Köpek maması yiyorum

Güncelleme Tarihi:

Köpek maması yiyorum
Oluşturulma Tarihi: Nisan 22, 2013 12:36

Yakın tarihimizin hangi dönemine bakarsanız bakın Ajda Pekkan’ın tekabül ettiği bir ipucu bulabilirsiniz. 70’ler, 80’ler, 90’lar, 2000’lerde yaşanan sosyal ve toplumsal olayların bir iz düşümü gibidir Ajda Pekkan adı. Bu kadar sosyolojik ahkam kestikten sonra gelelim onunla buluşmamızın perde arkasına... O gün Ajda Pekkan olarak değil, Ajda olarak karşıladı beni. Ev halindeydi ve fotoğraf çektirirken bile kıyafetlerini değiştirmedi. Laf aramızda, gittikçe güzelleşiyor bu kadın. Bir de kendi tabiriyle bir “fırlamalık” gelmiş üstüne. Fotoğrafları çektirirken yan yana bağdaş kurmamız gerekti, ben çömelmeye çalışırken o lotus pozisyonunu almıştı bile. Sonra bana dönüp “Sumo güreşcisi gibi olmuşsun. Bacakların birbirine kavuşmuyor, biraz spor yapsana” demez mi? Haklı olmasına haklı da böyle pat diye söylenir mi insanın yüzüne. Ben de onunla bir sumo güreşi yapmaya tırstığım için bu röportajla yetindim.

Haberin Devamı

* Sana Ajda isminin verildiği gün “şöhrete yükümlü” bir ömrün temeli atılmış olabilir mi?           

- Tabii ki... Annemin koyduğu bu isim hayatımdaki en büyük yatırımlardan biri. Bu arada göbek adım da Ayşe.
   
* Memnun oldum benimki de Nuri. Peki nedir Ajda’nın anlamı?

- “Paradoks” tabii ki...

Daha şimdiden başladın beni yormaya. Sana göre değil, sözlük anlamını soruyorum?

- Filiz, yani rose bud (gülüyor).

‘Ajda’ isminin Avrupai tınısı ve içinde barındırdığı çağrışımlar, seni “ötekileştiren” faktörlerden biri olabilir mi dersin?

- Haklısın, Türkiye’de Filiz, Fatma, Ayşe gibi isimlere kulaklar çok alıştığı için Ajda adı beni biraz ötekileştirdi ve insanlara karşı yabancı bir formata soktu. Kardeşiminki de öyle çok yaygın bir isim değil ama yine de kulaklar Semiramis’e daha aşina. Ne yapalım ki benim kısmetimde Ajda varmış. İnan yıllarca buralı olduğumu ispat etmek için canım çıktı (gülüyor). Oysa ben kafa olarak çok oryantalistim, sadece görüntüm farklı.

BİR DEVRİMCİYE GÖNÜL VERDİM AMA KİMDİ HATIRLAMIYORUM

* “Vitrinim Avrupai, iklimim buralı” mı diyorsun?


- Evet orası öyle ama belki de kişisel karizmamdan dolayı farklı algılandım. Şöhret öyle bir şey ki, bütün hayatınız insanların gözü önünde yaşanıyor. Yıllar süren bu yolculukta başarılarım da var, başarısızlıklarım da. Bu ülkenin insanıyla birlikte evrim geçirdim ben. Bana kalırsa asıl imrendikleri, yabancı bir dünyadaki insanın kendilerinden olmasıydı. Malum, o zamanlar büyük bir batı hayranlığı vardı.

* “Ah bir Zeynep olsam...” diye mırıldandığın oldu mu hiç içinden?

- İsmime yetişmek için büyük çaba sarfettiğim bir gerçek ama adım Zeynep olsaydı keşke diye de hiç düşünmedim doğrusu. Hayatta hiçbir şey rastlantı değildir. Annem Ajda ismini koyarken bugünleri hayal edemezdi ama o ismi seçerek bir yol çizdi, bu kapıyı açtı belki de.

