Faruk BİLDİRİCİ
Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 2009 00:00
ENBE orkestrasının kurucusu ve şefi Behzat Gerçeker, son olarak dünya müziğinin usta yorumcusu Jose Feliciano ile birlikte sahne aldı. Zaten müzikseverler olarak, onu yerli-yabancı pek çok ünlü müzisyenle birlikte sahnede görmeye alışık. Gerçeker, o sahnelere gelene kadar yaşadıklarını anlattı. Gördük ki, onunki gerçekten müziğe adanmış bir yaşam.
BABAM DESTEKLEMEDİ
Tanıdığım da yoktu, param da
İlkokulda bile hayatım hep müzikti. Evde hanımlar toplandığında da bana şarkı söyletiyorlardı. Ama bunu iş olarak görmüyorlardı. Babam arkeoloji müzesinde memurdu, konservatuvara gitmeme karşı çıktı. Sonra da Ankara’da kalmamı istedi. İşte o zaman hayallerim devreye girdi. Konservatuvardaki trompet hocam Mehmet Ertan’a söyleyerek, 1991’de kalkıp tek kişiyi bile tanımadığım İstanbul’a geldim. İstanbul Devlet Konservatuvarı’na telefon ettim, Gökmen Ahmet Noyan Hoca’ya “Mehmet Hoca’nın talebesiyim, sizinle çalışmak istiyorum” dedim. Küçük bir sınav yaptılar. “Tamam buyur sana özel sınıf açıyoruz” dediler. Ankara’da çok iyi eğitim almıştım. Bir hafta Tarlabaşı’nda kötü bir otelde kaldım. Babam da para vermemişti, biriktirdiğim para da hemen bitti. Konservatuvar Müdürü Ergen Korkmaz’a gittim. “Kalacak yerim yok, müstahdem odasında kalacağım” dedim. 8 ay kadar kaldım müstahdem Rahim’in odasında. Banyo için arkadaşların evlerine,
Beşiktaş’taki hamama gidiyordum. Zamanla insanları tanımaya, barlarda gazinolarda çalışmaya başladım. Sonra büyük sanatçılarla sahne alacak pozisyona geldim. Hem piyano, hem trompet çalıyordum. İbrahim Tatlıses’in olduğu büyük konserlere, Avrupa turnesine gidiyorduk. Ajda Pekkan, Nilüfer’e çalıyordum. Artık Beşiktaş’ta tek odalı bir ev tutmuştum.
DÖNÜM NOKTAM
Barry Whıte konseri1993’te Opera’dan ayrıldım. Dokuz yıllık mecburi hizmetimi de tamamlamıştım. Engin Titiz’le birlikte orkestra kurduk. Onun adından “EN”i, benim adımdan “BE”yi aldık, ENBE adını verdik orkestramıza. Barry White konserinde çaldık. Akabinde işler daha kolaylaşdı, Domingo geldi. Sonra Pavarotti, Bregoviç gibi büyük sanatçılarla sahne aldık.
ANKARA GÜNLERİM
Fazıl Say ile okudukAnkara’da konservatuvarda yatılı okudum. Türkiye’nin en büyük müzisyenleri orada yetişiyordu. Arkadaşlarım Burçin Büke ve Fazıl Say önemli müzisyenlerdi. Dünyanın en büyük müzisyenleriyle aynı sahneyi paylaşmayı hayal ediyorduk. Düşünebiliyor musunuz bir odada 8-10 saat çalışmanın ne demek olduğunu? Bu aşkla yapılan bir iştir.
YENİ ALBÜM
Dünya starları bizimle olacakTRT’deki
Sayısal Loto programının jeneriği, Beyaz Show’un, Opel’in Insignia modelinin reklamının müziği benim bestelerim. Bir de albüm yaptım. Türkiye’nin önemli starlarının yer aldığı Düşler albümü 30 bin sattı. Martılar adını verdiğimiz yeni albümde Al Bano, Jean Francois Michael ve Jose Faliciano gibi ünlüler olacak. Kayıtları yaptık, kasım gibi çıkaracağız.
TENİS
Ruhumu dinlendirdiAnkara Devlet Konservatuvarı’nda avluda top oynamak bile yasaktı. Hani dudağınız patlar, trompet çalamazsınız, parmağınıza bir şey olur piyano çalamazsınız diye. Tenisle 33 yaşında tanıştım. O sırada operadaydım. Önce bir Rus hocayla, sonra Ali Fidanboy ile çalıştım. 4-5 yıl sonra Türkiye’deki turnuvaları kazanmaya başladım. Hülya Cup’ı 7 yıl üst üste kazandım. Düşünsenize küçükten başlamış tenise hayatlarını vermişler, moloz bir müzisyen geliyor ve bunları yeniyor! Milli takımla dünya şampiyonasına da gittim ama orada topu bile göremedim. Sinirli, agresif bir insandım. Tenis ruhumu dinlendirdi.
EŞİM
Kalbi iyidirEşim Birgül de konservatuvardan sınıf arkadaşım. Evleneceğimiz zaman Maksim Gazinosu’nda Nilüfer’le Kayahan’ın orkestrasında çalıyordum. İş olmayan bir akşama denk getirip öyle düğün yaptık. Operada devlet sanatçısı. Korrepetitor olarak koroyu çalıştırıyor. Ben dostlarımı seçerken kalplerine bakıyorum. Eşimin de kalbi çok iyi.
ÇOCUK İDEALİM
10 yıl bekledimÇocuk yapmaya karar verdiğimizde bende, eşimde problem oldu. Ama inancımı zerre kadar kaybetmedim. Nitekim 10 yıl sonra kendiliğinden çocuğumuz oldu. Sonra Allah ikincisini de verdi.
PARİS
Sürüm sürüm süründüm
Opera’nın da desteğiyle eşimi de alıp Paris’e gittim. Terry Canss gibi çok önemli bir müzisyenle çalıştım. Yaklaşık iki yıl kaldım. Orada sürüm sürüm süründük. Sokakta hiç gezmedim desem yeridir. Sürekli çalışıyordum. Müzikle uğraşmaktan Fransızcayı da öğrenemedim. Hatta eşim müzelere gidip gördüklerini bana anlatıyordu. Sonra Budapeşte’de Macar etnik müziği üzerine araştırmalar yaptım. Macarların enstrümanları farklı ama müziğin teması ve ritimsel yönünü araştırdım.
EN ZOR GECELERİM
Kaskatı kalıyordumKonservatuvardan sonra ünlü basçı İsmail Soyberk’in orkestrasında iki yıl piyano çaldım. Sezen Aksu ve rahmetli Onno Tunç’la Ankara’ya gittim. Dizzy Gillespie’ye çalmış büyük bir trompetçi olan Muvaffak Falay, Marmaris’te iş teklif etti. Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük caz piyanisti ve saksofoncusu Tuna Ötenel ve Muvaffak Falay ile piyano çaldım! Gece bittiğinde ben kaskatı kalıyordum. Biz klasik eğitimi almış müzisyenleriz ama onlarla hayat farklı yönümü geliştiriyordu. İki sezon sonra İstanbul’a geri döndüm. İstanbul Devlet Opera Balesi orkestra sanatçısı imtihanına girerek oranın sanatçısı oldum. Hayatımı devam ettirebilmekte güçlük çekiyordum. Yurtdışında eğitimimi geliştireyim dedim. Döndüğümde de orkestramı kurmaya karar verdim.