Kuyruğu ebemkuşağı renginde olsun...

Güncelleme Tarihi:

Kuyruğu ebemkuşağı renginde olsun...
Oluşturulma Tarihi: Haziran 15, 2005 17:55

Size de olur mu, bazen bir koku, bir ses, bir kelime, yıldırım hızıyla beyninizden geçer, başınız döner, sendelersiniz, fırtınalar kopar bir an... Çoğu zaman adını koyamazsınız, sizi çarpan neydi, o koku, o ses, o kelime size neyi çağrıştırdı da böyle silkeledi, bilemezsiniz.

Hıncal Uluç’un bir yazısı şu cümleyle başlıyordu:

Okurlarım arasında nasıl uçurumlar varmış meğer...

Okurken, bir fırtına koptu yüreğimde, başım döndü, içimi bir mutluluk ve bir hüzün kapladı birden. Adını koyamadım!

Dönüp yazıyı baştan okudum. Ve aynı ‘okuma hatasını’ tekrarlayınca, uyandım!

(Tıpta bunun bir adı vardır ama çıkaramadım. Hani zihin yahut göz yorgunluğu, okurken yahut konuşurken harflerin yerini değiştirmenize, bir kelimeye ikinci harfinden başlamanıza sebep olur...)

‘Okurlarım arasında nasıl uçurumlar varmış meğer’deki uçurumu ben UÇURTMA diye okumuşum ilk seferinde...

Fark edince, kendi kendime ‘UÇURTMA’ diye yüksek sesle tekrar edince, Yeşilköy’de, rahmetli Doktor Kalangos’un evinin yanından aşağı, Yeşilzeytin Sokağı’ndan inen, kısa pantolonlu, sıska bacaklı, siyah kâkülü yamuk kesilmiş (Berber Mike’nin eline sağlık!), Serdar’ı gördüm!

Angeli Angelidis’in tuhafiyeci dükkanına gidiyor.

Renkli kap kağıdı, karton kukaya sarılı kenevir sicim, iki tane de kıymıkları eline batan çıta alacak.

Küçükev’de halının üstüne yayılıp, kendine UÇURTMA yapacak.

Mavi-kırmızı kağıtlarla süslü, upuzun bir kuyruğu olacak.

Artık rüzgâra göre, ya Bamya Tarlası’na bir sırta tırmanacak, ya Fener tarafına, Yusuf’un koyun ağılının oralara, deniz kenarına gidecek.

Orhan Veli gibi, kendini rüzgâra koyuverecek, ‘gökyüzünü görecek’ ...

Belki tepeden bu dünya daha güzeldir, daha bir tahammül kaldırır...

*

Cızz ettim ki birden, ben, o gün bu gün, içimdeki çocuğa bir uçurtma bile yapmamışım.

Rüzgâra salıvermemişim hayallerini...

Ama hâlâ vakit var.

Bari çok geç olmadan...

Çünkü sonra yarın...

Oymuş’ demeyeyim kendi kendime ‘zavallı gazetecinin görüp göreceği...

MACERA

Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.

Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
Kuyruğu ebemkuşağı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.

Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanların içine,
İnsanları gördüm.

Ne yârdan geçerim, ne serden;
Ne denizlerden, ne gökyüzünden ama...
Bırakmıyor son gördüğüm,
Bırakmıyor geçim derdi.

Oymuş, diyorum, zavallı şairin
Görüp göreceği.

Orhan VELİ

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!