* Ajda’nın evrimlerinin hepsi Türkiye’nin önemli olaylarına tekabül etti, mesela 70’ler... Sol hareket yükselirken bu sarışın genç kız bir solcuya gönlünü kaptırmış. Doğru mu?

- Doğrudur, ama hatırlamıyorum.

* Hakikaten var mıydı o zamanlar aşık olduğun bir devrimci?

- Kim bilir belki de karşıma ruhu benim kadar devrimci biri çıkmamıştır. İnan hatırlamıyorum.

* Yeşil parkalar falan etkiliyor muydu Ajda Pekkan’ı?

- Etkiliyordu tabii, etkilemez olur mu? Sanatçıyım ben.

KALBİMİ VERMENİN BEDELİ ŞÖHRETTEN ÇOK DAHA ÜSTÜN

* Gelelim 80’lere... Türkiye’de toplumsal muhalefet giderek artıyor. Popüler kültür yozlaşıyor. Ajda’nın imajını temelden belirleyen Avrupa yolu açılıyor.

- Doğru.

* Ama o Avrupa yolunu da sen kapamışsın galiba?

- Yok canım olur mu öyle şey?

* Hayatını değiştirebilecek bir aşka, gönlünden izin çıkmamış duyduğuma göre.

- Mort Shuman’dan bahsediyorsun sanırım. Shuman, Elvis Presley’in birçok hit bestesini yapan adamdı. Bana gerçekten çok aşıktı, defalarca evlenmek istediğini söyledi ama ben istemedim.

* “Evet” deseydin, belki de süperstar değil bir dünya starı olacaktın?

- Bana ne onun bana vereceği şöhretten? Olmak ya da olmamak uğruna dahi olsa, kendimden ödün vereceğim veya vereceğimi hissettiğim hiçbir şeyi yapmak istemedim hayatımda. Tabii ki o insanlarla oturdum yemek yedim, onlarla dostluklarım oldu. Ama kalbimi vermenin bedeli, şöhretten çok daha üstün.

ADANA’DA SAHNEYE DOMATES ATILDIĞI YALAN

* 80’lerden devam edersek, darbe nedeniyle Türkiye iyice içine kapanıyor, uluslararası değer sistemleri gözden düşüyor ve Ajda Pekkan “garp rüyasından” kesin dönüş yapıyor. Üstelik Türk sanat müziği ve arabesk arayışların bu döneme denk geliyor.

- Bu tamamen bilinçsiz bir karardı. Dedim ya beni hep ötekileştiriyorlardı diye. Mesela Sezen de o dönemde arabesk pop yaptığı için eleştirilmişti. Bana ise hep cover yaptığım için burjuva gözüyle bakıyorlardı. O dönem ben kendimden yeni Ajda’lar çıkarmak için kesin dönüşü “içime” doğru yaptım.

* Hava nasıldı oralarda?

- Kimim, neyim ben diye düşünmeye başladım. Bir de evlendim o arada. İzzet ben 17 yaşında evden çıkıp, Ses Dergisi yarışmasıyla birden en ünlü artistlerin, şarkıcıların arasında yaşamaya başladım. Kafama taş düşmüş gibi oldu. O yaşta Alis Harikalar Diyarı’nda gibi hissettim kendimi.

* Üstelik bütün Yeşilçam da peşinde...

- O bambaşka bir alemdi. Her ay bir film yapıyordum ama onlar da gittikçe abur cuburlaşmaya başlamıştı. Bu arada ufak ufak şarkı söylemeye başladım, İlham Gencer’in Çatı kulübünde. Sonra birden yolum Adana’ya düştü ve işte orada şöhret oldum.

* Adana demişken şu “domatesi” meşhur şehrimiz mi?

- Sürtüşmemiz olan gazetecilerden biri “Ajda, Adana’da şarkı söylerken domates yağmuruna tutuldu” diye bir haber yaptı.

* Şimdiki protesto menülerinde yumurta var. O zamanlar domatesmiş demek ki...

