Güncelleme Tarihi:
Konserleri Gülhane’den Açıkhava Tiyatrosu’na terfi etmiş, suşi yerken görüntülenmişti. “Müslümcüler”le arası hafiften açıldı, entelektüeller ve sosyete ile dirsek teması başladı. O ise değişim diye bir şeyi kabul etmiyordu: “Ben kimseye gitmedim, onlar bana geldi. Ben değişmedim, olduğum yerde durdum, onlar kapıyı çaldılar. Ben de ‘Hoş geldiniz, buyurun’ dedim.”
1980’li yılların sonu, 1990’lı yılların başı... Müslüm Gürses hâlâ TRT televizyon ve radyolarında yasaklıdır. Çok kanallı döneme az kalmıştır. Gülhane Konserleri’ndeki kanlı jiletli görüntülerle “Müslümcüler”in ve Müslüm Baba müziğinin hepten marjinalize olduğu, “okumuşlar”ın Müslüm Gürses dinlemeyi kendine yakıştıramadığı dönem...
Aşk ilişkisi kurduğu kitlesiyle kasetler, konserler, filmler üzerinden ilişkisini sürdürürken, 90’ların sonuna doğru Müslüm Baba’ya bir haller oldu. 1999 yılında 15 yıl boyunca albümlerini çıkardığı Elenor Plak firmasıyla yolları ayrıldı. 2001’de Nilüfer’in “Olmadı Yar” şarkısını yorumladı. “Dünya Yalan” isimli albümün sürpriziydi şarkı:
“Biraz pop ama bize hitap eden bir yanı var. Bazıları suç işlemişiz gibi şöyle mi böyle mi oldu dedi. Aslında biraz pop gibi görünse de yine bizim. Bakıldığında şarkıda kendi rengimiz var. Nilüfer bana getirdiğinde şarkıda güzelliği gördüm. Kendi yorumumuzla daha güzel olacağı kanaatine vardım. Zaten bu şarkıyı aynı tarzda ele alsaydım, afedersiniz, geviş getirmek gibi bir şey olurdu yani. Kendi anlayışımızla bir de Müslümce tavrımızı ortaya koyunca parça dedi ki ben buyum, şarkı kendini bizde buldu.”
“Olmadı Yar”ı ilk kez bir konserinde seslendirdiğinde, alandaki herkes sırtını döndü Baba’ya... Protesto edildi.
Ama o, yoluna devam etti. Bir yıl sonra Teoman’ın “Paramparça” şarkısını kendine has üslubuyla söyleyecek, televizyonda sohbet programına başlayacak, bir motor yağı reklamında oynayacaktı...
Türkiye’nin “entelleri” ile “sosyetikleri” Müslüm Baba realitesini keşfetmişti. Konserlerini artık Gülhane Parkı’nda değil, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda vermekteydi. Değişmekle itham edildi.
AÇIKHAVA’DA İLK KONSER
2002 Ağustos’undaki ilk Açıkhava konserini yaklaşık 600 kişi izledi. “Müslümcü” kitleden 20-25 kişi vardı içeride. Serdar Bilgili ile Şener Şen de izleyiciler arasındaydı. O gün o konserde bulunan Hürriyet muhabiri Şermin Terzi, izlenimlerini Baba’nın sahnedeki veda cümlesiyle bitirdi: “Allah razı olsun, hoşçakalın, Bye Bye...”
Konserden bir hafta sonra, altı aydır çektiği göğüs ağrısı ve sol kola vuran uyuşma şikayetleriyle hastaneye yattı. 47 yaşındaki Baba’ya anjiyo yapıldı, stent takıldı.
Balçiçek Pamir’e verdiği bir röportajda, konu “değişim”e gelmişti yine. “Son yıllarda dinleyici kitlenizde büyük değişim oldu. Sizin de tabirinizle artık enteller, sosyetikler dinliyor sizi” diye sormuştu Pamir. Bu yazının başlığındaki sözü orada etti: “Ben kimseye gitmedim, onlar bana geldi. Ben değişmedim, olduğum yerde durdum, onlar kapıyı çaldılar. Ben de ‘Hoş geldiniz, buyurun’ dedim. Format tarzımızda ufak tefek şeyler olsa da bizim felsefemizi, bütünlüğümüzü ve müzik tarzımızdaki anlamı bozacak hiçbir şey olmadı.”
Bir kola reklamında rol alıp “Bırrrr” demesi, “Müslümcüler”i şoka soktu. Kurdukları internet sitesinde, o dönem şöyle yorumlar yer alıyordu:
“Baba, yapma gözünü seveyim. İyice maskara olmayalım. Eskiden Müslümcü denildiğinde insan bir başka oluyordu. Şimdi iyice komedi olduk.”
