Güncelleme Tarihi:
Popüler kültürün, ünlüler, magazin âleminin siyasetle ne işi olur? Hâlbuki popüler kültür tarihine bakıldığında, bu “kültürün” sosyo-kültürel genetiğinde “muhalif” bir damar olduğunun kamu otoritesi (burada devletle hükümetin birarada olduğu yapılanmalardan söz ediyorum, RTÜK gibi) tarafından hemen anlaşıldığını, farklı tedbir ve yöntemlerle (sansürden iknaya uzanan) terbiye edilmeye, denetlenmeye çalışıldığını hemen fark ederiz. 1930’lı yıllarda durup dururken “alaturka musıki” radyodan yasaklanmadı herhâlde, ya da Mısır filmlerine Türkçe dublaj yapılmadı ve tabii ki TRT, 1960’lı yıllarda o fantastik “Türkçe sözlü hafif müzik” ibaresini icat etmedi! Peki neticesi ne oldu bu müdahelerin derseniz, size sadece radyo ve TV’de yıllarca yayınlanması yasaklanan arabeski hatırlatırım olur biter. Ya da, daha “acı” bir örnek olsun diye, devletin arabeski terbiye etmek için yaptığı o beyhude çabayı, TRT’nin “acısız arabesk” yaratma projesini ve neticesinde yaşadığı hüsranla başbaşa bırakırım. Bir de durumdan vazife çıkaranlar oluyor şüphesiz, Hakkı Bulut gibi o yıllarda parlamakta olan bir arabeskçi, bu işi (“acısız arabesk”) ben yaparım diye öne çıkıp, hele bir de iş patlayınca itibarını tekrar kazanmak için kim bilir kaç yılını harcadı? Bu gün bile ismi asla arabeskin “kurucu babaları” arasında sayılmaz, akla gelmez.
Şimdi günümüze döner ve Türkiye dizi tarihinde “propagandist” ekolü kuran, kimselerin tanımadığı başrol oyuncularıyla reyting sıralamalarını altüst eden Kurtlar Vadisi (KV) dizisinin son dört aydaki performansına bakarsak ilginç bir benzerlik olduğunu fark edebiliriz. Önce reytinglere bakalım, son seçimlerin dinamiğini anlamada “17 Aralık” bir dönüm noktası ise, örneğin 12 Aralıkta KV’nin izlenme oranlarından işe başlanabilir. O gece total izleyicide yaklaşık yüzde 15, AB Grubunda ise neredeyse 10 puan almış KV. Şimdi tarihi biraz daha ileri alıp Ocak ayındaki duruma bir bakalım, henüz seçim atmosferi ısınmamış, dizinin senaryosunda daha sonra net olarak görülecek hükümetin görüşlerine yakın hikaye örgüsü netleşmemiş. Örneğin, 23 Ocakta aldığı reyting Aralık ayındakiyle aşağı yukarı aynı (15,09 ve 9,32), kayda değer bir değişim yok. Şubatı pas geçelim ve senaryodaki değişikliğin net olarak fark edildiği Martın başına geldiğimizde ise işler değişmeye başlıyor. 6 Martta kayıp her iki grupta da 2 puan (12,27 ve 8,83) iken, seçimin hemen arifesindeki 27 Mart akşamı özellikle AB Grubunda iyice artıyor (12,95 ve 6,87) eksi 4 puan mertebesine geliyor. Tabii ki, hâlen çok izlenen bir dizi KV ama, son hafta itibariyle baktığımızda kan kaybı süreklilik kazanmış ve son dört aydaki kaybı net olarak yüzde 4 olmuş. Durumu biraz da “paralel” cenahından “okumak” için bu sefer STV’deki Şefkat Tepe (ŞT)’nin aynı dönemdeki performansına bakalım. Çünkü, ŞT de aynen KV gibi doğrudan propagandist bir mantıkla yazılan, güncel siyasal söylemden hikayesini devşiren bir dizi, üstelik sözünü ettiğimiz dönemde bir çok AK Partili yönetici tarafından eleştiri oklarının hedefine yerleştirilmiş. Örneğin 14 aralık tarihinde bu dizinin tüm izleyicideki (bir AB dizisi değil ŞT, aksine özellikle alt gelir gruplarında çok popüler) izlenirliği neymiş? Ocak ayında pek bir fark olmamış, örneğin 25 Ocakta 9,21. Daha sonra Mart ayında, seçimler yaklaştıkça biraz daha düşse de, örneğin seçimden önceki gece (29 Mart) halen 8,35 seviyesinde. KV ile karşılaştırınca oldukça etkileyici bir performans. Ama seçimden sonra 1 puan daha düşüyor (sebebini siz tahmin edin), örneğin çok yakınlarda, 26 Nisanda 7,31 oluyor. Özetle, Aralık ayı ile karşılaştırınca net 2 puan düşüş var.
