Güncelleme Tarihi:
Eşek rolüyle sahneye çıkan, şimdilik Kapıcı Maşallah'ta takılan Şafak Sezer
Nasıl başladınız bu işlere?
- Valla ben şimdiye kadar her işi yaptım. Çocukluğum hep çalışarak geçti. Camcılık, tezgahtarlık, inşaatçılık, eczacılık, futbolculuk. Ama bu arada babam hep beni izlerdi. Taklit falan yapardım. O da tiyatroya çok meraklıydı ama dedem izin vermemiş ona, o yüzden beni hep destekledi. Bir gün beni rahmetli tiyatrocu Mehmet Karagöl ile tanıştırdı. Daha on bir on iki yaşımdayım. ‘‘Oğlun ne yapar?’’ dedi, ‘‘Erbakan taklidi yapar’’ dedi. Yaptım beğendi. Sonra Haldun Taner'in ‘‘Eşeğin Gölgesinde’’ oyunu için çağırdı ve bana eşek rölünü verdi.
Yani tiyatro yaşamına bir eşek olarak mı başladınız?
- Aynen öyle oldu. Ama çok iyi bir başlangıç. İlk oyumuza çıktık. Babam da en önde izliyor bakalım bizimki n'apmış diye. Oyunda ‘‘eşek, eşek, eşoğlu eşek’’ diye bir bölüm var. Babam da içkili gelmiş oyuna. Tam o bölümde dellenip ‘‘kime diyon lan eşşoğlu eşek?’’ diye bağırdı. Herkes bembeyaz kesildi, donduk kaldık. Salon ful! Annem babamın kolunu dürttü ‘‘Polat otur, Polat otur’’ ama bu sefer annem kalktı ‘‘evet ya, ne çocuğumun üstüne biniyon ya’’ dedi. Yani ilk oyunumda böyle bir hasar gördük. Sonra babam, sonra gel sana manav açalım, çalış dedi ama artık başlamışım bir kere, uymadık.
Eşeklik ne kadar devam etti?
- Altı yedi ay devam etti. Sonra Ankara'da Kabare Bar diye bir yer vardı, orada şov yapmaya başladım. Ama nasıl ağlıyordum kulise gidip, Allahım beni ne zaman dinleyecekler diye. Tabii adam gelmiş yanındaki hatun ile muhabbet edecek, kim dinler beni... Geceleri orada yatıp kalkardım, sabahları sahne çalışırdım ama dinletemedik kendimizi.
Dişler seyircinin kucağında
Sonra ne yaptınız?
- Ankara Ekin Tiyatrosu'nda ‘‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’’ oyununda oyandım. Hayatımın en güzel yıllarıydı onlar. Bir gün çok komik bir şey olmuştu orada. Oyundaki koğuş ağasını Savaş Yurttaş oynuyordu. Hani şu Bizimkiler dizisinde Sultan'ın kardeşi, enişteyi sömüren satıcı var ya... Oynadığım tiyatro salonunda da seyirci ile sahne çok yakındı. Yani hapşursan bütün tükürük seyirciye gidecek. Savaş Abi'nin de ön dişleri takma. Haydaaa diye bir şey söyleyecek biz de şarkıyı gireceğiz. Fakat ön tarafta da bir teyze var Savaş Yurttaş'ın hayranı. Savaş Yurttaş güldü, Savaş Yurttaş bıyığı ile oynadı, yürüdü, kalktı, hayran hayran seyrediyor. Savaş Abi, ‘‘Kesin Laaan!’’ deyince, o ön dişler bir fırladı, ama yani ağır çekimde hayal et, tam gaz gidiyor. Şener Abi bir hamle yaptı yakalamak için ama dişler direk kadının kucağına düştü!. Kadın çığlık çığlık kaçtı tiyatrodan. Işıklar kesildi, biz koltuklar arasında dişleri aradık.
İstanbul'a ne zaman geldiniz?
- Biz Ekin Tiyatrosu ile epeyi bir dolaştık. Batman'da asker kaçağı olduğum için yakaladılar, birliğe falan götürdüler neyse sonra gene yırttım. Bir iki yıl sonra İstanbul'a geldim. Müjdat Gezen'in yanına girdim. Çocuk tiyatrosuna. Palyaço'yu oynuyordum. Fakat çocuklar palyaçoyu görünce korkup ağlıyorlardı. Nasıl anlatırsın ki çocuğa? Haydi makyajını sil, ben de senin gibi bir insanım de, tekrar makyaj yap. Ama işin garibi çocuklar benim yüzüm görünce de ağlarlardı. Çocuk Merkezi çok matrak bir yerdi zaten. Bir Kamil Abimiz vardı, Çorum'dan gelmiş bir iş bulamamış Miki Maus olmuş. Hem temizlik işçisi, hem Miki Maus, hem Michael Jackson hem de Donald Duck Amca. Kamil Bey çocuk altına yaptı deyince, maskesini çıkarır, yerleri siler, sonra gene Michael Jackson olurdu. Artık ne karizma kaldıysa.