“Gözünden tanımıyorsun artık dertli insanı Müslüm Baba.”
“Hani bir gün herkesi Müslümcü yapacaktık, hani şarkılarını kuşlara, kurtlara, kelebeklere dinletecektik!”
“Paramparça dedi, ‘Sen babasın’ dedik. Rock mock her şey söyledi, yine ‘Sen babasın’ dedik. Ama bu sefer bizi çok güzel bırlattın. Nerede ağır şarkıları dile getiren ve o şarkılardan daha da ağır olan Müslüm Baba...”
BABA DEĞİL BURJUVA DEĞİŞTİ
Baba her ne kadar “Ben değişmedim, onlar bana geldi” dese de pek çoklarını ikna edemiyordu. Bugün, o dönemi değerlendiren müzik eleştirmeni Naim Dilmener’in görüşleri Baba’yı doğruluyor:
“1990 sonrası değiştiği söyleniyor. Doğru; ama bunun onunla ilgisi yok. Bütün dünyada “Burjuva sınıfı” değişmeye başladı. Ve daha evvel burun kıvırdıklarını sever/yapar oldular. Yemekten kılık kıyafete, seyahatten oturup kalkmaya kadar her şeyleri değişti. Bu değişim müziğe de yansıdı ve farklı şeyler talep etmeye başladılar. Eskiden nefret ettiklerini istiyorlardı ama yadırgamayacakları bir kalıp içinde olsun istiyorlardı. Biraz ehlileşmiş, biraz temizlenmiş, törpülenmiş. Amerika ve İngiltere’deki rap talebi de bundandır. Fransa’daki Khaled, Rachid Taha talebi de. Bizde de Müslüm Gürses öne çıktı. Tek deneyen o değildi ama. Orhan Gencebay ve Ibrahim Tatlıses de denedi ama uzun boylu tutmadı. Gencebay, İskender Paydaş ile çalıştı; Tatlıses ise Murat Uncuoğlu ile. Sevildiler ama kalıcı olmadılar. Şans Müslüm Gürses’e güldü. Hem daha aykırıydı hem de şanslı. Çünkü daha güzel şeyler yapıldı onun için. Özetle mesele para/pul/talep meselesidir, her şeyde olduğu gibi.”
GÜLHANE ÇOCUKLARININ AYAKLANMASI
Ertuğrul Özkök, 29 Şubat 2004 tarihli köşesini Müslüm Gürses’e ayırdı. Yazının başlığı “Gülhane Çocuklarının Ayaklanması”ydı:
“Yıllar önce bir gece yarısı Kral TV’de onu ‘Haydar Haydar’ı söylerken dinlemiştim. Klipte sadece bir sandalye ve o vardı. Kendi başına, yapayalnız ve hüzünlü. Bu şarkı ancak bu kadar söylenir demiştim. Sonra kimbilir kaç defa yeniden yeniden dinlemiştim. Şimdi ‘Neredesin Firuze’ filminin CD’sinde aynı şeyi yapıyorum... Diyeceksiniz ki, hangi Müslüm Gürses? Şu bildiğimiz tüm jiletçi çocukların, bütün balicilerin kirvesi mi? Gülhane delikanlılarının, Anadolu sanayi çarşılarının, kasaba çıkışındaki oto tamirhanelerinin hüzünlü çıraklarının lonca piri mi? Evet yanılmadınız, aynen kendisi. Namı diğer Müslüm Baba. Keman, piyano ve Müslüm Gürses... Hiç der miydiniz yan yana gelecek... Müslüm Baba’ya bir piyano, bir keman eklenince, yanına bir de Bülent Ortaçgil konunca, hicret mi başlıyor? Müslüm Gürses mi, Gülhane parklarından, Anadolu sinema salonlarından bize doğru geliyor. Yoksa biz mi oralara gidiyoruz? ...Yoksa oralarda bir ‘Gülhane çocukları ayaklanması’ mı var? Tamirhane çıraklarının uzun yürüyüşü mü başladı?”
2004 yazında İstanbul Kilyos’ta düzenlenen Rockistanbul’un programında Faithless, Anathema, Starsailor, Bülent Ortaçgil, Teoman, Pentagram ile birlikte Müslüm Gürses de vardı.
