Küba’ya karınla gitmek büyük enayilik

Güncelleme Tarihi:

Küba’ya karınla gitmek büyük enayilik
Oluşturulma Tarihi: Şubat 29, 2004 20:31

Eminim, bugüne kadar pek çok Küba yazısı okudunuz. Ben de okudum. Hatta aşağıda okuyacağınız satırları kaleme alan Sinan'ın Küba hakkında yazdığı başka yazıları da okudum. Ama dedim ki: ‘‘Gözünü seveyim bana farklı bir Küba anlat. Herkesin anlatmadığı bir şey olsun. Genel Küba izlenimlerin benim ilgimi çekmiyor. Onu herkes yazıyor.’’ ‘‘Peki o zaman’’ dedi ve bunu yazdı. Benim çok hoşuma gitti. Umarım siz de beğenirsiniz. Yazılarınızı yayınlamamı istiyorsanız, böyle yazılar yollayın, tamam mı?

HAMİŞ: Sinan Murathanoğlu’nun daha önce de bu köşede yazıları yayınlanmıştır, hızla yazar olmaya doğru ilerliyor. Darısı sizin başınıza!

İğne atsan yere düşmeyecek kadar dolu uçak. Küba, yemin ederim mıknatıs gibi. Çekiyor herkesi. Ama bir gariplik var. Uçağın neredeyse tamamı erkek.

Konuşmalarından, tavırlarından, kahkahalarından belli; bu arkadaşlar Castro'ya selam çakmaya filan gitmiyorlar, bu kadar yolu puro almak için de tepmiyorlar -hey ben bütün erkeklerin bildiği ortak bir sırdan söz ediyorum!- bunlar basbayağı Küba'nın kızlarını keşfetmeye gidiyorlar.

Suç mu, ayıp mı, günah mı?

Yok canım. Ben sadece olanı söylüyorum. Olan şu:

Havalandırma, testesteron bulutunu dağıtmakta zorlanıyor!

*

19 senelik karım yanımda.

Sıkı sıkı elimi tutuyor. Yırtıcı hayvanlar tarafından çembere alınmış bir ceylan gibi. Gözbebekleri kocaman, bir oraya, bir buraya bakıp duruyor.

‘‘Sakin ol aşkım’’ diyorum, ‘‘Sakin ol, sonunda birlikte Küba'ya da gidiyoruz...’’

9 kişilik bir grubun parçasıyız. Bizim için, 19 yıldır yaptığımız tatillerin bir benzeri. Şahane bir ülkeyi keşfetmek istiyoruz, uçaktaki erkeklerin kafasından geçirdikleriyle uzaktan yakından alakam yok tabii...

Ben öyle zannediyorum yani!

*

Otel Nacional de Cuba'ya geldiğimizde, tarifi zor bir sıkıntı var içimde. Sanki göğsümde şişman, kıllı biri oturuyor. Karım, valizleri boşaltıyor, ben yatağa uzanıp gözlerimi kapatıyorum, biraz nefes almaya çalışıyorum.

Ne tuhaf! Gözkapaklarım bir film perdesi gibi şimdi. Karanlık ve alaycı bakışlı bir erkek görüntüsü yansıyor ve konuşma başlıyor:

- Sevgili Sinan. Küba'ya erkekler neden gelir sen bilmez misin, diyor.

Sesindeki küçümseme hiç hoşuma gitmiyor.

- Zaten yol boyu da rahat bırakmadın beni. Kimsin sen? Benden ne istiyorsun, diyorum.

- Üzerimdeki şu kırmızı pelerin, uzun kuyruk ve küçük boynuzlar... Hálá anlamadım mı kim olduğumu? Şeytanım ben, şeytan. Senin içindeki şeytan. Küba'ya karınla gelmek büyük enayilik! İş edindim, bunu sana söyleyeyim dedim.

*

İlk gecemiz mükemmel.

Mum ışıklarının dans ettiği La Guardia lokantası pek romantik. Hálá büyük bir aşkla bağlı olduğum karımın elini avuçlarıma aldığımda, şeytanı ruhumun derinliklerine gömmeyi başarıyorum.

‘‘Hey uzun kuyruk! Sana daha önce de karşı koydum, yine karşı koyarım’’ diyorum.

Ama ‘‘kırmızı pelerin’’ kolay pes edecek gibi gözükmüyor. Israrla Mojito içmemi söylüyor. Bir tane, bir tane daha. O ne etkili bir silah öyle. Birden ayaklarım uzman sambacı gibi hareket etmeye başlıyor. 19 sene boyunca hayranlıkla aynı kadını süzen gözlerim, etraftaki başka kadınları da görmeye başlıyor.