- Ne domatesi, ne menüsü İzzet? Olay baştan aşağı yalan. Bu yalanlar yüzünden tam hayata küsmek üzereyken bir gün Fahrettin Aslan aradı.

* Neden menemen mi yapacakmış?

- Bu espriye gülmem mi gerekiyordu? Hayır canım “Zeki Müren ile Maksim’de çalışmak ister misin?” dedi. Delirdim tabii. Ama benim Zeki Müren ile Maksim’de ne işim olabilir? Maksim’de nasıl bir ortam, nasıl bir kültür anlayışı olduğunu hiç bilmiyorum. Ama çok çabuk uyum sağladım. Zeki Bey’in davranışları ve Fahri bey benim hayatımın en önemli okulu oldu.

* Çekinir miydin Sanat Güneşi’nden?

- Eee, tabii... İnsanlar şimdi Ajda Pekkan’ın yanına geldiğinde ne hissediyorlarsa ben de o zaman Zeki Bey’e karşı aynı şeyleri hissederdim. Onun öyle bir aurası vardı. Karma dedikleri bu olsa gerek.

Haberin Devamı

 BEN AJDA PEKKAN’I  ESKİCİDEN ALMADIM

* Zirvede istikrarın bedeli nedir Ajda; senin hayatının faturası, vergisi ne?


- Seninki neyse benimki de o...

* Tamam ben kendi çapımda starım ama sen bir süperstarsın.

- Hiç fark etmiyor. Çünkü evimin kapısından girerken star Ajda Pekkan’ı almıyorum içeriye. Onun yeri kapının önü.

* Peki sevdiğin adam sahnede gördüğü kadını evde bulamayınca hayal kırıklığına uğramıyor mu?

- Eskiden ben de senin gibi düşünüyordum ama artık herkesin gerçeği neyse onu yaşaması gerektiğine inanıyorum. Gerçek olan benim. Ajda’yı nasıl yönlendirmek istiyorsam öyle yönlendiririm.

* Ajda Pekkan, Ajda’nın canına okumuş olabilir mi?

- Olabilir mi de laf mı? Kesinlikle canına okudu. Ama evde Ajda elinde sopayla geziyor Ajda Pekkan’ı kovalamak için (gülüyor).

* “Şu Ajda Pekkan biraz da köşede otursun” demek geçmiyor mu içinden?

- Bu çok ayrı bir konu... Oturursa kendi kendine eskir. Ben Ajda Pekkan’ı eskiciden almadım.

* Ajda ile Ajda Pekkan arasındaki savaşlar çok kanlı mı geçiyor?

- O savaş, annem ile babamın ayrıldığı zaman başladı. Annemin o dönem nasıl çaresiz ve beş parasız kaldığını görünce kendime bir söz verdim; artık evin erkeği de patronu da ben olmak zorundaydım. Bütün bu yük omuzlarıma bırakılmıştı anlayacağın. Ajda Pekkan’ın, Ajda’yı bir kenara bırakıp ipi göğüslemesi gerekiyordu.

* Bu kadar hızlı “büyümene” sebep olduğu için babana kızgın mısın?

- Babama bir kızgınlığım değil kırgınlığım var çünkü onu çok severdim. Belki ilk zamanlar kızgındım da. Ama yıllar geçtikçe madalyonun 2 tarafına da bakmayı öğreniyor insan. Kim bilir belki de annem çok dominant bir kadındı. Ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumuz çoğu zaman aslında. Yaşananların sorumluluğunu tek tarafa yıkmak adil olmaz.

* Şimdiki aklın olsaydı diye bir klişeyle söze devam etsem...

- Eve para yetiştirmek için çalışırken babama da para gönderebilirdim azıcık. Neden yapmadım ki? Bugün onun pişmanlığını yaşıyorum.

* Annenle kalmayı sen seçtin ama...

