Cahit AKYOL
Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2008 00:00
Hazır giyim, önce kumaş satan mağazalara sonra da terzilere darbe vurdu. Ama bir mağaza var ki, onu ne konfeksiyon sektörü, ne de Çin’den gelen metresi 3-5 dolarlık ucuz kumaşlar yok edebildi.
Onun hálá başı dik ve hálá çok müşterisi var. O, tam 50 yıldır perakende kumaşçılık yapıyor. Giyimine önem verenlerin Beyoğlu’ndaki adresi, kumaş satıcısı İliya Roditi Gülerşen, 1958’de açtığı mağazasında eskiden olduğu gibi bugün de ünlü markaların saf ipek, saf kuzu yünü, yün kaşmir ve kaşmir ceketlik, klasik İngiliz tarzı elbiselik lüks kumaşlarını satıyor. "Kumaşçılık konfeksiyona yenik düştü deniliyor. Ama meraklısı hálá özel kumaşları almaya devam ediyor. Kumaşçılık da ben de daha ölmedim" diyor.
Nevizade Sokağı’nın arka tarafından çıkıp, Beyoğlu’na gitmek isteyenler modern görünümlü, özenle restore edilmiş, vitrini zevkle hazırlanmış iki katlı ahşap bir binayla karşılaşır. Binanın üzerinde "İliya Gülerşen Kumaşçı 1958" yazar. Burası İstanbul’un en ünlü kumaşçısı İliya Bey’in mabedidir. Bu yıl 50’nci yılını kutlayan ünlü kumaşçı öyküsünü şöyle anlatıyor:
"Ailem yıllar önce İspanya’dan gelmiş. 1932’de Şişhane’de yedi kardeşin dördüncüsü olarak doğdum. Babam Ovadia, Beyoğlu’ndaki
balık pazarında balık satardı. Ben de ilkokuldan sonra çalışmaya başladım. Kitapçıda, matbaada, döşemecide çıraklık yaptım. Boş kalan zamanımda babamın balık pazarındaki tezgáhına giderdim. Babam balıkçıydı ama tezgáhta çalışırken bile ceket giyer, kravat takardı. Kıyafeti gözüksün diye iş önlüğü bile takmazdı. Çünkü müşterileri aristokratlar, zenginler ve İstanbul’daki yabancı ülkelerin temsilcileriydi. Benim de ceket giymemi isterdi. Bir gün yine babama yardım ederken, bir müşterimiz beni izlemiş. Babama ’Bu çocuğu benim yanıma ver, onu yetiştireyim’ dedi. Babam da hiç düşünmeden ’Al götür’ diye cevap verdi. Böylece kumaş ve terzilerle geçecek 50 yılın ilk günleri başlamış oldu."
İliya Gülerşen’i yanına alan kişi, dönemin ünlü esnaflarından Acımanlar’dı. Onların Avrupa Pasajı’ndaki dükkánında yetişti. 10 yıl yanlarında çalıştı. Askere gidip gelince 1958’de Beyoğlu Solakzade Sokak’ta kendi işyerini açtı. O günlerde mevcut en iyi kumaş olan Altınyıldız kumaşlarını ve bilumum terzi levazımatını satıyordu. "Prensibim sadece kaliteli mal satmaktı" diyor. "Hatta Vakko Beyoğlu’nda ilk mağazasını açtığında kumaşlarını benden satın almışlardı."
İliya Gülerşen’in bir özelliği var: Yıllar boyu ne ortak almış yanına, ne de başka bir şube açmayı düşünmüş. "Kendimi bu mağazada mutlu hissediyorum" diyor. "Çok zengin olmak gibi bir derdim de yok. Müşterilerim arasında ünlüler çoktur. İstanbul’un krem tabakasının ikinci adresiyim. 50 yıldır dükkanın yeri değişmedi ama aynı aileden 4 neslin kumaşlarını ben verdim."
İTHALAT SERBEST BIRAKILDI OĞLUMU LONDRA’YA YOLLADIM
1984’te Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde ithalat rejiminin değişmesiyle birlikte ilk kumaş ithalatını da yaptı: "Mağazada radyo dinliyordum. Haberlerde kumaş ithalatının serbest bırakıldığını duyurdular. Hemen büyük oğlum Ovi’yi çağırdım. Yarın sabah İngiltere’ye gidiyorsun, ünlü markalarla anlaşmalar yapıp geliyorsun dedim. Şaka yapıyorsun baba, dedi. Ama ertesi sabah Londra’ya uçtu. Akşamüstü de iki ünlü İngiliz markası Dormeuil ve Wain Shiell ile anlaşma imzaladı. Bir ay sonra kumaşlar geldi. Tabii onlara uygun astar, tela, London Badge & Button markalı ceket armaları ve düğmeler de ithal ettim." Terzi levazımatı satışını sona erdirdi. 1990’da Belçika keten markası Libeco ve Lagae’nin gömleklik, elbiselik, ceketlik ve pantolonluk kumaşlarını getirtti. 1993’te İtalya’dan metal ve deri düğmeler, İngiltere’den Ringhart gömleklik poplinler, Suisse Voille gömleklikler ithal etti. "Şimdi de mağazamda bu gibi ünlü markaların kupon denilen, her birinden sadece 3-5 takım elbiselik çıkan kumaşlarını satıyorum" diyor.
JÖN BİLE OLABİLİRDİM
İliya Gülerşen’in iki oğlu var. 40 yıllık eşi Viki en büyük desteği. Çocuklarının ikisi de okumuş, ikisi de kumaş işi yapıyor ama babaları ile ortak değiller. Herkesin şirketi de işi de ayrı. "Cüneyt Arkın ve Ediz Hun müşterilerim arasındayken, o dönemlerde jönlük teklifi bile aldım. Ama ben ticaret dışında başka iş bilmediğim için kabul etmedim" diyor.
İstiklal Caddesi’nde işler değişti. Vakko da Beymen de İstiklal’den kaçtı. Araç girmeyince ünlü müşteriler o kalabalık caddede yürümek istemedi. Yaşam şartları da değişti. Artık kimsenin zamanı fazla değil. Ben bundan çok etkilenmedim. Çünkü bize gelemeyen müşteriye biz gidelim sistemini kurdum. Tecrübeli personelimiz, tüm koleksiyonun kartelalarını alarak, mağazamıza gelemeyen müşterilerin evine veya ofisine tanıtmaya gidiyor.
KRAVAT VE GÖMLEK MARKASIRODİTİ’Yİ YARATTISadece giriş katında hizmet veren mağazayı, 1997’de restore etti. Üç katlı 300 metrekarelik bir dükkan olarak yeniden tasarladı. 2003’te de "Roditi Collection" markasını yarattı. Bu markayla ipek kravat ve gömlek üretiyor.