Günler geçtikçe Küba benim için cehenneme dönüşüyor. Sanki gece kulüplerindeki melez güzellerin hepsi şeytanla işbirliği yapmış, sanki hepsi 19 yıllık evli ve karısına sadık beni, ele geçirmeye çalışıyor. Direniyorum.

Ama bir taraftan da Mojito'mu kapıp onların yanına gitmek istiyorum. Allah'ım bana yardım et. Beni yaşı ilerlemiş parayla çapkınlık yapan şu erkeklere benzetme!

Bugüne kadar tüm aşkını, şehvetini sadece eşine veren ben değil miydim? Neden bu ülkede birdenbire şeytanla pazarlık edebilecek hale gelmiştim? Şeytan mı dediniz? Bak yine konuşuyor benimle:

‘‘Olayı yanlış değerlendiriyorsun Sinan! Küba'ya gelen her erkek bekar değil ki. Onlar da evli, onların da çocukları var. Bir hafta boyunca çılgınca eğleniyorlar, sonra sıkıcı hayatlarına geri dönüyorlar. Seni temin ederim, ömürlerinin geri kalanına ancak böyle tahammül ediyorlar. Casa de La Trova diye bir kulüp var, oraya git. Bir kız bul. Hatta iki tane. Kiralık evler var. Gidersin, zevk denizinde yüzersin, sonra da otele geri dönersin!’’

*

Son gecemizde gruba takılmak istemediğimi söyleyince çok da itiraz etmedi karım. Sadece gözlerinin içinden bir bulut geçti, ama ‘‘Sen bilirsin’’ dedi ve gitti.

Casa de La Trova tıklım tıklım doluydu. Bir Mojito ısmarladım. Aman Allah'ım nasıl güzel kızlar var etrafta, kesişiyoruz, müzik şahane. ‘‘Şeytan haklıydı galiba’’ derken, elektrikler kesiliyor. İhtiyar müzisyenler, fırsat biliyor ve romantik bir parça çalmaya başlıyor.

Önce aldırmadım. Ama omuzuma dokunan el, sonra sırtımı, belimi ve kalçamı okşamaya başlayınca nasıl heyecanlandım anlatamam. Midemin içi Kelebekler Vadisi gibi. Aynı el, ağır adımlarla beni dans pistinin ortasına çekti. Bedenini bedenime yasladı. Daha da yaklaştı. Nefis kokuyordu. Kafasını omuzuma dayadığında, yumuşak saçları yanaklarımı okşuyordu. Teninin renginin beyaz olduğunu anlamıştım. Ama o kadar karanlıktı ki, yüzünü ayırt edebilmem mümkün değildi.

Kübalı kız, Mojito'dan ıslanmış dudaklarıma bir öpücük kondurduğunda, şeytana içimden, ‘‘Sen büyüksün’’ dedim. Onun yardımıyla bu hiç tanımadığım kadınla aramızda inanılmaz bir elektrik oluşmuştu. Bir an önce, şu kiralık evlerden birine gitsek diye düşünürken, elektrikler geldi.

Delicesine sevişmeyi hayal ettiğim bu Kübalı kızın suratını görmek istiyorum. Yavaş yavaş kollarımdaki kadının kafasını omuzumdan uzaklaştırmaya çalışırken buğulu sesini duyuyorum:

‘‘Hadi otele gidelim...’’

Aman Tanrım! Bu ses... Türkçe konuşan bu Kübalı kadın... Yoksa... Olacak şey değil...

Karşımdaki o kadar beğendiğim, kaçamak olsun diye istediğim kadın 19 yıllık karım! Oha demeyin. Aynen böyle oldu.

Havana'da gidilebilecek o kadar yer varken, biz aynı gece kulübünde karşılaşmıştık.

*

Havana'da dans ettiğimiz o birkaç dakika hep anılarımızda olacak. Ve tabii şu: Şeytan kaybetmişti. Biz çatlağı önlemiştik. Çok daha güçlenmiştik.

Uçakta dönerken, diğer yolcular gözlerini kapayıp, yaşadıkları bir haftayı hafızalarına kazımaya çalışırken, ben hayalimi yanımda eve götürüyordum...

AYŞE’NİN HAMİŞ’İ: Belki durumu çakozlamamışsınızdır, Sinan'ın karısının adı Hayal'dir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!