- Boşanmaların ardından çocuklara sunulan ultimatomlar da en acısı zaten. Anneni seçsen baban kırılacak, babanla gitsen annenden kopacaksın diye düşünüyorsun ister istemez. Ama 18 yaşına basmadan üç ay önce babam bana “Bebeğin ile teybini ver, yoksa seni evlatlıktan reddederim” deyince içim kan ağlayarak seçimimi yaptım.

* Bebekle teybin alakasını anlamış değilim.

- Hayatım müzik olduğundan teybim çok önemliydi benim için. Bebeğe gelince, bildiğin oyuncak işte. Ama gel gör ki ne anlamlar yüklemiştim ben o gözleri açılıp kapanan plastik parçasına. Bu en sevdiğim şeylerden ikisi bir “şantaj” unsuru olmuştu aniden.

İÇİMDEKİ ÇOCUĞU ANNEM GİBİ YETİŞTİRİYORUM

* Annende de var mıydı böyle ‘savaş taktikleri’?


- O hep beni destekledi. Ben de tabii böylece annenin tarafına geçmiş oldum.

* Annen “şantaja” başvurmadı yani.

- Belki de babam “Kızımın elinden bu çok sevdiği şeyleri alırsam benim yanımda kalır” diye düşünmüş olabilir. Ama o zaman soramıyorsun ki ne oluyor ne bitiyor diye, sus pus oturuyorduk.

* Gözlerin doldu Ajda...

- O bebeği hiç unutmadım, sonradan da hep annemi suçladım ayrıldıkları için. Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı.

* Şimdi rahmetli anneni hatırladığında...

- Ben de içimdeki çocuğu annemin beni yetiştirdiği gibi yetiştiriyorum.

* Dominant ve dediğim dedik yani.

- Eh biraz öyle. Bazen o çocuk kaçıyor, nereye gidiyor? Bodrum’a mı, Akmerkez’e mi? Onu yakalamak için çok gayret sarfediyorum, çünkü o çocuk kaçarsa yaşayamam.

* Çok sıkma o zaman sen de çocuğu.

- Bazen onu gönlüne göre salıveriyorum, ama elimde değil zaman zaman da onu geri çekip gönlüme hapsediyorum.

* İçindeki çocuğu değil de, kendi bebeğini kucağına almak istemedi mi hiç Ajda Pekkan?

- İstemedim çünkü o dönemde hem doğru bir baba adayı göremiyordum ve hem de köle gibi çalışıyordum. Sanatçı evliliklerinden doğan çocukların çoğunun da nasıl travmalar yaşadıklarına, anne babaları ayrıldıklarında neler çektiklerine bizzat şahit oldum. Belki de bunlar bahanedir, asıl neden çocukluğumda yaşadığım travmaları onun yaşamasını istemememdir. Bu yüzden de şimdi içimdeki çocuğa gözüm gibi bakıyorum.

Haberin Devamı

AJDA’NIN KADINLARI İNTERNETTE ‘PAZARLANIYOR’

Her zaman Fransız İhtilali gibi kadındı Ajda. Saçından makyajına, sahnesine kadar her yaptığı devrim oldu ama artık dünya hızla değişiyor, teknoloji gelişiyor.
Yapacak pek devrim kalmadı galiba?


- Eğer zamana ayak uydurursan devrimini her an yapabilirsin. Ben de kendimi güncelledim ve tek tıkla insanların ulaşabileceği bir Ajda Pekkan yarattım. Artık kendi tasarımlarımla hazırladığım koleksiyonumu sadece özel alışveriş sitesi DayBuyDay.com’da satacağım

* Neden internette tezgah kurdun, mağaza kiraları tuzlu mu kaçtı?

- İzzetçim, 2013 yılında bu soruyu sorulmamış kabul ediyorum. Eğer perakende satış yapacaksan, internet üzerinden istediğin kitleye çok çabuk ulaşabiliyorsun. Düşünsene, Türkiye’de 20 milyon insan artık internet kullanıyor. Zaten gelecek de burada. Bu kadar insanı ben kendi evimde ağırlayamayacağım için en azından ben onların evine misafir olayım dedim (gülüyor). Ve “Ajda’nın Kadınları”nı yarattım.

