Oluşturulma Tarihi: Temmuz 31, 2006 00:00
Fotoğrafçılığa soyunan ünlü oyuncu Ceyda Düvenci, Elele dergisinin ağustos sayısı için, ünlüleri evcil olmayan hayvanlarla bir araya getirip onları korkularıyla yüzleştirdi. Özlem Düvencioğlu, Yelda Reynaud, Levent Yüksel, Dolunay Soysert ve Halit Ergenç cesaretlerini objektif karşısında sınarken, ortaya muhteşem fotoğraflar çıktı.
Kas yığını bir şalHayatımda hiçbir yılana dokunmamıştım ama hep öyle bir isteğim vardı. Çünkü çocukluğumdan beri bir yılanım olsun diye hayal ediyordum. Bu çekimler sayesinde, bu hayalimi gerçekleştirmiş oldum. Ama hiç bu kadar büyük, 3 metre 50 santim bir yılanı hayal etmemiştim. Çekim anına dair ise şunları söyleyebilirim; yılanların bulunduğu yer -terrarium- çok kalabalıktı ve görevlilerin bana vermek istedikleri yılan ya bu kalabalıktan rahatsızdı ya da keyifsizdi. Bir türlü bulunduğu taşın altından çıkmak istemiyordu. Öyle ki görevliler onu çıkarmakta zorlandılar çünkü yılan onlara direniyordu. Doğal olarak bu agresiflik de beni çok korkuttu. Pitonu ellerime aldığımda ise ne kadar güçlü olduğunu fark ettim. Dokusunun yumuşaklığından çok hoşlandım. Sonra boynuma attım ve bir "şal" olmadığını, 3 metre 50 santim boyunda saf bir kas olduğunu o an gerçekten hissettim.
Fareye şiirKocamanım sana göre kocaman,
Küçüksün bana göre küçük,
Kuyruğun var işe yaramaz başa bela,
Üflesem kaçarsın nefesim yok,
Vursam ölürsün yapamam.
Kaçsam kaçarsın,yerim yok.
Korkuyorum senden nedenim yok.
Yakalayamıyorum cesaretim yok.
Geldin ya o gün ellerime,
Bıraktılar ya seni avucumun içine...
Ağlamak istedim sana korkuyorum diye.
Ama öyle korktun ki benden,
Senden korkum seni incitmekten korkmaya döndü,
Farem, beyaz farem var artık benim,
Adını koyamadığım bir duyguyla sevdiğim farem
Beni de yer mi acabaCeyda, "Seni bir çita ile çekmek istiyorum" dediğinde, "Ah süper, ne güzel" falan demiştim... Taa ki çitayla göz göze gelene kadar...
Korktum çok korktum. Sonuçta kafesin içine girecektim ve dünyanın en hızlı hayvanıyla bir fotoğraf çektirecektim. Görevli beni yüreklendirmeye çalıştı ve kafese girdim. Ve hemen çıktım...
Çünkü bir
yemek yesin denildi. Yemek geldi. Koca et parçalarıydı. Onları yerken, "Beni de mi acaba böyle yer" diye düşündüm. Yemeği bitti ve yarım saat süren "yaklaşma deneyimim" başladı. görevli sürekli ani hareket yapmayın deyip duruyordu ve ben daha da tedirgin oluyordum.
Nasıl oldu bilmiyorum ama bir an kendimi yerde oturmuş, o çitanın kafasını okşarken buluverdim. Bir kedi mırıldanması gibi sesler çıkarıyordu.
En çok korktuğum an, çitanın birdenbire nedensiz (bana göre tabi) durup gözlerini bana dikmesiydi. Ben de o an gözlerimi kaçırıp, yere bakıp, Allah’a dua ediyordum...
Kafesten çıktım, hálá yaşıyordum. Bu tecrübe her gün başıma gelebilecek bir şey değildi. Tabi doğanın içinde bir çitayı sevmek daha tehlikelidir. O yüzden ben bu çekimden sonra Afrika’ya taşınıyorum çitayla birlikte!
Dişleri kocamandı
Bir zürafayla fotoğraf çektirmek ne kadar kolaydır diye düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çünkü o fotoğrafta gördüğünüz o minnacık hayvan yanınıza yaklaşırken, birden fark ediyorsunuz ki bacak boyu benim boyumdan çok daha uzun. Boyumun yarısı kadar bir kafa var önünüzde. Ona birtakım meyveler verdim ve bu beni kesmedi ağzıma bir meyve alıp ona doğru uzattım. O da ağzımdan meyve almaya çalışırken siyah uzun dilini gördüm; dişleri kocamandı. Ona tekrar meyve yedirdim. Ben bu zürafaya o kadar alıştım ki ondan ayrılmak istemedim.
Elimde sakinleştilerBenim genel olarak hayvanlarla aram iyidir. Ancak ilk kez bir sürüngene bu kadar yakındım. İguanaları ilk gördüğümde çok hırçın görünüyorlardı. Veteriner hekim Senan Ansen iguanaları sakinleştirmek izin eline aldığında bunu ben de yapabilirim diye düşündüm. İguanalar çok hızlı hareket eden ve kuyruk darbeleri çok güçlü olan hayvanlar. İlk kez elime aldığımda biraz sinirliydiler ama zamanla sakinleştiler. Sadece tutunmak için tırnaklarıyla kolumu çizdiler o kadar. Onlara dokunmak çok garip bir histi. Hayvanlarla konuşamasanız bile onlarla duygusal olarak iletişim kurulabileceğini düşünüyorum, ben de öyle yaptım.