Güncelleme Tarihi:
Evsiz olur telefonsuz olmaz
Gece karanlıkta boş caddelerde yürüyorsunuz. Birden cep telefonu sesi ile irkildiniz. Çevrenizde kimse yok, ama cep telefonu ısrarlı bir şekilde çalıyor. Etrafınıza söyle bir bakıyorsunuz, ama kimseyi göremiyorsunuz. Kayda değer bir şey yok ama cep telefonu çalmaya devam ediyor. Biraz sonra karanlığın arasında bir ses ‘‘moşi moşi’’ diyerek telefona cevap veriyor. Dikkatle bakınca anlıyorsunuz ki telefon sokakta karton kutular içinde yatan bir evsize ait. Üstü başı yırtık evsiz arkadaş başını karton kutusundan çıkartmış uykulu gözlerle etrafı seyrederken bir taraftan da telefondaki arkadaşıyla muhabbet ediyor.
‘‘Haydaa üzerime iyilik sağlık. Bu kadarı da olmaz artık’’ demeyin. Güya karton kutularda yok yoksul sefalet içinde yaşıyorlar. Siz öyle zannedin evet karton kutular içinde yaşıyorlar ama öyle pek yok yoksul da yaşadıkları söylenemez.
Ayrıca kendilerine ‘‘evsiz’’ denmesinden de, kesinlikle hoşlanmıyorlar. Onların adı, ‘‘Kutu adam’’. Dünya işlerinden sıkılıp kendilerine kutu içinde yeni bir hayat kurmuşlar. Ne yapayım yani cins cins adam var. Kimi bir karavan alır dağda bayır da kalır, kimi göl kenarında lüks evlerde. Kimi de bir karton kutu bulur, köşe başlarında nerde akşam orda sabah gününü gün etmeye çalışır.
Aslında çok da kötü değil canım. Dükkanlar kapandıktan sonra vitrinlerin korunaklı köşelerin önüne attın mı karton kutuyu, ev sorunu bitiyor.
Eğer Karton evlerin yapılacağı alan 3-5 kişiyi barındıracak büyüklükteyse, onlardan mutlusu yok. Hemen küçük bir kompleks oluşturuyorlar. Kim neyi varsa ortaya koyuyor. Kimi kutusundan açılır kapanır masasını çıkartıyor, kimi küçük piknik ocağını, Küçük akülü bir de televizyon varsa değmeyin keyiflerine. Bir yandan sakelerini yudumlarken diğer taraftan televizyon seyrediyorlar.
İnsanın bu keyfi görünce işi gücü bırakıp oralarına katılası geliyor. Gerçi kışın soğuklarda karton kutu içinde yatmanın pek hoş bir tarafı olmasa gerek ama bu kadar kusur kadı kızında bile olur.
Reklamla meyva sebze satışı
Hiç uğraşmayın öyle televizyona reklam vermekle veya belgesel programlar yapmakla, meyva satışlarını artıramazsınız. Hem meyvanın reklamı mı olur. Neymiş efendim, meyva insan sağlığına çok yararlıymış da her insanın günde belirli miktarda doğal vitamine ihtayacı varmış da, bu vitaminler de ancak meyvalardan alınabilinirmiş de falan filan.
Biz bilmiyoruz sanki, beyler meyva yemiyorsak cahilliğimizden değil, maddi imkansızlıklardan. Paramız olsa biz de meyva yeriz. Hem insanların meyva yemesini istiyorsanız, öyle gazete ve televizyonlara reklam vermenize gerek yok.Fiyatları biraz ucuzlatın yeter.
Ne bu canım bir dilim karpuz 10 dolar olur mu? Öyle dilim dediysem kallavi birşey düşünmeyin şöyle incecik bir dilim, insanın ağzını bulaştırdığına bile değmiyor.
Veya bir salkım üzüm 20 dolar. Hele hele kiraz satın almak her babayiğidin harcı değil. Öyle yemekten sonra ‘‘hanım getir şurdan bir tabak kiraz da televizyon seyrederken yiyelim’’ diyebilmek için hatırı sayılır bir para harcamanız gerekiyor.
Meyva değil mücevher mübarek. Kirazlar saplarından ayrılmış sünger korunaklı karton kutular içinde 250 gramlık paketler halinde yüz dolara satılıyor.
Ne bir kutu kiraza o parayı veririm ne de kiraz yerim. Ne canım bu meyva mı yiyoruz, yoksa yatırım mı yapıyoruz. İki kilo meyva fiyatını bir araba almak işten bile değil. Kiraz yiyeceğimi arabaya binerim daha iyi...
JAPON FIKRASI
Keiko polis okulundan mezun olmak için girdiği son sınavda,yaşlı polis sorar. ‘‘Bak kızım, şimdiye kadar çok başarılıydın. Eğer bu soruya da doğru cevap verirsen sınavı geçeceksin. Söyle bakalım şimdi toplumsal bir olay sırasında halkı dağıtmak için ne yaparsın?’’
Keiko hemen cevabı yapıştırır. ‘‘Şapkamı çıkartır, para toplamaya başlarım efendim’’
İzmirliler sizi bekliyorum
Sevgili İzmir'li okuyucularım bugün Bornova ve Karşıyaka D.R. Müzik ve Book Store'larda sizi bekliyorum. Saat 16.00'da EGS Park D.R. Book Store 18.30'da ise Karşıyaka D.R. Book Store'da ‘‘Maymunda Ağaçtan Düşer’’ ve ‘‘Japonuma laf söyletmem arkadaş ’’ isimli kitaplarımı sizler için imzalayacağım.