Kudsi Erguner Goethe’nin Divan’ını seslendirecek

Güncelleme Tarihi:

Kudsi Erguner Goethe’nin Divan’ını seslendirecek
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 15, 2004 00:00

Erguvan Zamanı konser dizisi için Ä°stanbul’a gelen Neyzen Kudsi Erguner yarın akÅŸam Aya Ä°rini’de topluluÄŸuyla konser verecek. ‘İstanbul’u Dinliyorum’ baÅŸlıklı konserde Rum Ortodoks ve Müslümanların 500 yıldır birlikte söyledikleri ÅŸarkıları Recep Birgit, hafız Halil NecipoÄŸlu’yla birlikte iki Yunan sanatçı, Sofia Neohoritu ve Athianos Apostolos yorumlayacak. ‘Üstü örtülen, unutulan o kadar çok geleneksel deÄŸer var ki içim sızlıyor’ diyen Erguner’le yarın akÅŸamki konseri ve yeni projesi Goethe’nin Divan’ını konuÅŸtuk.Ä°ki yıl önce tüccar neyzenlerle polemiÄŸe girmiÅŸ, kerameti kendinden menkul ÅŸahsiyetlerin kendilerine atfettikleri sıfatlarla ney ve Mevlevi geleneÄŸine sahip çıkmalarını eleÅŸtirmiÅŸtiniz. Bu polemikten istediÄŸiniz sonucu alabildiniz mi?- Aslında böyle bir polemiÄŸe girmek istemiyordum. Söylediklerim yanlış anlaşıldı. Åžunu vurgulamak istedim: ModernleÅŸmeye çalışırken kültürel referanslarımızı unutuyoruz. Aslı bilinmeyen, yayımlanmayan geleneksel deÄŸerlerimizin kötü yorumları orijinal sanılıyor. Atatürk Kültür Merkezi modern mimarinin bir ÅŸaheseri olabilir, fakat modernlik adına Ayasofya’yı yıkıp yerine bu üslupta bir bina yapmaya kalkarsanız birilerinin ‘dur’ demesi gerekir. Itri’nin, Dede’nin yayımlanmamış eserini kullanıp rezalet ÅŸeyler yapılırsa ve bunlar topluma eserin orijinal hali gibi sunulursa ‘bu zıpırlık eserin orijinal hali deÄŸildir’ denmesi gerekir. Ben geleneksel deÄŸerlerimizin bir an önce tespit edilip, referans oluÅŸturacak orijinal hallerinin topluma sunulmasını savunuyorum. Bundan sonra isteyen, istediÄŸini yapsın. Gelenekselde orijinali saptamak da baÅŸlı başına bir sorun deÄŸil mi? - GeçmiÅŸ deÄŸerleri genç kuÅŸaklara aktarmak ya da objektif ölçütlerle tespit etmek için gereken temel araçlardan üçü de Türkiye’de deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸradı. Dilimizi deÄŸiÅŸtirdik, dinimizi Türk-Ä°slam sentezi yaptık, medeniyetimizi deÄŸiÅŸtirip Batı’ya yöneldik. Bu ortamda sanat ne yapacak? GeçmiÅŸ deÄŸerleri orijinal haliyle sunduÄŸumuzda modernizme aykırı olduÄŸu söyleniyor. Dili anlaşılmıyor. Ne söyleyen, ne de dinleyen zevk alıyor. Dinsel musiki olması gereken yerde yaÅŸayamıyor. Yani, gelenekselin yaÅŸaması, yaÅŸatılması çok zor; çaÄŸdaÅŸ medeniyete adapte etmeye çalışmak ise büyük yanlışların ortaya çıkmasını saÄŸlıyor. YaÅŸatamıyorsak Batılılar gibi tespit edebilir, genç kuÅŸaklara aktarabiliriz. Menuet denen dans bugünün saraylarında yapılmıyor, ama menuet formundaki müzik Batı’daki konser salonlarında dinlenebiliyor. ÇocukluÄŸumda dinlediÄŸim Nayi Osman Dede’nin Miraciye’sini yazılı halde bulmak ya da dinlemek mümkün deÄŸil. Aradan 50 yıl bile geçmedi. Bu vahim bir durum.Bu sözün ardından ‘tarihe ÅŸaşı bakıp, ÅŸaşı görüyoruz’ diyeceksiniz galiba...