Sonra?
- Sonra Müjdat Gezen'in sınavına girdim, kazandım, yarım dönem okuyup askere gitim. Zaten ne başıma geldiyse askerde geldi. Askerdeyden Boran Kaya'nın ‘‘İner Misin Çıkar Mısın’’ programı var ya onu izliyorduk. Yüzbaşı da nöbetçiydi. Yanına çağırdı. ‘‘Şu atlayan zıplayan herifi görüyor musun? On dakka sonra onun taklidi yapacaksın’’ dedi.
Emre bak!
- Evet ya emre bak! Tamam dedim ama tüylerim diken diken oldu. Bu herifin taklidini yapamazsam eşek sudan gelinceye kadar döver beni. Zaten durmadan dayak yiyordum. Neyse yaptım, beğendi. Sonra da ‘‘Pazartesi bu programa yarışmacı olarak katılacaksın’’ dedi iyi mi? Katıldım ve birinci oldum. Orada da Boran Kaya'nın taklidini yapmıştım. Bir iki kere daha katıldım sonra aralarda skeç yapmamız için teklif geldi ve başladık. Ama askerde gerçekten çok sopa yedim. Bir kere Okan Bayülgen yüzünden çok dayak yedim. Çünkü nöbeti bırakıp onu seyrediyordum. Arkadaşlarımı da toplardım, yersek hep beraber yiyelim diye. Nitekim yerdik. Her on günde bir disiplin koğuşuna düşerdim.
Komik olmak kurtarmıyor muydu?
- Yok canım nerde. Ben bir gün dayanamadım Müjdat Hoca'yı çağırdım. ‘‘Hocam gelin, burada beni öldürüyorlar’’ dedim. O da geldi. Tabii hemen herşeyi düzeltmeye başladı, Atatürk portrelerini falan, simetri hastalığı var ya. Neyse, geldi, ‘‘Bu çocuk benim bir arkadaşımdan bana emanettir çok hırpalamayın’’ falan gibi şeyler söyledi. Askerler, subaylar falan gülüyordu, her şey iyiydi, yarım saat sonra gitti. Astsubay ile Yüzbaşı ellerinde birer değnek geçti odaya. Hayır diyorum bu bana olamaz. Çünkü normal zamanda değnek demek, Şafak gel demek. Ama Müjdat Hoca az önce gitmiş. Çağırdılar, pata küte pata küte. ‘‘N'oldu?’’ dedim, ‘‘Ulan Müjdat Gezen'i getireceğine Hülya Avşar'ı getirseydin ya’’ dediler, biraz daha giriştiler. Biri de Ayşen Gruda hastasıydı. ‘‘Ulan bi tanıştır, sana askerlik yaptırmayacağım’’ diyordu. Onbir ay boyunca Ayşen Abla'yı aradım ama bulamadım.
Sıdıka bitti aç kaldık
Sonra?
- Sonra döndük Boran Kaya ile çalıştık. Sonra Okan Bayülgen'in Televizyon Çocuğu başladı. Bizi çağırdılar Hakan ile. Oradaki Mandrake'yi oynuyorduk.
Program bitince?
- Program bitince biraz ortada kaldık tabii. O zamanlar Müjdat Hoca'nın bir akrabasının Varyete Gemisi'nde bir barı vardı. Gene orada stand-up yapayım dedim. Ama gelenler, yani ne diyeyim... ‘‘Oyna lan!’’ diyor. Sen orada ‘‘lan’’ olarak bir iki saniye bakıyorsun amcama. İbrahim Tatlıses'i taklit ettim. Amcam alındı ‘‘sen kim, İbrahim Tatlıses kim ulan’’ diye üstüme yürüdü. Orayı da bıraktık.
Sıdıka'daki Kenar rolü vardı...
- Evet, bir gün yine Müjdat Hoca çağırdı Atıf Yılmaz'ın bir projesi var diye. Kenar rolünü bana verdiler. Yemin ediyorum sapıklık benim ruhumda var. Hayatımda bu kadar zevk aldığım bir rol yok yani. Kenar'ın benim için bambaşka bir yeri var. Sıdıka haftalık olarak devam etseydi çok iyi olurdu. Sıdıka bitti aç kaldık.
Reklam gelirleri?