2006’da şair, yazar Murathan Mungan’la ortak bir çalışma yaptı: “Aşk Tesadüfleri Sever”... Yılların Müslüm Baba’sı bu kez Bob Dylan, David Bowie, Haris Aleksiyu, Garbage, Björk gibi Batılı sanatçılardan şarkılar okumaktaydı. Şarkıların sözlerini Murathan Mungan, Tuna Kiremitçi, Barış Pirhasan gibi ünlü edebiyatçılar kaleme aldı.
TRANSFERİ ANA HABERE BİLE KONU OLDU
Albümün çıkışından birkaç gün sonra bu kez Hürriyet gazetesinden Savaş Özbey sordu değişim meselesini:
“Vallahi arkadaşım, biz önceki kasette de böyle farklı tarzlara yer vermiştik. Gayet olumlu tepkiler aldık. Ama bizim kendi tarzımız da yine albümde göze çarpacaktır. Çok renkli bir albüm oldu. Gökkuşağı gibi bir şey oldu. Her yüreğin dinleyip kendini bulabileceği hikayeler var.”
Aynı söyleşide, yabancı müzisyenlerden sadece Frank Sinatra, Ofra Haza ve Nat King Cole’u dinlediğini açıkladı.
Baba’nın Arnavutköy Eylülist Bar’daki programı kapalı gişe sürmekteydi. Bu arada TRT sansürü de kalkmıştı.
“Sandık” isimli albümü 2009’da piyasaya çıktı. Eski şarkılarının yanında Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Kenan Doğulu ve Fikret Kızılok klasikleri de vardı albümde.
İstanbul gece hayatının ünlü kulüplerinden Al Jamal’de çıkmaya başlaması da o sıralara rastladı. Televizyondaki ana haber bültenlerine bile konu oldu bu transfer. Kelebek yazarı Cengiz Semercioğlu, Al Jamal’deki programlardan birini izlemeye gitti:
“20 yıl sonra Müslüm Gürses’i bu kez kendini jiletleyenler değil, elitist bir kitlenin karşısında izledim Al Jamal’de... Bu kez sahneye atlayan yoktu, tam tersine sahneden inip masalara tek tek giden bir Müslüm Baba vardı. O kadar sıkıcı başladı ki Al Jamal’deki Müslüm Gürses performansı, kalkıp gidesim geldi. Sonra açıldıkça açıldı Müslüm Gürses... Seyircilerin arasına karıştı, başladı şov yapmaya. Duvarları kaldırdı, tüm çıplaklığıyla, tüm samimiyetiyle karşımıza dikildi. Seyirciden elektriği aldıkça coştu, coştukça açıldı Müslüm Gürses. 20 yıl öncesinden bugüne değişmeyen tek bir şey vardı; seyircinin Müslüm Gürses’e sevgisi. Her ne kadar kitlesi değişse de, yine onun için kollar iki yana açılıp ‘Babaaaa’ diye bağırılıyor. Gülhane’de de öyleydi Al Jamal’de de öyle...”
Baba’dan ilk kötü haber 2012 Kasım’ında geldi. Doktorlarının yıllardır sigarayı bıraktıramadığı Gürses, by-pass ameliyatı olacaktı. Ameliyatın ardından karaciğer ve böbrek yetmezliği ortaya çıktı. Yılbaşına doğru tam düzeliyor derken Baba’nın yolun sonuna geldiği anlaşıldı. “Müslümcüler” cenaze töreninde helalleştiler Baba ile.
MÜSLÜMCÜLÜK ÖLMEZ
Cenaze namazının ardından defnedileceği Zincirlikuyu Mezarlığı’na geçtiler. O sırada hep bir ağızdan “Müslüm Gürses ölmedi” diye haykıran kalabalıktan bazıları şöyle diyordu:
“Müslüm Gürses aramızdan bedenen ayrıldı. Yeni şarkıları, rock yorumları tabii ki güzel ama biz onu eski şarkılarıyla sevdik. Bedenen ayrılmış olabilir, Müslüm Gürses’in ruhu hâlâ yaşıyor, onu şarkıları ile yaşatmaya devam edeceğiz. Müslümcülük ölmeyecek, Müslümcüler yaşayacak. Müslüm sevdamızdan vazgeçmeyeceğiz. Bakın eski şarkı sözlerine, ne demek istediğimiz anlarsınız.”
BABALIK HAKKINDA...
Biz babalık meselesini arzuhalciye gidip dilekçe ile üzerimize almadık. Bu halkın bir takdiri, taşımaya çalışıyoruz.
AŞK HAKKINDA...
Gördüğümüz her şey aşkın bir eseri... Aşk olmasa dünya soldan sağa dönmez. Hiçbir canlı hareket etmez. Aşk bir güneştir. Aşk sönmeyen ateştir diyelim.