Oluşturulma Tarihi: Aralık 06, 2004 00:00
1950’lerde huzurlu bir Akdeniz adası olan Kıbrıs’ın Bellapais köyüne yerleÅŸen Ä°ngiliz yazar Lawrence Durrell, ‘’Acı Limonlar’’ adlı kitabında, Rumlarla Türkler’in birlikte yaÅŸadığı bu köyde, bir ev alıp restore etmenin zorluklarının yanısıra, köy hayatının küçük entrikalarını ve dedikodularını da anlatır. Köy insanlarının en büyük keyfi, köy meydanındaki aÄŸaçların altında rehavet içinde oturup laflamaktır. Bu aÄŸaçların arasında bugün hálá duran ve adı o günden beri deÄŸiÅŸmemiÅŸ bir aÄŸaç var: ‘’Huzur (Tembellik) AÄŸacı’’. Durrell de, saatlerce köylülerle bu aÄŸacın gölgesinde oturur, onlarla içki içip sohbet eder ve izlenimlerini yazar: ‘’Bella Pai (Güzel Ãœlke), içsel hayal gücünü yakalamaya ve elde tutmaya çalışan kimselerin simgesiydi, barış burasını tanımlamak için kendi kafamda sürekli tutacağım kavramdı’’. Bir gün herÅŸey deÄŸiÅŸir. Huzur AÄŸacı’nın altından kahkaha, köy kahvesinden selam gelmez olur. Durrell evini ve adayı terk eder. Adanın hálá en güzel köylerinden biri olan Bellapais’in yeni adı Beylerbeyi. Bugün artık köyde sadece Kıbrıs’a yerleÅŸen Ä°ngilizler ve birkaç Kıbrıslı Türk aile yaşıyor. O dönemde Ä°ngiliz Krallığı’nın memuru olan ve ‘’Kıbrıs trajedisine hem köy kahvesinden, hem de Hükümet Konağı’ndan’’ bakabildiÄŸini söyleyen Durrell’in, üzerinde ‘’Acı Limonlar’’ tabelası olan evi, bugün sezonluk kiralanıyor.AYNI GÖĞÜN ALTINDA Bir zamanlar Huzur AÄŸacı’nın gölgesini paylaÅŸanları, ÅŸimdi barikatlar, kuzey- güney diye ayırıyor. Dikenli tellerin ve beyaz bidonların çizdiÄŸi bu sınırda, 1974’ten sonra ilk kez, geçen yıl 23 Nisan günü, resmi olarak açılan LefkoÅŸa’daki Ledra Palas kapısının önündeyim. Eskiden Akdeniz’in en iyi otellerinden biri olan Ledra Palas, bugün BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in karargahı. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar buradan karşılıklı geçiÅŸ yapabiliyorlar. Kapılar açılmadan önce, adadan göç etmek ya da yövmiyesi 30 milyona çalışmak zorunda kalan Kuzey Kıbrıslı Türkler, ÅŸimdi güneye geçip günlüğü 120 milyona inÅŸaatlarda iÅŸ buluyorlar. Rumlar ise Kuzey Kıbrıs’taki kilise ve manastırları ziyaret etmeye geliyorlar. Son birkaç yıldır da, ‘’Çözüm ve AB’’ diyen Rum ve Türk gençler birarada, Ledra Palas Oteli’nde festival düzenleniyorlar. Festivalin adı, ‘Aynı Göğün Altında’...KUMARHANEDE Ä°DDÄ°ALIAdamın biri havaalanında ‘’Tatlıses Casino’’ diye bağırıyordu. Türkler’in Kıbrıs’a kumarhaneleri için akın ettiÄŸini, bazı otellerin sadece kumarhaneleri dolsun diye müşterilerinin bütün masraflarını karşıladığını duymuÅŸtum. Neredeyse ‘’Casino’’lar Kuzey Kıbrıs’ın bütün turistik meziyetlerini yalayıp yutmuÅŸtu. Belli ki, Girne’de önünde limuzin park edilmiÅŸ dev kumarhanenin neon ışıkları, birçokları için Gotik Bellapais Manastırı’nın gece manzarasından daha göz alıcıydı. Nedenini merak ettim ve DoÄŸu Avrupa ve Asya’nın en büyük kumarhanesinden içeri girdim. 