Güncelleme Tarihi:
Ülkemizin dünya çapındaki önemli görsel sanatçılarından Kutluğ Ataman şu sıralar, Emre Baykal’ın kendisi hakkında kaleme aldığı “Kutluğ Ataman: Sen Zaten Kendini Anlat” kitabıyla gündemde. Yönetmenlik ve senaristlik yönüyle de başarılı işlere imza atan Ataman, sanatın halka hitap etmesi gerektiğini belirtiyor ve "Toplumun her kesimine eşit şekilde bakabilmeliyim" diyor.
Ülkemizin önemli görsel sanatçılarından biri olan Kutluğ Ataman şu sıralar, Emre Baykal’ın kendisi hakkında kaleme aldığı "Kutluğ Ataman: Sen Zaten Kendini Anlat" kitabıyla gündemde. Yönetmen ve senarist olarak da başarılı
Herkes "Kutluğ Ataman: Sen Zaten Kendini Anlat"ı sizin yazdığınızı düşünüyor ama kitap bir başka yazar tarafından kaleme alındı değil mi?
- Evet, kitabı ben yazmadım öncelikle bu algıyı düzelteyim, Emre Baykal yazdı. Kitabın bir bölümü için Deniz Seki benimle bir röportaj yaptı. Kitap benim hakkımda olduğu için birilerinin benimle görüşme yapması gerekiyordu. Kameramı doğrulttuğum insanlardan biri yapsın istedim.
Deniz Seki’yi neden seçtiniz?
- Biriyle konuşabilmek için aynı meraka, aynı zekaya sahip olmanız lazım. Deniz Seki ile tamamen şans eseri Perihan Mağden’in evinde tanıştık. Onunla tanışır tanışmaz aramızda bir yakınlık başladı, birbirimizi çok iyi anladık. Normal bir sevginin dışında zekalarımızın örtüştüğü birçok orta nokta bulduk. O anda bu kitap hazırlanıyordu. Deniz Seki ile konuşursak daha enteresan olacağını düşündüm.
Sohbet metninizde birbirinizin cümlelerinizi de bir anlamda tamamladığınız görülüyor...
- Deniz benimle röportajı yapmadan önce çok iyi hazırlanmıştı ama benim verdiğim cevaplardan sonra soru-cevap stili sohbete dönüştü. Sanatın özünde de dibe inmek, saklamamak, açık olmak vardır. Birden bire röportaj dediğimiz şeyin nasıl olup da sanata dönüştüğünü gördük.
Deniz Seki daha önce tanıdığınız, beğendiğiniz bir isim miydi?
- Deniz Seki’nin şarkı sözlerini de çok beğeniyorum. Sözlere baktığınızda deneyimi, yaşanmışlığı görebiliyorsunuz. Şarkıda bir şey söylerken, bir yandan başka bir şeyler anlatıyor. Bu da benim için çok önemli. Bütün bu değişik düzeydeki örtüşmelerden dolayı Deniz Seki benim için doğru bir adresti. Deniz’le yaptığım konuşma da şu ana kadar yaptığım en kişisel konuşma oldu. Editörün size saygı duyması da çok önemli. Ağzımdan çıkanları olduğu gibi yayınladılar. Akademik ve bana dair bir kitap oldu. İlk filmim "Semiha B. Unplugged"dı. Yani içerisine herhangi bir enstrüman girmemiş, aranjman yapılmadan neyse onu veriyordum. "Semiha B. Unplugged"dan tutun da "Ruhuma Asla" ve "Peruk Takan Kadınlar"a kadar bütün işlerimde bu var. Bu kitapla da unplugged’lığıma devam ediyorum.
- Deniz röportajın sonunda "Ay Kutluğ, ben sana röportaj yapmaya geldim, sen benimle röportaj yapıyorsun" dedi. Ben de alışkanlığımdan dolayı "Sen zaten kendini anlat, boşver" dedim. Yazı böyle bitince çok hoşumuza gitti, önce Deniz ile yaptığımız konuşmanın başlığı olmasına karar verdik. Daha sonra Emre Baykal da başlığı çok sevdi, hem kendi yazısının hem de kitabın başlığı olarak seçti.
Kitabın içeriğinde size dair başka nelerle karşılaşacağız?
