Oluşturulma Tarihi: Kasım 13, 2006 00:00
Çoğu ilişki, ortalama ilk üç ay boyunca tatlı bir rüya gibidir. Ama bazen de aksilikler daha baştan yakamıza yapışır. Peki yol yakınken geri mi dönmeliyiz, yoksa şansımızı zorlamalı mıyız? Konuyu Elele dergisi ele aldı.
Her aşkın kendine ait bir hikayesi vardır; uzun ya da kısa, komik ya da hüzünlü, sade ya da süslü... Bu hikaye noktalama işaretleriyle doludur; bazen araya parantezler açılır, bazen virgüller konur, bazense paragraflarla yeni başlangıçlar yapılır. Fakat bütün hikayelerin çıkış noktası aynıdır: İlişkinin kusursuzluğu.
Başlangıçta, kadın ya da erkek, her insan hoşlandığı kişiyi mükemmel görme ve aynı şekilde kendini de ona mükemmel gösterme eğilimindedir. Defolar, üretim hataları, renk atmaları, yamalar, sökükler genellikle sonradan ortaya çıkar. Ama duygusal bir beraberliğin daha başında çuvallamak da pek seyrek karşılaşılan bir durum değildir.
Yanlış anlamalar, aile ya da arkadaşlar gibi birtakım dış etkenler, bir anlık öfke patlamaları, iletişim kopuklukları, karşı tarafı henüz çok iyi tanımıyor ve onun hassasiyetlerini bilmiyor olmanın yol açtığı gaflar... Böylece hikaye daha başlamadan bitme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Üstelik eğer sorun yaratan sizseniz, durumu toparlayamadığınız takdirde derin bir vicdan azabı denizinde boğulacağınız kesin!
Ama üzülmeyin, kötü başlayan bir ilişkiyi akıllıca bir manevra yaparak düzeltmek o kadar da zor değil. Eğer her ikiniz de sağlıklı bir beraberlik sürdürmek için gereken duygusal olgunluğa sahipseniz, bir uzlaşmaya varacağınızdan emin olabilirsiniz. Ama önce hatanızı nasıl tamir edeceğinizi bilmeniz gerekir.
İşte bir ilişkiyi daha ilk aylarında uçurumun kenarına sürükleyen bazı davranışlar ve onu hayata döndürmek için kullanabileceğiniz cankurtaran taktikleri...
* Daha bir hafta dolmadan, evlilikten ve çocuk sahibi olmaktan söz etmeye başladınız
Şimdi, siz "Bunun neresi kötü?" diye düşünüyor, hatta kendinizi haklı görüyor olabilirsiniz. Fakat aslında birlikteliğinizin bu kadar başında bu kadar uzun vadeli planlar yapmamalı, yapsanız bile bunu sevgilinizle paylaşmamalıydınız.
Neyse, olmuş bir kere... Bundan sonra ilk yapmanız gereken, bu konuyu derhal rafa kaldırmak. İkincisi de, ona kendinize ait bir hayatınız olduğunu göstermek için elinizden geleni yapmak. Mesela "Kariyerim benim için şu anda çok önemli" ya da "Bu yaşlarda geniş bir sosyal çevre edinmek, dünyayı gezmek, hayatı doya doya yaşamak, eğlenmek istiyorum" gibi cümlelerle, onu da bu eğlenceye ortak etmek istediğinizi ve niyetinizin asla sırtına daha ilk dakikada bir yığın sorumluluk yüklemek olmadığını kanıtlayabilirsiniz.
Bu tür konularda da bir daha aceleci davranmayın. Önce ne kadar sağlam bir ilişki kurabileceğinizi görün; hem kendiniz, hem de karşı taraf açısından...
* Restoranda yan masadaki kadına baktı diye olay çıkardınız
Öncelikle kendinize sormanız gereken bazı sorular var. Bunu her ilişkide yapar mısınız? Yoksa o bakış sizi gerçekten çok rahatsız etti ve böyle bir şeyi ilk defa mı yaşıyorsunuz?
Eğer kıskançlık sizde değiştiremediğiniz bir huysa, en azından bu konuyu oturup sevgilinizle açık açık konuşun. Niyetinin kötü olmadığını aslında gayet iyi bildiğinizi, ama bu tür durumlarda kendinizi bir anda aşırı gergin ve öfkeli bulduğunuzu, bu huyunuzu değiştirmek için elinizden gelen gayreti göstereceğinizi söyleyin.
Fakat normalde kıskanç bir kadın değilseniz ve nasıl böyle bir öfke nöbeti geçirdiğiniz konusunda en ufak bir fikriniz yoksa, birlikte olduğunuz erkeğin davranışlarını biraz daha objektif bir biçimde izleyin. Sürekli size huzursuzluk verecek biçimde sağa sola bakıyor, başkalarıyla flört ediyor, yani "kaşınıyorsa" başka çare yok demektir!
* Ona "Beni seviyor musun?" diye sordunuz ve cevap alamayınca bütün hafta sonu surat astınız
Biz kadınlar, bir erkek için duygularını dile getirmenin hiç de kolay olmadığını ve sabırla beklememiz gerektiğini bildiğimiz halde, neden her seferinde bunu kendimize ve ilişkimize yaparız acaba? Tabii ki sevildiğimizi duymaya ihtiyacımız var, ama biraz daha bekleyemez miyiz?
Bu noktada yapabileceğiniz tek şey, surat asmayı bırakıp tam bir şirinlik muskasına dönüşmek! Sakın konuyu tekrar açıp surat astığınız için özür dilemeye filan kalkmayın. Bir daha asla ona "Beni seviyor musun" diye sormayın. Zaten böyle sorduğunuz zaman vereceği cevabın da çok bir kıymeti yok...
Belki duygularını ifade edemiyordur, ama davranışları size çok şey anlatabilir. Hani o gitmek için yanıp tutuştuğunuz konsere iki kişilik sürpriz bilet alıp önünüze koyması, binlerce "Seni seviyorum" anlamına gelmez mi?
* Annesini sevmediğinizi belli ettiniz
Oğulcuğunu bıçak zoruyla elinden alacakmışsınız gibi davranan o meraklı ve bencil kadından zerre kadar hazzetmemiş olsanız da bunu belli etmemeliydiniz. Erkekler için "anne" meselesinin ne kadar hassas bir konu olduğunu bilmiyor musunuz?
Hemen küçük bir yalana başvurun; ilişkiyi kurtarmak için söylenen yalanın sevabı büyüktür. Mesela annesiyle tanıştığınız gün kendinizi pek iyi hissetmediğinizi, çünkü bir önceki gün ofiste üzerinize ekstra iş yüklendiğini söyleyebilirsiniz. Böyle bir bahane uydurduğunuzda büyük olasılıkla yırtacaksınız; çünkü erkekler insan ilişkileri konusunda biz kadınlar gibi her şeyi ince eleyip sık dokumazlar. Neden annesine soğuk davrandığınıza dair küçük bir açıklama, sevgiliniz için yeterli olacaktır.
Yalnız, asıl önemli olan bundan sonrası... Onunla rekabete girmeyin ve oğlunu ondan uzaklaştırmak gibi bir niyetinizin olmadığını ısrarla vurgulayın. Bu konuda içi rahatlayınca peşinizi bırakacak, hatta oğlunu bu konuda olumlu etkilemeye başlayacaktır. Zaten herhalde siz bilmem kaç yaşında adama annelik etmeye çok meraklı değilsiniz!