bir tane. Yaşamdaki mutluluğun da tarifi kolay değil. Hepimizin gayesi mutlu olmak, ama mutluluk da cesaret ister. Mutlu olmak için önce kendini yenmeli insan. Kendini yenen mutluluğa en yakın olandır. Kendisiyle barışıktır.
Yenmek derken? Ego mu?
- Evet, her türlü egoyu yenmek... Paylaşmayı zedeleyen egodur.
Peki bu albüm projesi nedeniyle mutlu musunuz?
- Evet, mutluyum. Çünkü böyle bir albüm dünyada ilk kez yapıldı. Dünyanın hiçbir yerinde bir bestecinin 33 eseri 32 tane sevilen sayılan sanatçı tarafından seslendirilmedi. Bu kadar satmasını da beklemiyorduk. Ama aştı gitti, hepimizi mutlu etti. Camiayı da öyle.
ALBÜMDE HERKESİ ÖZGÜR BIRAKTIK
Eleştiriler de oldu. “Neden albümde şu isimler var da şunlar yok” denildi. Ayrıca bazı şarkıların düzenlemeleri eleştirildi. Bunlara ne diyorsunuz?
- Tüm arkadaşlar profesyonel. Şarkıları bu şekilde hissettiler, düzenlemeleri öyle yapmak istediler. Herkesi özgür bıraktık. Hiç karışmadık. Onlar nasıl bir iş getirirse benim makbulümdü. Ben de hepsine teşekkür ettim. Ne diyebilirim ki? Albümde kimlerin olacağına ise ben karar vermedim. Daha ziyade Polat (Yağcı) kardeşim karar verdi. Ama dört-beş yıl öncesinde, yani oğlum Altan’la bu albümü yapmaya karar verdiğimiz dönemde bazı isimler belliydi. Mesela oğlum gibi sevdiğim Tarkan. “Baba ben ‘Hatasız Kul Olmaz’ı okurum” demişti. Aynı şekilde Özcan Deniz. “Vazgeç Gönlüm’ü okurum” diye gelmişti. Keza Sezen de öyle...
Albümde bir Sertab Erener bir Şebnem Ferah olsun da ister miydiniz?
- Şüphesiz şu an yeniden böyle bir proje yapsak onlarca arkadaşımın yer almak isteyeceğini hissediyorum. Söylemlerini de duyuyorum. Ama o kadar çok icraatı bir albümde toplamamız mümkün değildi. Nitekim bu albüm projesi başlangıçta 15-20 kişiden ibaretti. Daha çok popçu ve rock’çıdan oluşuyordu.
İkinci bir proje yapılabilir mi?
- 10 tane de yapılabilir, ama tekrar yapar mıyız bilmiyorum.
Albümde farklı bulduğunuz, hiç ummadığınız bir yorum var mı?
- Hepsini farklı buluyorum. Çünkü bütün eserleri hâlâ başka bir esermiş gibi dinliyorum. Bana öyle geliyor. Herkesin yorumu benim yorumumdan farklı olduğu için sanki başkası yapmış gibi dinliyorum.
ARABESK, YAPTIĞIM MÜZİĞİ TANIMLAMIYOR
Düzenlenen onur gecesinde rock’çıların canlı, popçuların playback söylemesini eleştirmiştim. Gerçekten neden böyle oldu?
- Aslında tüm dünyada playback’e başvuruluyor. Çünkü canlı performans stüdyodaki neticeyi tam olarak vermiyor. Bunun endişesi yaşanıyor. Yoksa herkes canlı da söyler. Tabii ki canlı performans samimiyet açısından iyi bir şey.
Ülkede şu an yapılan müziği nasıl buluyorsunuz?
- Çok iyi müzisyenler ve besteler var, ama birbirine benzeyen beste ve aranjmanlar çoğunlukta. Bunun nedeni tüm dünyada olduğu gibi bizim de aynı enstrümanları, aynı polifonik sistemi kullanmamız. Bunu aşmak için kendi değerlerimizin farklı yanlarını görmek gerekiyor. Lokali kullanmalıyız. Mesela uzun hava. Ama eskiden şunu derlerdi, “Bu ne böyle, kıro müziği!”. Böyle aşağılanıyordu ama o uzun havanın geçmişini, anlamını kimse bilmiyordu. Bunlar yanlış şeyler. Gelişmemiş düşünceler. Oysa o bir kültür.
Zamanında sizin de yaptığınız müziğe dair yasaklamalar oldu, küçümsendi, aşağılandı. Sonra bu aşıldı. Eskiden sizi aşağılayan, üstten bakanlar sizi yere göğe sığdıramadı. Bu değişimi nasıl yorumlarsınız?