10 milyonluk jeton aldım ve denizin kucakladığı bu güzel adada kendini 800 küsur yanar döner, baÅŸdöndürücü makine ve ruletin arasına mahkum etmenin nasıl bir ihtiyaç olduÄŸunu anlamaya çalıştım. ‘’Oynadığın makineye hakkını vereceksin’’ dedi yanımdaki kadın, biraz beceriksizliÄŸime kızarak. Garsonlardan biri, ‘’o kazandırmıyorsa, yüzlercesi var’’ diye uyardı. Kumarda kaybedip aÅŸkta kazanmayı umarak, haydan gelenin huya gideceÄŸini bilerek, parmaklarım metal jetonlardan karardı, bıktı ve sonunda kendimi dışarı attım. Kumarhanenin önünde, plakalarından, güney Rum kesimine ait olduÄŸu belli arabalar vardı. Güneyde kumarhane olmadığını, Rumlar’ın da kuzeye kumar oynamak için geçtiÄŸini, Kuzey Kıbrıslılar’ın kumarhanelere girmelerinin yasak olduÄŸunu anlatmışlardı. Kuzey Kıbrıs, kumarhanelerine raÄŸmen, yılda 2.5 milyon turistin geldiÄŸi güney Rum kesimi kadar ÅŸanslı deÄŸildi. Adanın bu kısmının dünya ülkeleri tarafından tanınmaması ve Türkiye hariç baÅŸka hiçbir ülkeden direkt uçuÅŸun olmaması, daha fazlasını hak ettiÄŸi halde, Kuzey Kıbrıs’ı her yıl sadece 400 bin turistle yetinmeye mecbur bırakıyordu. Oysa turizme doyan güneye karşın kuzey, insanında da doÄŸasında da, hálá turizmin bozamadığı bir bakirliÄŸe sahip. Ambargolara raÄŸmen turizme sarılmaktan vazgeçmeyenler de yok deÄŸil. Kuzey Kıbrıs’ın en güzel butik otellerinden biri olan Bellapais Gardens Hotel’in iÅŸletmecilerinden Selim ve Erkan YeÅŸilpınar’la birlikte, Girne limanına ve Toroslar’a karşı sohbet ediyoruz. ‘’Tarihsel bağımız olan Türk toplumuna kendimizi tanıtamamanın sıkıntısı içindeyiz. Burasının bir kumarhane adasına indirgenmiÅŸ olması bizi üzüyor. Türkler Kıbrıs’ı tanıyor ancak nasıl bir tarihe ve doÄŸaya sahip olduÄŸumuzu bilmiyorlar. Mehmet Ali Erbil’in ÅŸovu medyaya ‘Kıbrıslılar eÄŸleniyor’ diye yansıyor. Oysa o eÄŸlencede tek bir Kıbrıslı bile yoktur, Kıbrıslılar böyle eÄŸlenmez çünkü. Zaten bizi kumarhanelere de almazlar. Bu tip organizasyonlara ‘taşıma eÄŸlence’ diyoruz. Yani Türkiye’deki eÄŸlence buraya Kıbrıs’a taşınıyor. Kıbrıs’ta hayat standardının yüksek olduÄŸu sanılıyor. Türkiye’deki ortadirek vatandaÅŸ bu haberleri okuyunca, ‘Yavru Vatan’ın gönderdiÄŸimiz paralarla yaptıklarına bak’ diye düşünüyor ve bizi sevmiyor’’ diyor Selim Bey. Erkan YeÅŸilpınar ise Kıbrıs sorunundaki tıkanıklığın çözülmesinin turizme ivme kazandıracağına inanıyor. ‘’İstikrarlı bir sektör olmadığından, Kıbrıslılar yıllardır turizmde deÄŸil de devlet dairelerinde çalışmayı tercih ettiler. Ä°nÅŸaat sektöründe olduÄŸu gibi turizmde de kalifiye elemanların yüzde 95’i Türkiye’den geliyor. Türk turist de yine Türkiyeli garson, resepsiyon görevlisi ve krupiye ile iletiÅŸim