Yeşim ÇOBANKENT
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 30, 2010 00:00
Kendi deyimiyle “O Ermeni’nin köyü” Şirince’de mecazi bir derebeylik kurmuş Sevan Nişanyan. “Buranın en büyük iktisadi kurumu biziz. Kaymakama bağımsızlık ilan ettiğimi söylediğimde şaka yaptığımı sandı. Oysa çok ciddiydim. Türkiye Cumhuriyeti ideolojisi gereği bana vatandaşlık hakları tanımıyor ki zaten” diyor. Geçen yıl Şirince’nin karşısındaki Kayseridağı’na kendi elleriyle anıt mezarını oymaya başladı. Epey de yol aldı. Harfiyat için aldığı eşeklerin adlarını da Yecüc ile Mecüc koydu. Şimdi sırada kule var: “İnşallah kuleyi de dikeceğim ama yerine karar veremedim, lalettayn bir yer olmaz. İnsanın 10 metre filan bir kulesi olmalı, yoksa yaşamış yaşamamış ne fark eder? Nişanyan yakında kendi adına para da bastırırsa hiç şaşırmayın.
Sizin için nobranlığı ve pervasızlığı ‘düşünce özgürlüğü’ sanıyor diyenler var.
- Hepsi cahil. Benim ifade özgürlüğümün sınırı hakikat, ahlak ve vicdan. Çeşitli mitolojik düşüncelere ve dinlere, ki buna Kemalizm de dahil, bağlı insanları anlamakta zorluk çekiyorum. Gerçek onları kısıtladığında masal anlatmaya başlıyorlar. Kemalistlerin ve dindarların ortak özelliği budur.
Türkiye’de Ermeni olmanın herhangi bir avantajını yaşadınız mı?
- Adamların A’dan Z’ye yalan söylediğini ilk günden biliyorsun, bu muazzam bir avantaj. Pek çok insan bunun manevi ağırlığıyla yüzleşemediği için gitmeyi tercih etti. Ben belki duyarsızlığımdan belki kavgayı sevdiğimden, kaldım. 10 sene yurtdışında yaşadım, çok iyi bir kariyerim vardı, Yale ve Columbia’da parlak öğrenciydim. Fakat mücadele edecek bir şey olmadığı için sıkıldım. Bence Türkiye her şeyiyle, özellikle de insanlarıyla, çok güzel bir ülke. Siyasi platformda istediği kadar küfretsin, yüzyüze geldiğinde gel abi bir çay içelim, der. Almanya ya da Amerika’da kuralları ihlal edenlerin canına okurlar, burada öyle değil. Türkiye güçlü kişiliği olanlar için yaşanması çok zevkli bir ülke. İki oğlum doğuştan güçlü karakterli ve kızım o kadar mücadeleci değil. Oğlanların kalmasını, kızımın yurtdışında yaşamasını isterim. Kızım canım ciğerim ama Türkiye’de ezilip gitmesin.
Eski solculuk günlerinizde ezilenlerle de ilgileniyordunuz muhakkak. Artık ilgilenmiyor musunuz?
- Samimi bir vicdan muhasebesi yapmak gerekirse solculukta beni cezbeden şey devrimdi, ezilenler değil. Sonradan bunları çok düşündüm, neden marksizm gibi saçma sapan bir ideolojiye kapılmışım? O kadar da aptal değildim ama kapılmışım işte. Ama şimdi Fransız ya da Rus ihtilali gibi bir devrimin korkunç zararlı olduğunu düşünüyorum.
Devrim fikrini seviyordum, dediniz ama yıkılmasını istediğiniz Cumhuriyet de bir devrim değil mi?
- Doğru haklısınız, burada bir çelişki var.
Doğruları yanlış bir biçimde söylediğiniz hissine kapıldığınız oldu mu hiç?