- Daha önce çoğu insanın hatta benim de görmediğim aile fotoğraflarım yer alıyor. Erzincan’da depremden çıkma aile fotoğraflarım var. Türkiye’nin ilk siyah-beyaz negatifleri diyebilirim, elle kesilmişlerdi. 1920-30’lardan kalma fotoğraflar, Yapı Kredi Yayıncılık’ın aracılığıyla bilgisayara aktarıldı ve temizlendi. Annenizin çocukluğu hatta anneannenizin gençliğini görmek çok garip bir duygu.
Hakkınızdaki kitapta Deniz Seki adı geçtiği için belki de sanat çevresi sizi işinizi magazinleştirmekle suçlayacak. Popüler ya da sanatsal iş gibi bir ayrım var mı?
- İşlerimden dolayı magazin dünyasından, sahne sanatlarından ya da sinemadan olsun, kendi alanımdan birilerini seçmem çok doğal. Büyük yıldızlarla çalışmış bir insanım. Bundan dolayı da herhangi bir rahatsızlığım yok. "Yüksek kültür, magazin dünyası, şarkıcılar vardır, şu vardır bu vardır..." ayrımına pek inanmıyorum açıkçası. Kültürün her koluyla birlikte olabileceğimi düşünüyorum. Bu türden bir snobizm güzel değil. "Magazin" diye aşağılamaya karşıyım. "Televizyona dansöz çıkamaz, ben tiyatro oyuncusuyum, o dizi oyuncusu, dizi kötüdür, tiyatro iyidir" gibi saçma sapan fikirler sadece Türkiye’de, görgüsüzlükten ve aşağılık kompleksinden dolayı var olan ayrımlardır. Bu tarz ifadelere ne inanıyorum ne de destek veriyorum.
Peki bu ayrımcılık neden kaynaklanıyor?
- Sanatçıysam toplumun her kesimine eşit şekilde bakabilmeliyim, onlarla konuşabilmeliyim ve onlarla beraber olmalıyım. Bu yüzden görüşlerimde "yüksek sanat" ya da "popüler sanat" diye bir şey yok. Popüleri zaten halk yapıyor. Sanat halkla beraber yapılmayacaksa, onlara ulaşmayacaksa; laboratuvar şişesinin içinde sanat yapamam. Yüksek sanat yapanları da, devlet sanatçılarını da gördük. Hiçbiri bir şey yapamıyor. Kendi kapalı devreleri içerisinde
Aldığınız birçok önemli ödül ve size yakıştırılmış bir o kadar titriniz var. Sanat çevrelerinde kazandıklarınızla mutlu musunuz, yalnız mısınız yoksa rahatsız mısınız?
- Beni Forbes dergisinden arayıp, "Sizi dünyanın güncel sanat alanında beşinci güçlü sanatçısı seçiyoruz" dediklerinde "Beni böyle bir listeye koymayın" dedim. Çünkü bu sakıncalı bir durum. O sıralamada sizin altınızda kalan kişilerle işleriniz oluyor, egolarından dolayı "Sen zaten güçlüsün" deyip yardımcı olabilecekken reddedebiliyorlar.
Evimde çılgın partiler veririm
Evinizde çılgın partiler verdiğiniz doğru mu?
- Bu konunun yarısı uydurma, yarısıysa doğru. Zaten ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Partilerim deli ve ateşli olsa bile benim de "Türkan Şoray kurallarım" var. Evimde asla çok fazla gürültü olmuyor. Apartman yöneticisi de olduğum için sorumluluklarım var ve örnek teşkil etmem gerekiyor. Partilerimin ismi çıksa bile benim isimlerim çıkmıyor çünkü bunlar "örnek vatandaş partileri".
Yurtdışında mı yaşıyorsunuz?
- İşimden dolayı seyahat ediyorum ama herkes beni yurtdışında oturuyorum zannediyor. 2002’den bu yana
Peki aldığınız ödülleri ne şekilde değerlendiriyorsunuz?
Benim için bunlar hakikaten önemli değil ama para ödülleri çok önemli. İşin devamlılığını sağlıyor. Şimdiye kadar bana verilen hiçbir para ödülünü kendime harcamadım. Ödül paralarının tamamını işlerime harcıyorum. Sinema alanında kazandığım ödül paralarını sinemaya yatırdım. Mesela Antalya Altın Portakal’dan kazandığım parayla "İnleyen Nağmeler" isimli şirketimi kurdum. Sanat alanından kazandığım paralarla da yeni işlerimi yaptım. Hiçbir zaman kendim için harcamadım ve bundan zevk alıyorum.