OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 26, 2004 00:00
Paris’teki Guimet Müzesi, dünyanın en önemli Asya Sanatları Müzesi olarak kabul ediliyor. Hindistan’dan Tibet’e, Pakistan’dan Kamboçya’ya, Japonya’dan Çin’e binlerce yıllık eserler, toplamı 60 bin adet olmak üzere, orada. Müzenin kurucusu Emile Guimet’nin seyahatlerinden getirdiÄŸi eserlerle temeli atılan müze, daha sonraki eklemelerle bugünkü koleksiyonuna ulaÅŸmış...Åžimdi burada konu olmasının nedeni, deÄŸerli koleksiyonunun, yurtdışında Türkiye’ye iliÅŸkin kaliteli sanat ve kültür tarihi kitapları ve sergileriyle tanınan ErtuÄŸ&Kocabıyık Yayınları’nca bir kitapta toplanması... Kitabın adı, ‘Spiritual Journey: Sacred Art From Musee Guimet’ (Ruhani Seyahat: Müze Guimet’den Kutsal Sanat). Dev kitabın önsözünü, Asya sanatlarına olan düşkünlüğüyle tanınan ve Ertuğ’un kitaplarını kütüphanesinde bulundurmaktan çok memnun olduÄŸunu belirten Fransa CumhurbaÅŸkanı Jacques Chirac yazdı. Chirac’ın aslında sergi açılışını da yapması bekleniyordu, ancak son anda kesinleÅŸen NATO toplantısı nedeniyle Paris’ten ayrılmak zorunda kaldığı söylendi. Salı gününe kadar açık kalacak serginin açılışında, ErtuÄŸ&Kocabıyık Yayınları’nın iki ortağı, mimar-fotoÄŸrafçı Ahmet ErtuÄŸ ve Borusan Holding Yönetim Kurulu BaÅŸkanı Ahmet Kocabıyık hazırdı. Ä°ki adaÅŸ ortak, yaptıkları iÅŸin sonuçlarından ve Paris’teki ilgiden memnundular ve ÅŸakayla karışık şöyle açıklıyorlardı durumu: ‘İstanbul’da çok önemli bir gelenek vardır: Sultan ve sanatçı-mimarı!’ Bu durumda sultan, holding yöneticisi Ahmet Kocabıyık, sanatçı-mimar da Ahmet ErtuÄŸ oluyordu. Bu sayfada hikayelerini okuyacağınız iki adaÅŸ ortağın yurtdışındaki tek sorunları, ErtuÄŸ&Kocabıyık’ın telaffuzuyla ilgili galiba; özellikle Fransızlar söylüyorsa...BÄ°RÄ°NCÄ° AHMETCAZA NÄ°YET MÄ°MARÄ°YE KISMET Ahmet ErtuÄŸ 1949 yılında Ankara’da, doktor, yazar, politikacı, çevreci Celal ErtuÄŸ ile ressam Mefaret Ertuğ’un iki oÄŸlundan biri olarak doÄŸar. Babası Prof. Celal ErtuÄŸ, Ankara’da çevre kirliliÄŸini bilimsel bir çalışmayla ilk tespit eden kiÅŸidir. Sonraki yıllarda senatörlük, milletvekilliÄŸi yapan, Ecevit hükümetlerinden birinde SaÄŸlık Bakanı olan Ertuğ’u biz daha sonra Türkiye’nin ilk ve tek YeÅŸiller Partisi’nin kurucusu olarak tanırız. Ankara Koleji’nde ‘korkunç kötü’ bir eÄŸitim aldığını düşünen Ahmet ErtuÄŸ, kendisini var eden asıl eÄŸitimi, demokrat babasından aldığı için ÅŸanslıdır. Ä°yi bir ÅŸekilde hatırlamadığı lise yıllarında ona heyecan veren en önemli ÅŸeylerden biri gitarıdır ve caz gitaristi olma hayalleri kurmaktadır. Aslında onun mimarlık okumasını isteyen babası, hiç karşı çıkmaz bu isteÄŸine. ‘Peki’ der, ‘Seni arkadaşım Erol Pekcan’a göndereyim, ondan nasıl cazcı olunacağını öğren!’Genç Ahmet Ertuğ’u kulübünde, orkestranın yanına oturtup bütün gece müziÄŸini dinleten Pekcan, sonra şöyle der: ‘Bak, bizi kimse dinlemiyor. Zaten bu iÅŸte para da yok, geçimimi tercümanlıktan saÄŸlıyorum!’ Böylece bu hayalinden vazgeçer, babasını dinleyerek mimarlık okumaya karar verir Ahmet ErtuÄŸ. Uzaktan hayran olduÄŸu Ä°stanbul’da baÅŸlar eÄŸitimine ancak kazandığı burs onu Ä°ngiltere’de, dünyanın en iyi mimarlık okullarından biri kabul edilen Architectural Association‘da master yapmaya, ardından kazandığı ödül Ä°ran ve Japonya’ya götürünce Ä°stanbul’u keÅŸfetmeyi ertelemek zorunda kalacaktır.