- Başlangıçta yaptığım çalışmaları halk büyük bir sevgiyle algıladı. Dünya çapında tirajlar elde ettim. Ama bazı çevreler bunu kıskandı. Çamur atmak için arabesk dediler, dolmuş-varoş müziği dediler. Umrumda değildi. Müzik adamıyım, başarılı olduğum için böyle oluyor dedim. Nitekim ilerleyen yıllarda dediğim çıktı. Resmi müzikçilerle de çok bozuştuk. Sanat ve halk müziğinin kalıpları şunlardır, bunun dışına çıkamazsın dediler. Ama ben yenilikçi olmaktan yanaydım. Bir de arabesk, benim yaptığım çalışmayı tanımlayan bir şey değildi. Doğru değildi. Böyle bir başlık konamazdı. Gerçi arabeskin de saygın bir manası var. Sorsanız, bunu söyleyenler onu da bilmez.
O aşağılayanlarla kendi içinizde barıştınız mı?
- Kimseye kırgın değilim. Ama bize laf eden klasikçiler kendi yaptıkları şeyin farkında mıydı, ondan emin değilim! Mesela bir gün Bizet’nin “Carmen”ini Fransız orkestrasından dinlemiştim. Tesadüfen hemen ertesi günü de bizimkilerin yaptığı “Carmen”i dinledim ve aradaki farka çok üzüldüm! Tamam, tüm orkestralarımız aynı değil. Harika orkestralarımız da var. Ama laf edenler bunlara da dikkat etsin.
TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ VAR MI?
Sevdiğim bir dizeniz var, “Ağaçların özgürlüğü ancak ağaç gibi olur. Benim özgürlüğümse düşüncemle hayat bulur” diye... Çok güzel bir tarif bu...
- Aslında mutluluğun tarifi gibi özgürlüğün de tarifi zor. Özgürlüğü birçok kişi “ben bildiğimi yaparım” diye algılar. Oysa öyle değil. Önce kendimize aitiz, sonra da kendimize ait değiliz. Herkesin özgürlüğünün sınırı kadar özgür olduğumuzu bilmeliyiz. İşte buna demokrasi diyoruz değil mi?
Şu an ülkede tam bir demokrasi var mı?
- Var mı?
Size sormuştum...
- Demokrasi söylemi var, ama kavramın anlamını bilen çok az diye düşünüyorum. Payımıza razı olmuyorsak, kendimize yakıştırmadığımızı başkasına yakıştırıyorsak, aslında demokrat değiliz. Demokrasi böyle nazik bir şey...
Müziğe başladığınızdan bu yana memleketin binbir türlü haline tanık oldunuz. Şimdiki ortamı nasıl görüyorsunuz?
- Siyasetçi olmadığım için ancak hümanist bir sanatçı olarak kararımı verebilirim. Ve derim ki: “Bu vatanın çatısında yaşam kutsaldır, yaradanım yaratmış dünya anavatandır, dil, din, ırk, cins ayırmam şu dünya gurbetinde, asıl adım insandır.” Evet, birçok etnik yapımız var, ama biz hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Vatandaşlıkta da din, dil, cins ayrımı yok. Sosyal hukuk devletiyiz, demokratız, laikiz. Bunları korumamız lazım. Ama art niyetliler var, onlara kanmayalım.
LED ZEPPELIN BENİM İÇİN İLAH DEMİŞ
Ünlü İngiliz rock grubu Led Zeppelin’le zamanında bir temasınız oldu mu? Grubun sizinle ilgili bir demeci olduğu da söylenir. Yoksa tüm bunlar şehir efsanesi mi?
- Direkt bir temasım olmadı. Ama evet, şöyle bir şey oldu. Albay bir arkadaşımın Sorbonne’da öğretim üyesi olan kardeşi doktora tezini benim üzerime yapıyormuş, yani konusu benim müziğimmiş. O teze Led Zeppelin’in benim hakkımda verdiği bir demeci bulup koymuş. Şöyle diyormuş grup: “Bu Türk müzisyen bir ilah...” Ayrıca “Biz müziğimizde Gencebay’ın bazı riff’lerini, ritmlerini kullandık” demişler. Ben de bu şekilde haberdar oldum.
SAZIMA, BESTEME VAKİT AYIRAMAM DİYE SAHNE ALMADIM
Önümüzdeki bahar ilk kez sahneye çıkacaksınız. Neden bunca yıl çıkmadınız? Sahneyi sevmiyor muydunuz?
- Dünya üzerinde 45 yıl boyunca sadece besteleriyle var olan, hiç sahneye çıkmayan sanatçı bir tek benimdir herhalde. Çıkmama nedenlerimden biri utangaç olmamdı. Diğeri de beste ve aranjman yapmayı, sazımı çalmayı daha çok sevmem, bunlarla mutlu olmamdı. Sanki sahneye çıkarsam tüm bunlara fazla vakit ayıramam gibi bir korkum vardı.
Konserler nerede olacak?
- Anadolu’nun her yerinde olacak.