kuruyor. Ve eÄŸer sadece otel ile kumarhane arasında mekik dokursa, hiçbir Kıbrıslı’yla iliÅŸki kurmazsa, bizi ve bu ülkeyi nasıl tanıyabilir? Biz para kazanmak deÄŸil ağırlamak için yola çıktık. Ruhu olan adamıza özgü bir yer yaratmak istedik. İçinde casino olan beÅŸ yıldızlı bir otel de yapabilirdik. Hele bugünkü durumu görünce, böyle bir ÅŸey yapmak hiç içimizden gelmiyor’’. GENÇLER VE GELECEKLefkoÅŸa’daki Büyük Han’da, 400 yıllık kemerlerin altında, iki genç kız güneÅŸin tadını çıkarıyor. Berna Tözün, Güzelyurtlu. Her gün üniversiteye LefkoÅŸa’ya geliyor. Gazetecilik okuyor, aynı zamanda pazarlamacı olarak babasının yanında çalışıyor. Önünde bir fincan Türk kahvesi ve Kıbrıs gazetesi duruyor. Arkadaşı Kerime ise psikoloji öğrencisi, Vatan Gazetesi’nde muhabirlik yapıyor. Laf dönüp dolaşıp ‘’sorun’’a geliyor. ‘’Kıbrıs sorunu bugün hayatın her alanında herkesi etkiliyor’’ diyor Berna, ‘’Annan Planı’yla birlikte, Kıbrıs sorununa daha bilinçli yaklaÅŸmaya baÅŸladık. Ä°nsanlar gece gündüz kahvede, okulda, kuaförde, kaygılarıyla katılmaya baÅŸladı. Liseli çocuklar bile bunu konuÅŸuyor. Ne kuzey ne de güney, bu ana dek bu kadar özverili deÄŸildi. Kaygının var olduÄŸu yerde ışık da vardır ve bu süreçte bir ışık yandı. Aslında endiÅŸemizin gelecek kaygısı, ekonomik sıkıntı ve göç olduÄŸunu yadsıyamayız. Ama barış da istiyoruz, Kıbrıs’ı bir bütün olarak yaÅŸamak istiyoruz’’. Berna ve Kerime’nin tüm Kıbrıs Türkleri gibi AB pasaportu var ancak bunu sadece seyahat özgürlüğü için kullanıyorlar. Dilekleri bir gün Kıbrıs’ta herkesin iÅŸ bulabilmesi ve bugünkü gibi üniversite mezunlarının Güney Kıbrıs’taki inÅŸaatlarda ırgatlık yapmak zorunda kalmamaları. Bu arada bir Ä°ngiliz çift kahveye geliyor. Berna, kahveciyle turistlerin anlaÅŸamadığını görünce yardımcı oluyor. Çayları bitirince, turistler ne kadar ödemeleri gerektiÄŸini soruyor, Berna sempatik bir ÅŸekilde Ä°ngilizce ‘’misafirimsiniz’’ diyor. Turistler ÅŸaşırıyor ve teÅŸekkür ediyorlar. ‘’Güzelyurtlu’yum, garip bir belirsizlik içinde yaşıyoruz’’ diyor Berna, ‘’Annan Planı’na göre burası Rumlar’a verilecek bir bölge. Evlenecek olanlar bu topraklarda ev yapamıyorlar. Arsa Rum malıysa, banka kredi talebinizi geri çeviriyor. Ancak ben umutluyum ve eninde sonunda bu sorunların çözüleceÄŸine inanıyorum. Sonuna kadar, inatla ve ısrarla burada yaÅŸamımı sürdüreceÄŸim’’.ÜÇ PASAPORTLA BELÄ°RSÄ°Z KÄ°MLÄ°KKuzey Kıbrıs’taki rehberim Mehmet Göktepe, nereye gitsek her adımda birilerini selamlıyor. Åžaşırdığımı görünce de ‘’adalılık iÅŸte’’ diyor. Mehmet’e göre, Kıbrıslı Türkler’in en büyük sorunu, üç pasaporta sahip olmalarına raÄŸmen, kimlikleriyle ilgili belirsizlik içinde kalmaları. ‘’Düşünün, öyle bir ülkede yaşıyorsunuz ki, doÄŸusu, batısı, kuzeyi var ama güneyi yok. Bir nefes uzaklıkta insanlar var ama onları tanıyamıyorsunuz. Ä°nsanlar da nereli olduklarını ÅŸaşırdılar artık. GeçmiÅŸime bakıyorum. 