ÅžUÅžTAR KENTİ’NÄ°N AYNISINI YAPTI1974-76 yılları arasında, Ä°ran’ın tarihi kenti ÅžuÅŸtar’dadır; 2500 yıllık kentin tarihi dokusunun bozulmaması, bir yandan da terk edilmemesi için tam karşısına aynı malzeme ve mimariyle yeni bir ÅžuÅŸtar kenti yaratan ve AÄŸa Han Ödülü alan projenin koordinatörüdür. Hayattaki buluÅŸmalar sonradan da önemli olacaktır onun için ama bu belki de ilk önemli buluÅŸmadır; Ä°ngiltere’de master tezini Ä°ran üzerine yazmış, bu tezle Japonya’da Japon Vakfı’nın ‘Fellowship’ ödülünü kazanan ilk Türk ve ilk mimar olmuÅŸ, bir yıl süreyle Japonya’da tarihi kentler, mabetler ve Zen bahçeleri üzerinde çalışmıştır. Dönüşte doyurur Ä°stanbullu ruhunu -ki Ä°stanbullu olması, 20 yıl kadar sürer. Önce Osmanlı’yı hatmeder, sonra Bizans’ı; zaten ancak bu ikisinin içiçe geçmiÅŸliÄŸini kavrayınca gerçek Ä°stanbullu olunduÄŸuna inanır. Tabii acı ve sorular da bundan sonra gelir; ‘ÇaÄŸdaÅŸ kentliler, neden kentin en önemli mekanlarında yaÅŸamaz?’ ‘İnsanlar Yeni Cami’nin merdivenlerinde, niye Roma’daki AÅŸk ÇeÅŸmesi önünde oturur gibi oturmaz?’ gibi... Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Ä°stanbul’daki ofisinde on yıl yöneticilik yapar. Turizm ve tarihi mekanların bir aradalığına iliÅŸkin çalışmaları o zamanlardan baÅŸlar. Sekiz yıl ünlü mimar Sedad Hakkı Eldem’le çalışarak Türk sivil mimari geleneÄŸi üzerine yoÄŸunlaşır, yalı mimarisinin yaÅŸatılması için, Türkiye koÅŸullarında gerçekleÅŸmeyecek projeler üretir. Çünkü, Türkiye’de o kadar az kimse çevresine bakıp, sorumluluk taşır ki... Taksim’de tarihi bir çeÅŸmenin üzerine afiÅŸ yapıştıran lokantacılara, önünden bakmadan geçen yüzlerce kiÅŸinin aksine karşı çıktığında, ‘Ama bu çeÅŸmenin suyu akmıyor ki!’ cevabını almıştır mesela. Son olarak Hyatt Regency Oteli için yaptığı proje, dönemin belediyesi tarafından baÅŸka bir büroya verilip deÄŸiÅŸtirilince mimarlığı bırakır. Bu arada açtığı davayla Türkiye’de ilk mimari telif hakkını alan kiÅŸi olur.Mimarlığın yerine kitaplar geçer. Daha doÄŸrusu, deyim yerindeyse, mimarlığı artık kitaplarda yapmaya baÅŸlar, bir binayı tasarlar gibi tasarlar kitaplarını. (Zaten yaptığı kitapların boyutları da pahası da neredeyse bina kadardır!) Özel kumaÅŸları Japonya’dan gelir, Ä°sviçre ve Ä°talya’da, son basım teknikleriyle basılıp Amerika, Ä°ngiltere, Almanya ve Fransa’daki ünlü müzelerde, kültür merkezlerinde ve kitapevlerinde satılır. Selçuklular’ı, Ä°stanbul’un Kubbeleri’ni, Topkapı Sarayı’nı ve Ä°slam Eserleri Müzesi’ni konu alan ilk dört kitabı yayınlandıktan sonra hikayeye bu yazının konusu ikinci Ahmet girer...Ä°KÄ°NCÄ° AHMETFLÃœT ÇALAMADI ORKESTRA KURDUAli Ahmet Kocabıyık, 1955 yılında Ä°stanbul’da doÄŸduÄŸunda, babası Asım Bey Borusan Holding’in temelini oluÅŸturan Ä°stikbal Ticaret’i kuralı on yıldan fazla olmuÅŸtur. O Ä°ngiltere ve Amerika’da Ekonomi ve Yüksek Makine MühendisliÄŸi eÄŸitimi alırken de çelik sanayiine yatırım yapan ÅŸirketler Borusan Holding’e dönüşür. 1980 yılında Harvard Ä°ÅŸletme’de patronluk eÄŸitimini tamamlayıp, birkaç yıl ABD’de çalıştıktan sonra, 1983 yılından itibaren Borusan Holding’de çeÅŸitli görevlerde çalışır ve 2001 yılında babasının koltuÄŸunu devralır.Bu arada vizyon sahibi bir iÅŸadamı olarak, squash, yatçılık, motosiklet kadar klasik müziÄŸe ve kitaplara da meraklıdır. Belki de flüt çalmaya yeterli zamanı ayıramadığını fark ettiÄŸi için kurulmuÅŸtur Borusan Ä°stanbul Filarmoni Orkestrası. 