- Muhafazakar çevrelerin Türkiye’de Osmanlı mirası olarak deÄŸerlendirip sahip çıkmaya çalıştığı ÅŸey, gerçekte göçmen kültürü. Ä°stanbullular bir asır önce bu kültürü terk etti. Kente gelen göçmenler milli ve dini hislerin etkisiyle Dede Efendi, Itri gibi ne kadar kültürel referans varsa sahip çıkmaya çalıştı. Buna Ä°slam da dahil. Özünde kendi kültürleri olmadığı için sahiplendikleri deÄŸerleri yaÅŸayıp, zevk alamadılar. Tam tersine dejenere ettiler. Geleneksel kültür göçmenlerin asimilasyonundan geçen ÅŸekliyle sevilmeye baÅŸlandı. Polemik sırasında eleÅŸtirdiÄŸim kiÅŸi dış görünüşünden üslubuna kadar her alanda geleneksel deÄŸerlerin dışında; ama hayranları arasında türbanlı kızlar var. Toplumu analiz etmek için önemli bir ipucu bu. Kent kültürünü asimile eden göçmen kültürünün vardığı noktayı iÅŸaret ediyor.SÄ°MGELERE Ä°NANMAMTasavvufun simgeler denizinde erguvan ya da eflatunun özel bir önemi var mı?- BildiÄŸim kadarıyla yok. Ben simgelere pek inanmıyorum. Erguvan Zamanı baÅŸlığını bahar, toprağın uyanışı teması olarak ele aldım. Unutulan Rum, Bizans ve Osmanlı etkileÅŸimini yeniden gündeme getirmek için fırsat bildim.Yarın akÅŸamki konserinize kaynaklık eden ‘Passion d’Istanbul’ albümünde kentin ses geçmiÅŸini Ermeni, Yahudi temalarını içerecek ÅŸekilde sergilemiÅŸtiniz. Neden bu unsurlar konserlerde yer almıyor?- Albüm Fransa Kültür Bakanlığı’nın sipariÅŸi üzerine hazırlandı. Ä°stanbul’un müzik geleneÄŸinde kopukluk olmasaydı, bugünün sanatçısı neler yapabilirdi, sorusundan yola çıktım. Dört farklı geleneÄŸi birer konserde gündeme getirdik. Ben bunlardan esinlenip yeni besteler yaptım. Ä°stanbul’u Dinliyorum projesinde ise orijinal ÅŸarkılar seslendirilecek. Zamanın kısıtlı olması nedeniyle repertuvar sadece Türkler ve Rumların 16. yüzyıldan itibaren birlikte çalıp söylediÄŸi ÅŸarkılardan oluÅŸacak. Ziya Gökalp ‘Bizans’ın çeyrek sesleriyle medeniyet olmaz’ demiÅŸ. Daha sonra Atatürk aynı sözü tekrar etmiÅŸ. Bu yanlış bir yaklaşım. Bizans ve Osmanlı birer medeniyetti, ilki ikincisini etkiledi, Osmanlı’da birlikte yaÅŸayan Rumlar ve Müslümanlar da birbirinden etkilendi. EtkileÅŸimin sürmesini arzu ediyorum. Ä°lya’nın ilahilerinden ve Türkçe sözlü ÅŸarkılarından aynı zevki almak mümkün. Konserde bunu vurgulayacağız. Türk MüziÄŸi’nin yaÅŸayan