Bu noktada iki tür analiz yapılabilir, benim tercih etmediğim, spekülasyona dayanan bir iddiayla, reyting ölçümünün şu anki izleyici profilinde (Türkiye izleyici örnekleminde) STV izleyicisinin olduğundan fazla olduğu söylenebilir. Benim ne bilebileceğim ne de analiz edebileceğim bir iddia. Ama başka bir perspektifden de bu kayıpların “okunabilir”. Geçenlerde vefat eden, kültürel çalışmaların en önemli kuramcılarından biri olan Stuart Hall, izler-kitlenin (audience), popüler kültürel ürünlerle karşılaştığında üç farklı strateji izlediğini belirterek bunlara “pozisyon alma” demişti. Basitleştirerek söylersek, örneğin bir diziyi izler ve anlamlandırmaya çalışırken (encoding-decoding) izleyici, üç tür farklı pozisyon alabilir. Bunlardan ilki “muhalif”, yani anlatıyı reddeden bir konumdur; bir diğeri, bu durumun zıddı, yani kabuldür ve üçüncüsü, ki aslında en ilginç olan hâldir, anlatılanla “anlaşma” yapmaya çalışmak, metnin bir kısmını kabul ederken, bir kısmını karşı gelmek ve yine de, metni tam olarak terk etmemektir. Zaten bu yüzden, eğer popüler kültürel bir “metin” kendi okuyucusunu, fanlarını yaratmışsa onu tam anlamıyla yok etmek pek mümkün olmaz. Ve tam da bu nedenle, KV gibi gedikli bir izleyicisi olan bir dizinin 4 puan kaybetmesi çok önemlidir.
Peki, hangi pozisyon alma hâlleri gündeme gelmiş olabilir KV izleyicisi için? Diziden feyz alarak bu dünyadaki siyasal rotalarını belirleyen bir kısım izleyici (ulusalcılardan ülkücülere) ya doğrudan reddetmiş (izlemez olmuş) ya da izlese (uzlaşma yöntemleriyle) de eski inancını kaybetmiş olabilir. Tabii ki, hükümetin siyasal söylemine, açıklamalarına inanlar terk etmediği gibi, yeni izleyiciler de diziye yönelmiş olabilir. Peki, ŞT’deki düşüş, bu kadar eleştiriye rağmen, yayınlandığı kanal itibariyle hedefin tam ortasında durmasına rağmen neden nispeten hafif oldu? Bu da, en başta söylediğim, popüler kültürün sosyo-kültürel genetiğinin “muhalif” olmasıyla doğrudan ilişkili olmalı. Muhalefet etmeyen (mutlaka siyasal bir muhalefet aramaya gerek yok!) bir “metnin” (“okunduğu” için tüm ürünleri böyle isimlendiriyoruz) popüler kültürde yer alması neredeyse imkânsızdır. KV’nin başarısı, sadık bir izleyici oluşturması, sağ-siyasal, milliyetçi, anti-kürt ve kesinlikle “muhalif” bir cepheden işe başlamasıyla alâkalıdır. Susurluk olayının “esasını” anlamaya çalışan, “derin devleti” savunmaya meyyal ve dönemin siyasal iktidarına karşı bir konumda olanlara ilaç gibi gelmişti KV. Şu anda ise, bambaşka bir konumdan, “derin” değil, “görünen” devletin gözünden kuruyor hikayesini. Muhalefet refleksini kaybetti kısacası ve bir kısım izleyicisini de. Öte yandan ŞT, istese de istemese de, yeni siyasal söylemin mantığında “muhalif” bir konuma yerleşmiş durumda. KV’den memnun olmayan bir grubu kendine çektiği gibi, yepyeni izleyiciler de kazanmış olabilir son dönem çalkantılarında. Hükümetin söylemini benimseyen izleyicisini kaybederken, “muhalif” duruşundan ötürü beklenenden daha az kayıpla atlatmışa benziyor son dört aylık dönemi.
Siyasal iktidarın popüler kültürü denetleme, terbiye etme arzusuna şaşırmamak gerekiyor. Kabul etmeliyiz ki, AK Parti popüler kültürdeki “siyasal potansiyeli” en iyi anlayan partlerin başında geliyor ve bu cenahta elinden geleni (dombra şarkısı, etkin twitter kullanımı, kamu otoritesi yoluyla müdahaleler vb.) yapıyor. Yine de, bu iş hiç kolay değil. Popüler kültürün çoğullaştığı ve can bulduğu alan tabii ki muhalif söylem. Doğrudan müdahaleler çoğunlukla terse tepiyor. Muhteşem Yüzyıl daha başlamadan söylenenler, başladıktan sonra devam eden eleştiriler dizinin reytinglerini düşürdü mü? Anketçilerin biraz da reytinglerle vakit geçirmesi lâzım.