* Valla “Ajda’nın Kadınları”nı mı giydiyorsun, şeytana pabucunu ters mi, anlayamadım. Tek bir koleksiyon mu olacak bu?

- Tabii ki devamı gelecek ama bu koleksiyonda her zevke ve her duruma uygun 45 model, 28 kombin ve 20 aksesuvar var. Adı da “Ajda’nın Kadınları”...

* Peki bu kadar kadını nasıl doğurdun?

- Uzun yıllar önce bir kadın hayal ettim ve içimden geldiği gibi çizdim onu. Tutkulu, mücadeleci, hep dimdik, başarı hırsı ile dolu ama bir o kadar da mütevazı, kalabalıkların içinde ama kalabalığa ait olmayan farklı bir kadındı o. Kendine gülen, kendiyle barışık bir kadın. Zaman geçti, çizdiğim o kadın gerçek oldu, binlerce kadın doğurdu, bir koleksiyon oluşturdu: Ajda’nın Kadınları...

* İçindeki kadınların defile yapası geldi herhalde?

- Aynen öyle... Defiledeki kadınlar şifon, tül, saten, dantel ve deri detayları içeren dökümlü pantolonlar, bluzlar, etekler, saten pantolonlar giyiyor ve birbirinden güzel aksesuvarlar takıyorlar.

Haberin Devamı


FECRİ EBCİOĞLU’NUN CAMLARINI KALDIRIM TAŞIYLA İNDİRDİM

* Kim bu koleksiyona ilham veren Ajda’nın kadınları?


- Benim içimdeki kadınlar onlar. Bazen sade, bazen şık, bazen huysuz, bazen huylu...

* “Huysuz ve tatlı kadın” mı?

- (Gülüyor) Aynen... Ama sadece onlar da değil, matruşka gibiyim. Daha neler var neler; sportif, aşk kadını, sanatçı...

* Belki biraz da kıskanç.

- Kıskançlık yok bende. Sadece gururumla oynandığında çok kızarım.

* Atma Ajda din kardeşiyiz. Semiramis’in canına okuduğunu da mı unuttun?

- (Gülüyor) Ah yine o mesele... “Those Were The Days” şarkısına Fecri Ebcioğlu, Türkçe sözler yazmıştı. Bunu benim yerime Semiramis’e götürünce çıldırdım. Bir gece rahmetlinin Levent’teki evine gidip bütün camlarını kaldırım taşlarıyla indirdim. Tüm kıskançlığım bu işte, ne var ki bunda (gülüyor)... Hâlâ o günleri hatırlayıp güleriz Semiramis ile.

* Ajda’nın Kadınları’ndan oluşan haremin gözdesi kim?

- Hürrem dermişim (gülüyor). Şaka bir yana, hep sevgisini dağıtmak isteyen “sevgi kadını Ajda”...

* Peki ya aşk kadını?

- Aşk mı? Aşk artık herkes için çok büyük bir lüks. Bir zamanlar aşkı Ferrari’ye benzetiyordum, “Alsan bir ton yük, vergisi var, benzini var” diyordum. Artık tamamen hayal oldu o... Alsan ne olacak? Ferrari’yle bu trafikte sürat yapamazsın ki (gülüyor).

Haberin Devamı


PARADOKSLARIMIZ SEZEN VE BENİ DOST YAPTI

* “Dost Ajda” nasıl biri, kapının dışına çıkınca Süperstar ile süperstarcılık oynayabilen sırdaşları var mı?


- Bak sana ne anlatacağım. Bir gün solumdan kalkmışım, bir muhabir gelip “Hiç dostun var mı?” dedi; ben de refleks olarak “Yok” diye cevap verdim. Bunun üzerine Sezen (Aksu) aradı, “Beni dosttan saymıyor musun?” diye gülmeye başladı. Ne diyeceğimi şaşırdım (gülüyor). Tabii ki Sezen’i çok severim. O da yıllardır zirvede ama zirvedeki insanın dostu çok azdır. Derdini anlatabilecek bir insan bulmak cidden çok zor ve sonuç hep yalnızlık.

