Güncelleme Tarihi:
Sonuçta birine inanmam gerekiyordu. Ben de büyük bir alışveriş merkezinin, bol şubeli kuaför salonlarından birini seçtim.
İçeri girdiğimde randevu almama rağmen o kadar kalabalıktı ki, şaşırdım bir an.
Oturan kadınlar, ayağını önündeki manikürcünün kucağına uzatan kadınlar, birbirine hiç durmadan “.. Bey, fırçayı ver!” diye bağıran –pardon seslenen- kuaför çırakları, kafaların üstünde gezinen Türk kahvesi- çay servisi.
Renkli bir dünya.
Aslında tam fabrika. Çıkıştaki tüm kadınlarda da saçlar fabrikasyon zaten.
Sapsarı, uzun, fönlü (ütülü)...
Ben oturdum ve benimle ilgilenen genç beye dip boya istediğimi söyledim. Saçımı şöyle bir tuttu eliyle “Kesecek miyiz?” dedi.
Yani o kadar iğrenç ki saçınız, isterseniz kestirmeyin, diyor.
“Yeni kestirdim, kırığım yok. Bence gerek yok!” dedim.
“Biraz kızıllık katalım” dedi... Saçım hâlâ parmaklarının ucunda.. (Yani kızıllık katmazsak bu sıkıcı kahverengiyle pek yazık olacak bana...)
“Yok mersi” dedim. “Benim tenimi gören herkes kızıl yakıştırıyor bana.. Ben sevmiyorum. Böyle kalsın.”
Nasıl iyi gidiyorum değil mi?
Saçımı omuzlarıma savurup, bıraktı gitti. Bir başka çocuk bana önlük giydirirken, bir genç hanım geldi yanıma bu kez.
“Hoşgeldiniz... Saç dışında bir şey yaptıracak mısınız?”
“Pedikür lütfen..”
“Manikür yaptırmayacak mısınız?”
“Teşekkür ederim. Yaptırmayacağım.”
Elimi aldı ellerine.
Şimdi........, normalde ellerim iyidir. Body Shop’un tırnak eti kremini, çilekli el kremini falan kullanırım ama tırnaklarım kısa kesilidir. Ve ellerime oje sürmekten nefret ederim! Yani demek istediğim, normalde iyi olan ellerim, böyle bir salonda, o genç hanımın elinde pek bir acınası durdu.
“Yapalım isterseniz...”
“Teşekkür ederim ama benim tırnak etim kalın değil. Krem yeterli oluyor itmek için.. Gerek yok.”
“Biz de iterek yaparız manikürünüzü...”
“O da his olarak garip.. Ben sadece pedikür yaptırayım.”
Kız elimi az önce bırakılan saçlarım gibi bırakıverdi kucağıma..
“.... Hanım...” diye bağırarak yanımdan ayrılırken, o nokta nokta hanım (16’sında falan) pedikür suyu getirdi. Bu genç hanım, bana sorular soran, tekrar geldi ve bir göz işaretiyle yine aynı küçük kıza dönerek, tiksinerek dönerek, “Koltuğum???” dedi.
Kız uçarak koltuğunu getirdi.
Ben ne olduğunu anlamadan o hanım, benim ayaklarımı suya sokmamı bekledi.
“Nasıl olur?” diyorum içimden..
Kızın burnu estetik, saçı sarı, gözleri %100 bahse varım ki mavi lensli..
Az önce elimi tuttuğunda tek taşını gözüme sokmuştu zaten. Ben onu oranın müdürü falan sanırken şimdi tutmuş ayağımı kucağına almaya çabalıyor.
“Estağfurullah hanımefendi” diye ben çekiyorum ayağımı, o bırakmıyor!
JŞaka tabii, çekinsem de yaptırdım pedikürümü.
Saçım da boyandı bir yandan.
Sonunda “Sadece kurutun” demem çok zorlarına gitti tabii. İlla fön çekecekler.
Sevmiyorum, istemiyorum.. Neyse ondan da yırttık.
Yine de bitmedi. Tam para ödenirken, bu kez ürün satışı gündeme geldi.
Bekliyordum zaten.. Cansızlaşan uçlar için, matlaşan bilmem ne kısmı için derken, kurtardım saçımın namusunu da, paramı, bahşişlerimi ödeyip çıkıverdim salondan.
Bana ne yol mol dinlemem, kuaförüm Mahire’den vazgeçmem.
Şenay