Güncelleme Tarihi:
Sesini bir reklam kuşağı boyunca en az üç kez dinlediğimiz, ünlü markaların vazgeçilmez dublaj sanatçısı Günyol Bakoğlu, ara verdiği oyunculuğa dönmeyi istiyor. ”Küçük İbo dizisinde oynarken yolda yürüyemiyordum” diyen Bakoğlu, kendini unutan yapımcılara sesleniyor.
Sesini bir reklam kuşağı boyunca en az üç kez dinlediğimiz, ünlü markaların sesi olan dublaj sanatçısı ve oyuncu Günyol Bakoğlu, uzun süredir ara verdiği oyunculuğa dönmek istediğini açıkladı.
Küçük yaşlarda edebiyatçı olmayı çok istiyordum. Lisedeyken annemle birlikte gazetede bir ilan gördük. "Bulunmaz Tiyatro İstanbul" adlı özel bir tiyatro oyuncu seçmeleri yapıyordu. Annem de "Sen seversin böyle işleri bir git bak" dedi. Ve gidiş o gidiş. Sonrasında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin oyunculuk sınavlarına girdim ve tüm şanssızlıklara rağmen kazandım. Öğrencilik dönemim boyunca Oğuz Aral hocamızın yönlendirdiği işlere palyaço olarak gittim. Pandomim yaptım. Radyoculuk yaptım.
- Sizin oldukça fazla film deneyiminiz var...
Şu anda adı bilinen birkaç oyuncudan daha çok film çevirmişliğim vardır. Sekiz tane uzun metraj filmim var. Biri 1994 yılında, Serpil Çakmaklı’yla oynadığım filmdir. Hatta Serpil Çakmalı'nın benim için önemli bir yeri vardır; kendisi kamera karşısında ilk öpüştüğüm kadındır. Aynı filmde Yalçın Dümer de vardı ve ikisi orada birbirlerine aşık olup sonra evlenme kararı aldılar. Yine aynı yıl Ece Uslu, Ayşen Guruda, Aykut Oray ile birlikte bir film yapmıştık, çok keyifliydi.
- Yeşilçam'ı görmüş bir insan olarak, yeni nesil Türk Sineması'nı nasıl buluyorsunuz?
Yeni nesil sinemacıları ve yaptıkları işleri çok seviyorum. Yaptıkları filmleri, iyi-kötü diye ayırt etmeden görev bilinciyle gidip sinemada izliyorum. Tiyatroları da aynı şekilde izliyorum. Çünkü devlet tiyatrolarının kemik bir izleyici kitlesi var ama özel tiyatroların desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
- Televizyon dizilerinde ise şarkıcı türkücü modasının başladığı yıllardaki en önemli dizilerde isminize rastlıyoruz. Bunlar sizin seçiminiz miydi? Hiç pişman oldunuz mu?
Mahsun Kırmızıgül'ün ikinci dizisinde rol almıştım. Aynı ekipteki Zeynep Tor ve Hüseyin Karakaş ile çok iyi anlaşınca Küçük İbo'nun rol aldığı dizide de beraber çalışmaya başladık. Belki "Küçük İbo" adlı dizi bana bir prestij kazandırmadı ama yaptığım işin arkasında duruyorum. Çünkü çok düzgün bir setti vardı. Şu anda bir sete gittiğim zaman aynı düzgünlüğü göremiyorum. Ve o dizide Küçük İbo dışında herkes tiyatrocu ya da oyuncuydu. O dönem Küçük İbo maç reytinglerini bile alırdı. O dizide rol aldıktan sonra sokakta yürümem zorlaşmıştı.
- "Ruhsar" gibi televizyon dizileri arasında belirli bir noktada duran yapımın içerisinde de yer almıştınız. En uzun soluklu işiniz oydu herhalde...
Evet, üç sene sürdü. Senaristimiz Gani Müjde'ydi, Cem Davran ve Hande Ataizi de başrollerdeydi. Çok keyifli bir diziydi.
- "Aşkına Eşkıya" adlı dizinin çekimlerinde talihsiz bir kaza geçirmişsiniz...
Aşkına Eşkıya dizisinin ilk bölümü ve çekimin üçüncü günüydü. Çekimler esnasında kaza oldu ve ayak bileğimden iki tendon bir atar damar koptu. Çünkü cama girmiştim. Dizide baş kötü adam bendim. Olmaması gerekiyormuş demek ki, olmadı.
