Koyu Fenerli Roman’a karşı Trabzonsporlu Peter

Güncelleme Tarihi:

Koyu Fenerli Roman’a karşı Trabzonsporlu Peter
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2009 00:00

Karadeniz fıkrası gibiydi. Canon’un 1,5 yıldır İstanbul’da yaşayan Türkiye Genel Müdürü Avusturyalı Roman Troedthandl (49), karşıma geçmiş nasıl koyu bir Trabzonspor taraftarı olduğunu, maçtan sonra sevinçten kolbastı oynarken menisküsünü zedeleyip ameliyat geçirdiğini anlatıyordu. Canon’un genel müdürlük binasında üzerinde Trabzonspor forması, altında şortuya slogan yarıştırırken, ona eşlik eden bir başka Avusturyalı vardı. İş çözümleri müdürü Fenerbahçeli Peter Saak (48).

Her ikisi de 2002 yılından beri Canon’un Türkiye’den sorumlu müdürleri. Bir buçuk yıl öncesine kadar İstanbul’da bir ofisleri yoktu ve iki ayda bir Türkiye’ye geliyorlardı. Ama artık onlar da birer İstanbullu. Peter, bir İstanbullu olarak geleneği bozmayıp bir İstanbul takımını, Fenerbahçe’yi destekliyor. Roman ise “ne alaka” dedirterek Trabzonspor’u. Roman’ı gördüğümde, “Aaa sizin niye Trabzonspor’u tuttuğunuzu anladım, çünkü Trabzonluya çok benziyorsunuz” diye takılıyorum. Meğer bunu söyleyen ilk kişi ben değilmişim, herkes onu Karadenizli’ye benzetiyormuş. Trabzonsporlu olması aslında 20 yıl öncesine dayanıyor. Üniversitedeki en yakın iki arkadaşı, Trabzonluymuş ve Trabzonspor’un, İstanbul takımlarına kafa tutan bir Anadolu takımı olduğunu anlatınca, Roman bundan etkilenip Trabzonsporlu olmaya karar vermiş. Daha sonra Trabzonspor’u Avrupa’daki maçlardan takip etmiş.

Trabzonsporluluğunu daha da pekiştiren şey ise, geçtiğimiz yıl Trabzon’da yaptıkları bir bayii toplantısı olmuş. Bayiler o kadar neşeli ve espriliymiş ki, bir de hepsi bir ağızdan Trabzonspor propogandası yapınca, “Bu iş tamamdır” demiş ve Trabzonspor forması satın almış. Herkesin Trabzonsporluluğuna şaştığını söylüyor: Havaalanına gidene kadar taksicilerle futbol konuşuyorum. Ama hepsi bana, “Deli misin, niye Trabzonspor’u tutuyorsun” diyor.

10 yıl önceki bir maçın skorunu şak diye söyleyen futbol skormatikleri vardır ya, işte o da onlardan. Sıkı bir futbolsever hatta Çarşı grubunun en has üyelerinden olan fotoğrafçı arkadaşım Levent, “Trabzon sekiz kere şampiyon oldu” deyince, “Hayır altı kez” diye düzeltecek kadar işi biliyor. Hatta yetmiyor, yıllarını da sayarak bizi ters köşeye yatırıyor. Bizi futbol bilgisiyle ezip büzdüğü yetmiyormuş gibi son yumruğu da, Türkiye’deki kadın ligindeki 10 takımı, iniş ve çıkışlarıyla anlatarak atıyor.

Roman’ın futbolla bu kadar içli dışlı olması bir tesadüf değil. Avusturya’daki amatör bir takımda uzun yıllar yöneticilik yapmış. Peter ise Avusturya ligi takımlarından Admira’da sekiz yıl futbol oynamış. Aktif futbolu bıraktıktan sonra da 25 yıl kulüp yöneticiliği. Roman tam bir haylaz çocuk gibi. “Benim takımım onun yöneticilik yaptığı takımdan daha iyiydi” deyip Peter’ı kızdırıyor.

PAZARTESİLERİ ÖĞLENE KADAR MAÇ YORUMU

Peter’ın Fenerbahçeli olma hikayesi Roman’ınki kadar albenili değil; “Caddebostan’da oturuyorum, Şampiyonlar Ligi’nde maça davet edilmiştim. Forma hediye ettiler. Atmosferi çok sevmiştim, hazır formam da vardı ben de Fenerbahçeli oldum.”

Her ikisi de bir Alman takımıyla bir Türk takımı karşılaşıyorsa, Almanya’yı değil Türk takımını tutuyor. Peter, “Buradaki taraftarların duygusallığını seviyorum” diyor.

Pazartesileri çalışanlarla birlikte maç yorumları yapıp, birbirlerine takılıyorlar. Peter’ı en eğlendiren şey, millet olarak maçı kaybettiğimizde çok yaratıcı bahanelerle mazaret bulmamız. “Hafta sonları Avusturya’ya gittiğimiz için pazartesi öğlen vaktinde şirkete gelebiliyoruz. Ama öğlene kadar şirkette herkes futbol konuştuğu için iş kaybımız olmuyor” diyerek gülüyor Peter. Fenerbahçe’nin teknik direktörü Daum’u nasıl bulduğunu sorunca, yüzüme uzun uzun sessizce bakıp, belli ki otosansürlü cevap veriyor: “Yorum yapmayayım. Daum’un pek fanatiği değilim.” Rijkard’ın Galatasaray’ın başına teknik direktör olarak gelmesi ise bu yılın en kıskandığı futbol olayı.

Roman’ın Trabzonspor’da en sevdiği futbolcu Yattara, Peter’ın Fenerbahçe’deki favorisi ise kaleci Volkan ve Emre Belezoğlu. Volkan Demirel için “Gerçek bir çılgın” diyor. Ama Roman’ın ağzından, “Sevinçten kolbastı oynarken menisküsümü zedeledim” cümlesini duyunca kimin daha çılgın olduğu tam bir paradoks.

Peter, her pazartesi şirkette kurdukları erkek takımında futbol oynuyor. Rakipleri genellikle distribütörleri. Şansa bakın ki hep kaybediyorlar. Ama futbol aşığı iki kafadar, bu olaydan sıyrılacak bir formül keşfetmişler. “Onlar hep kazanacak, biz de hep kaybedecektik. Kazanmamızın tek çaresi kadın futbol takımı kurmaktı” diyen Roman, şirketten takıma kadın gönüllü toplamış. Projesi de tutmuş. İlk maçta yenmişler.

Yaprak kımıldamıyor
ROMAN TROEDTHANDL

- Türkiye’de en zor ve adrenalinli şey, yaya geçidinden geçmeye çalışmak.
- En çok “Sensiz yaprak kımıldamıyor” ve “Aferin çocuğum maşallah” lafını seviyorum.

Türk biraları şahane
PETER SAAK
- İstanbul eşsiz bir şehir. Yemekler, hava şahane. Lodos ve poyraz olunca daha da şahane.
- Avusturya’da ucuza güzel şaraplar içebiliyorum. Ama burada şahane Türk biralarını içiyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!