- Tabii ki. En son Yusuf Halaçoğlu’yla 2. ve 3. tartışmalarımızda kapıldım. Tamamen yanlış, yapmamam gereken bir şey yaptım. Tutturamadım. Ekranda çok hızlı düşünmek ve çok kontrollü iyi bir aktör olmak lazım. İlk tartışmadan çok memnunum ama diğerlerinde başa çıkamadım.
Hakkınızda şimdiye kadar kaç dava açıldı?
- Ceza davası olarak 20-25’i bulmuştur. Ara sıra hukuk davalarına da bulaşıyorum ama sayılarını bilmiyorum.
En son açılan dava?
- Kendime yaptığım evle ilgili bir imar davası. Bir de Kadıköy Savcılığı halkın bir kısmının dini duygularını rencide ettiğim için dava açmış. Davayı komik bulduğumu söyleyerek Savcı Bey’den davacı olmak istedim ve “Özür dilerse vazgeçerim” dedim. “Olamazsın” dediler.
Mahkemelerde cebelleşe cebelleşe ne öğrendiniz?
- Çok şey. Başta korkuyordum. Karşında koskoca devlet, seni ezmeye çalışıyor. Yavaş yavaş koskoca devlet sandığın şeyin, bir sürü yerel böcekten ibaret olduğunu anlıyorsun. Maçı onlar götürüyorsa sen de kazanırsın. Çok saf olduğum bir dönemde yasadışı bir duvar yaptığım için bir sene hapis yattım, şimdi yatmam.
Devleti karşınıza alarak açık açık savaşmanızın miladı Şirince’ye yerleşmeniz mi?
- Olabilir, insan zamanla hem tecrübe hem de cesaret kazanıyor. Buraya siyasal mücadeleden kaçıp, alternatif ve doğayla barışık bir yaşamın örneğini sunmak için gelmiştim. Kurtarılmış bölge bile diyebilirsiniz. Beğenmediğiniz bir duvarı yıkıp yeniden dikebilirsiniz ve bunu İstanbul’da yapamazsınız.
Korktuğunuz herhangi bir şey var mı?
- Şimdi psikiyatri seansına dönmesin bu konuşma.
Ama cesaretten konuşuyoruz, korkudan neden bahsetmeyelim?
- Onları emekliye ayrılınca anlatırım.
Ne zaman emekliye ayrılıyorsunuz?
- 40 yıl sonra.
HEYKELİMİ DİKTİRMEYE UTANIRIM
Kendinize 40 yıl ömür biçiyorsunuz, o zamana kadar anıt mezarınızı da bitirirsiniz.
- Yirmi yıldır kendime bir anıt mezar yaptırmayı düşünüyordum. Eskişehir’den Kastamonu’ya kadar Anadolu’nun pek çok kentinde çok yaygındır anıt mezarlar. Hayalgücümü harekete geçiren acayip güzel bir şey.
Kaleler, anfi tiyatrolar da güzel. Neden hayalgücünüzü bunlar değil de anıt mezar coşturdu?
- Kalıcılığı, amaçsızlığı ve sır içermesi çok güzel. Anıt mezar yaptırmak küçük hesapları aşmış bir hareket. Çıkar elde etmek için yapılmıyor, bir jest. 2 bin sene sonra güzel olacak bir şeyi yapmak bambaşka bir perspektif.
Bu anıt mezar da kaçak yapı mı?
- Tabii ki. Dava da açtılar. Orman arazisine tecavüz davası.
Türkiye’de her isteyen kafasına göre dağı delip anıt mezar yaptırabilir mi?
- Keşke herkes bunu istese, o zaman nasıl muhteşem bir memleket olur burası farkında mısınız? Ben yapıyorsam herkes yapabilir.
Ucuzmuş da bu anıt mezar işi. 50 bin Dolar harcamışsınız galiba.
- Acemiliğime geldiği ve ilk olduğu için öyle, şimdi 30’a mal ederdim. Bu anıt mezar işi için ben dersime çok ciddi çalıştım. 40’a yakın anıt mezarı teker teker ölçtüm biçtim, fotoğrafladım. Uzmanlığı antik kapı ve pencereler olan Columbia Üniversitesinden bir arkeologla uzun uzun Eski Roma inşaat tekniklerini tartıştık.