anıtı Recep Birgit’le birlikte Esma BaÅŸbuÄŸ, Halil NecipoÄŸlu, Sofia Neohoritu, Athianos Apostolos bizimle olacak. Sekiz kiÅŸilik enstrüman grubuyla ÅŸarkılara eÅŸlik edeceÄŸiz.HAFIZLAR ALMANCA OKUYACAK-Åžimdi üzerinde çalıştığınız proje nedir?Beni çok heyecanlandıran bir projenin son aÅŸamasındayız. Goethe’nin Divan’ını seslendireceÄŸiz. Goethe, DoÄŸu’nun ÅŸairlerini taklit ederek ‘Batı’nın Ä°lk DoÄŸulu Divanı’ baÅŸlıklı bir eser yazmış. Batı ve DoÄŸu arasındaki ikileme, din ve kültür çatışmasına dair çok etkileyici ÅŸiirler var bu eserde. Mesela bir yerde ‘Elbette DoÄŸu’nun ÅŸairleri bizimkilerden çok daha üstündür / Ama bizim onlara yetiÅŸtiÄŸimiz bir nokta var: Kendi türümüze düşmanlığımız’ diyor. 12 ÅŸiir seçtim. Bunları geleneksel makamlarla gazel ve kaside formuna getirip Ä°stanbullu hafızlara Almanca okutacağım. Geçen hafta Avusturya’daki bir konferansta ilk denemesini yaptık, dinleyenler çok etkilendi. 30 AÄŸustos’ta Berlin’de bir kilisede seslendireceÄŸiz. NEYLERÄ°N ÇOÄžU BABADAN MÄ°RASEskiden herkes kendi neyini açar, ney satılmazmış. Satmak gerektiÄŸinde fiyat yerine ‘hediyesi’ derlermiÅŸ. Ben neye hiç para vermedim. Babamdan 40 civarında ney kaldı. Bazıları ona dedemden miras. Ney zamanla sesini bulur, ancak narin bir çalgıdır ve çok çabuk yıpranır. En fazla 100-150 yıl kullanılabilir. Miras kalanların bir bölümünü hiç kullanamadım. Çünkü eskiden akord göz kararıyla yapılırmış. Diyapozon çağındaki seslere uymuyorlar. Dedemden kalan bir mansur neyi tamir ettim, cilasını yaptım, kullanıyorum. Ama çocuÄŸuma miras bırakacağım kadar ömrü kalmadı. GerektiÄŸinde ben de ney açıyorum. Neyde kullanılan kamışın çeperinin ince, dokusunun sık, boÄŸumlarının eÅŸit aralıkta olması gerekir. Hatay’da Canbolat Ailesi’nin Samandağı’ndaki tarlasında yetiÅŸen kamışlarla Fransa’daki birçok öğrencime ney açtım. Ancak suni gübre nedeniyle artık buradan uygun kamış alınamıyor. Yine de iyi neyler bulunabiliyor. Fransa’daki öğrencilerimden bazıları iÅŸi ticarete döktü, Amerika’ya bile satmaya baÅŸladılar, iyi para kazandılar.TARÄ°HÄ° TÃœRK MÃœZİĞİ TOPLULUÄžU BÖYLE MÄ° OLUR?Ahmet Özhan saygı duyduÄŸum bir sanatçıdır. Fakat yönettiÄŸi Tarihi Türk MüziÄŸi Korosu’nun üstüne düşeni yerine getirmediÄŸi kanısındayım. Kaydedilmeyen, gün ışığına çıkmayan yüzlerce eser dururken, bu topluluk birilerinin gece yazdığı ilahileri ertesi sabah kaydediyor ve topluma sunuyor. Yani görevini yerine getirmiyor. Herhalde Kültür Bakanlığı’nda Tarihi Türk MüziÄŸi’nin ne olduÄŸunu bilen yok, bu nedenle topluluk uyarılmıyor ve ayrılan fonları boÅŸ yere tüketiyor.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!