15 yıl önce Ahmet Ertuğ’un kitaplarını görüp, o sıralarda yürüttüğü bir proje için gidip bulduÄŸunda, henüz Holding’in Kültür Sanat Merkezi kurulmamıştır ama temelleri atılmaktadır. Orkestranın da, sanat galerisinin de doÄŸrudan iÅŸinin bir parçası olduÄŸunu düşünür. Orkestrada nasıl tek bir enstrümanın yaptığı hata kulağı fena halde tırmalarsa, üretimde de hatadan kaçınmaya çalışır. Ä°stanbul’un gökyüzünden çekilen fotoÄŸraflarının kitaplaÅŸtırılması için bir araya gelen iki Ahmet’in iÅŸ arkadaÅŸlığı, ErtuÄŸ&Kocabıyık Yayınevi’yle birlikte dostluÄŸa dönüşür. Bugüne kadar, 16 kitapla Türkiye’nin yurtdışında tanıtılmasına büyük katkı saÄŸlar.20. Kitap: Paris Guimet MüzesiErtuÄŸ&Kocabıyık’ın 16, Ahmet Ertuğ’un 20. kitabı, Türkiye topraklarının mirasından dünya mirasına doÄŸru bir adımdır. Paris’teki Guimet Müzesi’nin koleksiyonudur bu kez bir kitapta devleÅŸen. Teklif, Ahmet Ertuğ’un daha önceki fotoÄŸraflarına hayran olan Müze Müdürü Jean-François Jarrige’den gelir. ErtuÄŸ teklifi çok heyecan verici bulur, Kocabıyık ise cazip; kitabı hazırlayanların Müslüman, konunun Budizm, eserlerin bulunduÄŸu müzenin ise Hıristiyanlar’a ait olması, dünyanın bulunduÄŸu ÅŸu konjontürde anlamlıdır.ErtuÄŸ, bazı günler 18 saati bulan fotoÄŸraf çekimleriyle 20 ay boyunca müzeye taşınır; eserlere dokunmadan, yerlerinden oynatmadan her biri için farklı bir ışık oluÅŸturup ‘eserle gözgöze gelerek’ Asya’ya doÄŸru bir yolculuÄŸa çıkar. Hindistan’dan Çin’e uzanan topraklarda ortaya çıkmış, en eskileri ikinci yüzyıla tarihlenen, kimi 50 santim, kimi iki üç metre olan, aralarında yüzlerce yıl, binlerce kilometre bulunan pek çok eseri de aynı yolculukta biraraya getirir. Daha önce yurtdışında pek çok sergiye imza atan, kitapları da daha çok yurtdışında yayınlanan ErtuÄŸ&Kocabıyık için bu Türkiye dışında bir kurum için gerçekleÅŸtirilen ilk projedir ancak ErtuÄŸ yine de köklerinin uzandığı bir yerdedir; Asya’nın kutsal sanatında aramaktadır ruhunu. DoÄŸu sanatının en önemli unsurlarıdır bu heykeller ya da bu heykellerdeki bakış... (Ä°stisnasız hepsinin yüzüne yerleÅŸmiÅŸ, inanılmaz bir huzur söz konusu) Yıllarca yoga yapan ErtuÄŸ için fotoÄŸrafların çekimi de bir tür meditasyondur. Batı kültürü ve sanatından farklı olarak, hırsın asla olmadığı bir kültürdür bu. Bu eserlere bakmaya devam ettikçe, insanın kendini göreceÄŸini söyler. Ona sorarsanız, her zaman ‘basit bir hizmetçi’dir; görevi insanlara iç dünyalarının boyutlarını göstermek, yeni heyecan kapıları açmak, bir heykele, birbirlerine bakmalarını, sonunda aynaya baktıklarında kendilerinde yeni ÅŸeyler görmelerini saÄŸlamaktır. Müze Müdürü Jarrige, ‘Bazı eserleri biz onun fotoÄŸraflarından sonra fark ettik. Farklı seksiyonlardaki eserlerin birbiriyle iliÅŸkisini de onun fotoÄŸrafları sayesinde gördük’ der. Ona göre ErtuÄŸ, eserlerle bir diyalog kurar, öyle ışık oyunları yapar ki eserler canlanır. O, müzede temsil edilen Asya kültürleriyle Avrupa’yı yüzyıllardır birbirine baÄŸlayan Ä°stanbul’dan ve bu ÅŸehrin ünlü mimarı Mimar Sinan’ın çaÄŸdaÅŸ temsilcisidir.Â
button