Anıt mezar yaptırmanın megalomaniyle ilgili çağrışımları da var.
- Varsa ne olmuş? Güzel ve kalıcı bir şey yapmaya çalışmanın içinde de megalomani vardır. Hakiki bir güzelliği hedeflediğinde Tanrı’yla boy ölçüşüyorsundur. Aslında ben alçakgönüllü bir insanım, hatta biraz utangaçım. Ölünce cesedimin ne olacağıyla ilgili de en ufak bir tercihim yok mesela. Benim için önemli olan anıtın işlevsizliği.
Maksat işlevsizlik ve güzellikse o zaman heykelinizi diktirseydiniz?
- Ondan utanırım. Ayrıca heykeli dikilecek kadar güzel bir adam da değilim.
Ama anıt mezarı yapılacak kadar önemli bir adamsınız.
- Hayır böyle söylemiyorum, ben sadece kendi anıt mezarımı yaptırıyorum. Benim Allah’ın bir dağına güzellik katmaktan başka bir amacım yok.
Bunun için zeytin ağacı dikmeniz de yeterdi.
- Yok, bu kesmez. Hem bu köye yeterince zeytin ağacı diktim ben.
HAYATTA KENDİNİ KADINLARA BEĞENDİRMEKTEN DAHA ÖNEMLİ BİR ŞEY YOK
Taraf’ın anketinde “En çok zevk veren kötü huyum kadınlara düşkünlüğüm” demiştiniz. Hala böyle mi?
- Valla yaşlanıyorum.
Yaşlandığını düşünen bir adam 53 yaşında dördüncü kez baba olmaya hazırlanır mı?
- Sadece hatunlarla mutlu oluyorum, bütün hayatım boyunca da böyleydi. Hayatla mücadale ederken kadınlara koşuyorum.
Kadınlar ayrı bir mücadele alanı değil mi sanki?
- Öyle olduklarında başka bir kadına sıvışıyorum. O bana ağır geliyor.
Otoriteyle mücadele etmekten de mi ağır?
- Kesinlikle çok daha ağır. Çünkü ciddiye almadığın bir şeyle mücadele etmek insana zevk verir ama kadınlarla böyle değil. Aslına bakarsanız şu hayatta kendini kadınlara beğendirmekten daha önemli bir şey yok, bunu beceremediğinizde kıvranıyorsunuz.
Yine de meydan muharebesi gibi bir boşanmanın ardından yeniden evlenmek gözünüzü korkutmamış...
- Korkuttu biraz ama bunlar ince konular, boşver. Bu soruyu kimseyi kırmadan yanıtlamamın imkanı yok çünkü.
Dördüncü kez baba oluyorsunuz.
- Çocuk sahibi olmayı çok önemsiyorum. Korkulacak hiçbir şey yok, Allah rızkını verir. Cinsiyeti kız, adı Anahit olacak.
Üç kez evlendiğiniz düşünülünce hayatı zorlaştırır bu. Şimdiki karınız Aynur Hanım da sizden epeyce genç.
- Evet, 25 yaş...
Sizin gibi biriyle hayatını birleştirmek istediğine göre gözükara olmalı.
- Kadınları hiç tanımıyorsunuz galiba siz. Genellikle renkli bir kişiliği olan, cesur ve güçlü imajını veren erkeklerden hoşlanıyorlar. Kendi aralarında, “Aman canım, asla” deseler bile yüzyüze geldiğinizde öyle olmuyor.
Üstelik sizin ilişkileri bitirmek etmek konusunda kötü bir ününüz var.
- Allah Allah, nereden çıkarıyorsunuz bunu? İlk eşim Amerikalı ve hala görüşürüz. Geçmişteki sevgililerimin çoğuyla da öyle. Bir kadın bana hangi önyargıyla gelirse gelsin, beş dakika sonra görüyor ki, öyle bir adam değilim. Beni seven ve hoşlanan hayli kadın oldu.