1974’te, iki yaşındayken, güneyden Limasol’dan geldik. Göçmen olarak Güzelyurt’a yerleÅŸtirildik. Burası her zaman Rumlar’a verilmesi öngörülen bölgelerden olduÄŸundan, bütün gençler gibi, ben de yatırım yapılan bölgelere göç ettim. Bir ara Avustralya’yı denedim ama yeniden adaya döndüm. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor belki ama aslında Kıbrıslı Türk’ün davası birey olarak deÄŸil toplum olarak kurtulabilmek’’. Kuzey Kıbrıslılar’ın, Türkiyeliler’in gözünde nasıl algılandıklarına dair bazı gözlemleri var. ‘’Türkler bizi ‘tüketici’, ‘ayakbağı’ olarak görüyorlar’’ diyor Mehmet. ‘’ ‘Size tonla para veriyoruz, biz çalışalım siz yiyin, sizi kurtardık’ gibi lafları duymak ağırımıza gidiyor açıkçası. Dilimizi de yadırgıyorsunuz deÄŸil mi? Aksanımız yüzünden bize ‘köylü’ gözüyle bakılıyor’’. Mehmet’le lisanlarımızı karşılaÅŸtırıyoruz. Onların bu tatlı aksanının, soruların sonuna ek koymadan, iniÅŸli çıkışlı, hızlı cümleler kurmalarının, ada insanının sıcaklığından kaynaklandığına karar veriyorum. ‘’Ne kadar kibar konuÅŸuyorsunuz öyle’’ diyor Mehmet, ‘’Hiçbir zaman bir adalıdan, ‘AteÅŸinizi alabilir miyim?’, diye bir soru duyamazsın. Adalı, karşısındakini tanımasa da yaklaşır, omuzuna dokunur ve ‘ateÅŸin var mı kardaÅŸ?’ diye sorar’’. Mehmet’in kız arkadaşı Åženay turizmci. Küçük yaÅŸta ailesiyle Türkiye’ye göç ettiÄŸinden ‘’İstanbul’’ aksanıyla konuÅŸuyor ancak kendini Türkiyeli’den çok Kıbrıslı görüyor. Ne var ki her defasında dili onu ele veriyor. ‘’KeÅŸke bir Kıbrıslı gibi konuÅŸabilseydim. O zaman karşımdakine buraya ait olduÄŸumu daha iyi hissettirebilirdim. Bir resmi dairede ‘İyi günler beyefendi’ dediÄŸimde, adalıların sıcaklığını yakalayamıyorum. Halbuki ‘Napan kardaÅŸ?’ diyebilsem, durum çok farklı olur’’. Burası, insanların, kendilerini hayatın yavaÅŸ ritmine bıraktığı, kiÅŸiliÄŸini kanıtlama telaşına düşmediÄŸi, korna çalınmayan, kavga edilmeyen bir ada. ‘’Hadi, bu cümleyi çöz bakalım!’’ diyor Mehmet, ‘’Bandabulyanın gancellisine guliciÄŸi ispaho ile baÄŸladım’’!.. Durrell’in sözü aklıma geliyor; ‘’Adalar zamanın tüm yalnızlığı içinde farklı yazgıların karşılaÅŸabileceÄŸi ve birleÅŸebileceÄŸi yerlerdir’’.BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMBellapais’te Tembellik AÄŸacı’nın altında Durrell’in ‘’Acı Limonları’’nı okumakLefkoÅŸa’nın tarihi mahallelerinde dolaÅŸmakGirne Kalesi’nden eski limanı seyretmekTrodos DaÄŸları’nın yamacındaki Lefke’de doÄŸa yürüyüşleri yapmakSaray Oteli’nin tepesinden LefkoÅŸa’nın kuzey ve güneyini seyretmekMeÅŸhur Lefke portakalını tatmakLefkoÅŸa’da Lefkeli’nin biglalı sandvicini yerken Kıbrıslılar’la ayaküstü sohbet etmekBellapais Manastırı’nı gece görmekKarmi köyündeki Crow’s Nest barında bir tek atmakÂ
button