* Geçen gün bir yerde okudum, “Eğer derdinizi anlatacak birini bulamıyorsanız, musluğu açın ve akan suya konuşun” yazıyordu.

- Ayol ben suya konuşsam, İstanbul’da su kalmaz (gülüyor).

* Sezen ile çok iyi dostuz dedin de şarkılarınıza bakınca, sen biten bir aşkın ardıdan “Şimdi gel de gör beni bambaşka biri” derken, o da “İstanbul, İstanbul olalı hiç görmedi böyle keder” diyor. Bu ne yaman çelişki Ajda?

- İşte bizi bu kadar iyi dost yapan da bu paradoks zaten. Malum, zıt kutuplar birbirini çekiyor. Bizim Sezen’le yollarımız, bakış açımız çok farklı, bu da bizi beraber kılıyor. Hele “Vitrin” albümünü yaparken 7/24 birlikteydik Sezoş’la.

* “Kanki”ye mi bağladınız?

- Ee siz kanki diyorsunuz değil mi? Evet, aynı günlerde aynı problemleri yaşıyorduk ve bu bizim dostluğumuzu perçinlendi. Üretim süreci çok sancılıdır, orada çok yoğun duyguları paylaştık, bu saatten sonra bizim dostluğumuza zarar gelmez.

Haberin Devamı

     
AHMET HAKAN BİRAZ UKALA AMA YAZILARININ HASTASIYIM

* Bu kadar iş arasında bir de köşe yazarlığına soyundun. Orada da bir süperstarlık iddiası var mı?

- Yok canım o işte daha yolun başındayım.

* Ama Ahmet Hakan’ın dikkatini çekmişsin, sana tavsiyeler bile vermiş. “Ajda Pekkan hakkındaki şehir efsanelerini, küçük ince dokunuşlarla anlatsa keşke” diyor.

- Bunu o kadar iyi becerebilsem zaten Ajda Hakan olurdum. O da benim kadar ince dokunuşlarla şarkı söyleyebilse Ahmet Pekkan olurdu (gülüyor). Bu sabah yine okudum, ne şeker adam, biraz ukala ama yazılarının hastasıyım.


GENÇ KALMAK İÇİN KÖPEK MAMASI YİYORUM!

* Çok merak ettiğim bir şey var, o yüzden direkt soracağım. Soğana neden bu kadar takıntılısın?


- Kim, ben mi?

* Evet...

- Yoo, yok öyle bir takıntım.

* Galatasaraylı mısın gerçekten?

- Öyle zannediyorlar.

* Peki genç kalmak için sabahları bebek maması yediğin de mi asparagas?

- Yok köpek maması yiyorum, olur mu öyle şey İzzet? (Gülüyor) Bunu yaz da efsaneler çoğalsın. Genç kalmak için Whiskas yiyorum (kahkahalar)... Bunların hepsi şehir efsanesi...

* Nereden çıkıyor peki bu efsaneler?

- Ay ne bileyim, ben de şaşırıyorum. Meşhur olmak aslında böyle bir şey mi acaba? Bak ne anlatacağım; geçenlerde röportaj yapmaya bir kız geldi. Önce biraz tedirgindi, patilerini kedi gibi yavaş yavaş attı, sonra ben de patilerimi boynuna sardım, çok şeker bir röportaj oldu. Bir ara ne sordu biliyor musun?

* Kedilerini mi?

- Yoook... Ajda Pekkan yemek yer mi dedi?

* “Serumla besleniyorum” deseydin...

- Yani 34 yaşında metropolist; vizyonu, çocukları olan pırıl pırıl bir insan ne soruyor, inanamadım. Çünkü sen onlar için lojik değilsin, bir androidsin, ikonsun, illüzyonsun, bambaşkasın.

* Herkes sen olmak isterken, sen kim olmak isterdin?

- Yine ben olmak isterdim. Kim olmak isteyeyim ki?

