Güncelleme Tarihi:
Kuzey Güney, Aşk-ı Memnu’dan sonra sıkıcı sarışın oğlana yarım adımı kalmış Kıvanç Tatlıtuğ’dan bir fenomen, vasat dramlarda terk edilmiş romantiği oynayabilecek Buğra Gülsoy’un buğulu gözlerinden muazzam bir trajik karakter yarattı. Kanlı canlı insanların, zaafları, aşırıya kaçmayan entrikaları, acıklı ama mütevazı yaraları bugüne kadar çok az TV dizisinde böyle iyi kurgulandı. Bugün iflas eden dizilerin çölünde birkaç ders çıkarmak fena olmaz.
1. Gerçek insanlar böyle konuşur
Kuzey, Güney’le gerçekten kelime hazinesi kısıtlı, öfkeli bir genç adam gibi kavga ediyor. Güney iki-üç okuyup sınıf atlamış gibi yapan kibirli bir pislik gibi cevap veriyor. Handan Hanım gerçekten bir el bezi kadar sümsük, ezik ve ezilmişliğine kinli, korkak bir kadın gibi söyleniyor, Sami Tekinoğlu her içtiğinde rakı sarhoşluğunda nasıl olursa öyle köpürüyor. Banu gerçek bir kıskanç sosyete kızı, Cemre o mahallenin duygusal, hayalperest gülü ve annesi Gülten tüm derinliğiyle sığ bir kuaför, tüm içtenliğiyle şefkatli bir anne. Bu karakterlerin hiçbiri ağızlarında tuğla gibi duran cümlelerle konuşmuyor. Evet, Kuzey gibi bir adam dükkândan çıkarken ‘Allah’a emanet ol’ der, Güney gibi bir sonradan görme, şarap içerken aynen böyle ağzını yayarak konuşur. Biz de böylelikle huzur içinde o dünyanın içine, öykünün göbeğine kuruluruz.
2. Yaşayan mekânlar: Bu ev az önce döşenmedi
Her yapma çiçek, yumurta kırılan sahan, dantelin üstündeki manasız biblo, kıyafet askıları, duvardaki resimler, melamin tabaklar, muşamba masa örtüleri, zigon sehpalar, az önce içeride patlıcanların kızardığını hissettiren bir meyhane, simit kokan bir fırın, fönden ısınmış saç ve sprey kokan bir kuaför, ev terlikleri, Cemre’nin lacivert depresyon hırkası, değişen nevresimler, dolaba kaldırılan yemeğe kaplanan streçfilm, açık taksimetre, Kuzey’in deri ceketini astığı portmanto, arka plandaki uyduruk filmler... Bunların hepsi kendi başına iyi sanat yönetimi dersi. Kuzey ve Güney’in içinden çıkılmaz kavgası, Handan Hanım’ın domestik ıvır zıvırı olmadan yarım kalırdı.
3. Şefkatli detaylar
58. bölüm dizinin çok iyi becerdiği şefkat anlarına çok iyi iki örnek daha verdi: Cemre’nin Kuzey’e çaktırmadan konuştukları ekranı öpmesi, Aynur’un Sami’nin dürüst konuşmasını kar altında dinledikten sonra şemsiyesinin ayrıldığı adamın başına uzatması. Dizi klasik anlamda bir kavuşamama gerginliği üzerinde ilerlediği için, tansiyonun biraz hafiflediği yumuşak bir satır daha da değerli oluyor. Üstelik senaristler ve yönetmen karakterlerinin insani yönlerini ortaya çıkarmakta çok başarılı. Bu yüzden Güney’e tüm gıcıklığına rağmen acıyoruz, Cemre ağladıkça annesi gibi ‘taşınalım buradan, gel gidelim, ister misin?’ demek geliyor içimizden.
Kuzey Güney’in ‘Pargalı’nın öldüğü gün’ gibi patlamalara, flaş konuk oyunculara (Şebnem Dönmez feci gereksiz bir ek), sevişme sahnelerine ihtiyacı yok. Onu ağırbaşlı bir heyecanla seven kitlesine artık sadece iyi bir final borçlu.