- Reklam bizi bir yere kadar getirdi. İyi oldu ama öyle para kazandığım yok. Çünkü o bir başarı işiydi. Herkes bu niyetle girdi. Ama o reklam çekimleri ben mahvetti. Richard diye bir adam geldi. İngiliz. Yönetmenimiz. Elin küçülecek dedikçe ben bunalıma giriyorum. Hayatımda hiç elim küçülmedi ki! 48 saat sürdü ama bittim yani. Neyse ki sonra Baskül Ailesi çıktı. Kapıcı Maaşallah oldum şimdi.
Tiplemeyi yaparken neler düşünüyorsunuz?
- Ben aslen Ankara Sincanlıyım. Çin Çin mahallesi'nden. Şimdi bunlar ne diyorsunuz di mi? Bunlar bilinmeyen mahalleler. Keşfedilmemiş yerler. Özkardeş, özkardeşini vurur. Gringo sokakları diyorlar oraya. Karateciler vardır. Ama kötü karateciler. Hayt huyt... Sekiz sene orda oturdum bir kere bile davullu, zurnalı düğün görmedim. Hep elektro saz, kaşık ve bongo. Ömrümde böyle güzel, bu kadar abartı dans eden insanlar görmedim. Çekirge diye bir oyunları var ‘‘Çekirgeyi salıverdim çayıra, hoplayıver çekirge, zıplayıver çekirge, tırınım tırınırınım...’’ Bir gün düğüne gittim bir baktım ortada altı tane çekirge. Adamlar çekirge kostümü giymişler! Çok eğlenceli insanlar yani. Maşallah tipi böyle çıktı. Bunları düşündüm. Maşallah giderek süslendi falan. Bu benim Nokia reklamlarında oynadığım tip de Erotik Erol aslında. Çok komik adamdır, bu dansözlerin kralı mı desem, yani o işler ondan sorulur. O öyle ‘‘ş’’li konuşurdu. Naşıl, nereşi gibi. Ama tabii ben biraz daha efemine yaptım.
Gani Müjde ile çalışmaya başlamışsınız...
- Evet şimdi çok güzel bir projemiz var. Şafak Vakti diye. Bakalım konuşuyoruz, görüşüyoruz. Gani ile tanışmamız da çok komik oldu. Beşiktaş Kültür Merkezi'nde bir gün Kahpe Bizans'ın çekimleri var. ‘‘Bak Gani Müjde’’ dediler. Ben yıllarca Gani'yi bir seksen boyunda, dalyan gibi, yakışıklı bir adam diye hayal ettim. On dakka onu aradım. Hani nerde falan. Herif koltuğa oturmuş, orada yok olmuş. Bir baktım bir cüce geldi yanıma. Aynı şeyi Can Barslan için de yaşadım. Gani, bir seksense, Can da olsa olsa iki metre falandır dedim, o da cüce. Onların Tükenmez Kalem Grubu var ya o aslında Cüce Tükenmez Kalem Grubu.
YÜZBAŞININ EMRİ!
Askerdeyden Boran Kaya'nın ‘‘İner Misin Çıkar Mısın’’ programı var ya onu izliyorduk. Yüzbaşı da nöbetçiydi. Yanına çağırdı. ‘‘Şu atlayan zıplayan herifi görüyor musun? On dakka sonra onun taklidi yapacaksın’’ dedi. Tamam dedim ama tüylerim diken diken oldu. Bu herifin taklidini yapamazsam eşek sudan gelinceye kadar döver beni. Zaten durmadan dayak yiyordum. Neyse yaptım, beğendi. Sonra da ‘‘Pazartesi bu programa yarışmacı olarak katılacaksın’’ dedi iyi mi?
Soru derdi olmayan röportaj
Dikkatli izleyiciler Şafak Sezer'i ta ‘İner Misin, Çıkar Mısın?’ yarışmasından yarışmacı olarak hatırlar. Daha sonra orada skeçler yapan Şafak'ı şimdi Nokia reklamlarında eli küçülen berber ve Baskül Ailesi dizinde Kapıcı Maşallah olarak izliyoruz. Her iki tarafın da manalı manasız mazeretleri yüzünden gecenin 12'si ile sabahın 2'si arasında yaptığımız röportajda bile ful performans esprilerine devam ediyordu. Hatırımızı kırmayıp o saatte bizi kabul etmesi zaten büyük bir incelikken bir de bizi soru sorma derdinden de kurtardı. Manzara, bol bol çay ve sigara, sürekli anlatan bir erkek ve sürekli gülen iki kız şeklindeydi. O anlattı biz güldük, biz güldük o anlattı. Üstelik de on saatlik bir yolculuktan yeni gelmişti. Biz çok eğlendik bakalım sizin de hoşunuza gidecek mi...