Okuldaki hocalarımız aynı zamanda sektörde çalıştığı için okula girdiğinde ya oyuncusun ya da oyuncu namzetisindir. Okuldaki eğitmen kadrosuyla dışarıda dört senede aynı tecrübeyi kazanmak mümkün değil. Benim hocalarım Müşfik Kenter, Haluk Kurdoğlu, Zekai Müftüoğlu, Zeliha Berksoy, Cihan Ünal gibi isimleri bir araya getireceksin de “Hocam yanınızda biraz staj yapabilir miyim?” diyeceksin, yıllarını alır. Ben artık oyunculuğa dönmek istiyorum açıkçası. Çünkü bunun eğitimini aldım. Türkiye’de yeni ve yoğun bir sirkülasyon var. Mutlaka kötüsü de var. Dizileri içerisine katmıyorum ama sinema yedinci sanat olması nedeniyle diziler gibi çabuk tüketilmiyor, hatırlanıyorsunuz.
- Dublaj konusuna gelirsek, nasıl başladınız ve neden birçok marka sizi tercih ediyor reklamlarında?
Okul hayatı boyunca tiyatro sahnesinden sesinizi herkesin rahatlıkla duyması için diksiyon dersleri alırsınız. Dört sene boyunca diksiyon dersi aldım ve seslendirme de işimin bir parçası. Belirli sesler size güven duygusu verir. Reklamda güven verici bir ses ürüne güven duyulmasını sağlar. O yüzden belirli sesler reklamlarda duyurulur. Herkesin sesi reklam seslendirmeye uygun değildir. Mesela biriyle tanışırsınız, hakkında bir şey bilmemenize rağmen “Bu adamı ben sevemedim” dersiniz. İşte bunun nedeni sesidir. Sesler parmak izi gibidir tonları birbirine uymaz ama reklam serisini baştan sona dinlerseniz aynı frekansta olduğunu görürsünüz. Sinemada ya da televizyonda dinleyip sevdiğiniz bir ses reklam piyasasında iş yapmaz. İnsanlar seçim yaparken bunu bilinçli de yapmazlar. Reklamda büyük paraların döndüğü ve sirkülasyonun çok olduğu bir mecra. İnsanlar risk almamak ve para kaybına uğramamak için bilindik sesler kullanmayı seçiyorlar.
- İnsanlar sesinizi duyduğu zaman garipsiyorlarmış. Hemen herkes tanıyabiliyor mu, ya da dublaj yapsana ağabey diyebiliyor mu? Çünkü reklamlarda sesinizi kılıktan kılığa sokuyorsunuz?
Karşısında doğru düzgün tiyatroya gitmemiş, hiç oyuncuyla tanışmamış, bu işin dışından insanlar ses tonumu ve sesin yüksekliğini garipsiyorlar. Bakkala gidiyorum seslendirme yapıyor musunuz diyorlar. Seslendirme yapmamı öneren bazı insanlar da çıkıyor tabi.
- Orijinal film seslendirmesi yapıyor musunuz artık?
Uzun süredir yapmıyorum. Yabancılar arasında birkaç filmde Mel Gibson'ı, Antonio Banderas'ı, "Star Wars"ta Dart Sidious'u, birkaç filmde de Bruce Willis'i seslendirdim. Tabii ne yaparsam yapayım hiçbir ses Alev Sezer kadar Bruce Willis'e yakışmıyor. Animasyon işlerde de Tarzan’ın babası goril Kurshak’ı, “Bir Böceğin Hayatı”nda kötü çekirge liderini, "Happy Feet"te de Mumble’ın babası Memphi’i konuşmuştum.
- "Tekrar oyunculuğa geri dönmek istiyorum" diyorsunuz. Kimlerle çalışmak istersiniz, kimleri beğeniyorsunuz son dönemde?
Serdar Akar'ı beğeniyorum. Fatih Akın, Türkiye'nin yüz aklarından biri. Almanya’ya gittiğim zaman oyuncu arkadaşlarım onun sayesinde duruşumuz değişti diyorlar. Sonrasında Çağan Irmak’ı çok beğeniyorum. Gerçekten çalışmak istediğim bir yönetmen. Düzgün adımlarla bildiği yolda ilerliyor ve altına imza attığı işler gerçekten de iyi işler. Çektiği filmler köşe taşları oluyor. Tabii sadece gençler değil, Yavuz Turgul diye bir adam var bu ülkede. Çektiği Eşkıya, diğerlerine haksızlık olmasın ama Türkiye’de sinemacılığı yeni bir döneme taşıyan filmdir. Sadece film sektöründe değil, reklam sektöründe de yaptığı işler tartışılmaz.