* Mesela Madonna...

- Madonna mı? Sen onun çektiklerini biliyor musun?

* Bilmiyorum ama Vasfiye Teyze’ye sorarım.

- Ben hayatımdan çok memnunum. Allah’ın bana verdiği her nimete ve sağlığıma şükrediyorum. Bu yaşıma kadar ufak tefek çiziklerle geldim...

TÜRKÇE’Yİ YOZLAŞTIRMIYORUM

* Ajda Pekkan dili diye bir şey icat ettin. İngilizce, Fransızca soslu Türkçe cümleler. Türkçeyi yozlaştırmıyor mu bunlar?


- Neden yozlaştıracakmış canım, yıllardır kullanıyorum, bir şey mi oldu Türkçe’ye? Ayrıca sosu çok severim, sossuz hiç yemek yemem, üstelik sossuz hayat da hiç çekilmez. Hedonistim çünkü.

* Bu da soslu kelimelerden galiba...

- Aman illa da “hazcı” mı diyeceğim? Bu da soslarımdan biri işte.


SEMİRAMİS YÜZÜNDEN ŞÖHRET OLDUM

* Fiziğin 10 da psikolojin kaç? Ruhunu meditasyonla mı güzelleştiriyorsun?


- Bu da bir başka şehir efsanesi ama iyi bir hoca bulsam yoga yapmak istiyorum. Öyle yeni moda kuantum falan filan da beni enterese etmiyor.

* Neden, inanmıyor musun?

- Kendim kuantumum zaten. Ben bütün bu düşünce biçimlerini kendi ruhumda harmanlamışım. Sahneye çıkmadan da meditasyon falan yapmam çünkü kendimi medite edebilen bir insanım. Hayatta her zaman bir frenim vardır, her şeyi dengeleyebiliyorum ve çok aşırıya kaçmadan yaşayabiliyorum.

* Mutlu mu Ajda Pekkan bu aralar?

- Kendime alışmış durumdayım. Artık daily düşünüyorum İzzet’ciğim. Hiçbirimizin hayatının ne olacağı belli değil. Bugün iyi miyim, iyiyim! O zaman tamam. Bir de işimle mutlu oluyorum zaten. Çalışmadan duramıyorum, runner bir tipim var. Belki de dışa dönük yaşamadığım, sokaklara çıkmadığım için bu koşu bana çok iyi geliyor.

* Bu kadar çok spor yapmanın nedeni ne?

- Aslında kondisyonumu artırıyorum ve bu da benim sahnede terlemememi sağlıyor. Bu çok önemli, çünkü ben düz şarkı söylemiyorum, bir sürü intervaller yapıyorum, dik seslere çıkabiliyorum, aşağı seslere iniyorum.

* Yine de abartmıyor musun bu spor işini biraz? Sakatlanırım diye korkmuyor musun?

- Ben çok sakatım zaten o konuda.

* Nasıl yani?

- Spordan sakatım ama Allah’tan kafadan sakat değilim (gülüyor)...

* Fiziğini gören koşu bandından inmediğini anlar zaten.

- Yahu olur mu öyle şey. Her şeyin bir limiti var. Hem spor salonundan çıkmayan ben değilim, Semiramis.

* Tamam Ajda kızma, o zaman formunu akşamları yemek yememene borçlusun.

- Haydi bakalım bir tane daha.

* Ne oldu anlamadım?

- Akşamları yemek yemeyen de Semiramis. Nedense Semiramis yapıyor, benim haneme yazıyorlar; canım kardeşim benim.

* Aranızdaki özel bir bağ değil mi? Sanki abla-kardeşten daha bile etkili bir sinerji...

- Haklısın. Semiramis 15 yaşında evi terk edince ailenin tüm yükü omuzlarıma kaldı. İşe o kadar asıldım ki kenardan kenardan giderken birden vonk diye ortaya çıktım. Sonra da evlendirdik Semiramis’i. Anlayacağın Semiramis’in yüzünden şöhret oldum ben.

   

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!