Güncelleme Tarihi:
Röportaj bitmişti, evlere dağılacaktık. Levent Kırca ve Jack Nicholson gülüşlü avukatı Çetin Bey'le (ki kendisi müvekkilinin haklarını korumak için değil, tamamen tesadüf eseri röportaja dahil oldu), Levent Bey'in kullanacağı otomobile yöneldik. Ne var ki, Çetin Bey'in kapısını kapatmasıyla, benim biraz yüksekçe olan otomobile onun kapısından güç alarak binmeye çalışmam aynı ana denk gelince olanlar oldu. Kapı, sağ elimin yüzük ve serçe parmaklarının tırnakları üzerinde kapandı. Bir dakika sonra hastanedeydik. Ağlamaktan şişmiş gözlerimi açabildiğim kadarıyla gördüklerim şunlardı: Levent Kırca ile hastaneye gitmek havalı olabilir, ama doktorların hemşirelerin esas yaralıyı unutup Levent Bey'in eline sarılmaları hasta psikolojisini olumsuz etkiliyor. Levent Kırca'nın, ‘‘çekimlerin gerçekçi olması için bu parmağı kırmamız şart’’ espirisi doktorları güldürürken olan yine yaralı elin sahibine oluyor. Sonuçta böyle kazalar her an herkesin başına gelebilir ve fazla büyütmenin bir alemi yoktur. Ama ben yine de, Çetin Bey'le vedalaşırken dalgınlıkla sağ elimi uzatışımı, onun da yine dalgınlıkla bu eli alıp sıkmasını bir türlü içime sindiremiyorum!
Levent Kırca, parmak başına üç milyon lira olmak üzere altı milyon liralık hastane masrafımı ödemeden önce, çok da fazla bilinmeyen çocukluk yıllarını anlattı. Onun hikayesi acıklı, hatta içinde verem, yoksulluk, ihanet gibi yerli film unsurları bile barındırıyor. Ama Türk filmlerinin aksine verem olanla terk eden aynı kişi; Levent Bey'in babası. 1950 yılında Samsun'da, öğretmen Bahriye Kırca ile ressam Mehmet Kırca'nın ikinci çocuğu olarak doğan Levent Kırca, annesinden saygı ve övgüyle söz ediyor: ‘‘Benim için annem babamdan daha kıymetli, daha yönlendirici oldu hep. Aslında, avukat olan ablamı ve beni tek başına büyüttü.’’ Babasına duyduğu şükranda biraz daha tutumlu olması sebepsiz değil. ‘‘Onun sayesinde yağlı boya kokan bir evde, sanatla içiçe büyüme şansına sahip oldum’’ dediği ressam babası, Levent altı yaşındayken evi terkeder. Babasıyla tekrar karşılaştığında 28 yaşındadır: ‘‘Babam, sanatını geliştirmek, görgü ve bilgisini artırmak için İsviçre'ye Zürih'e gönderildi. Bu arada vereme de yakalandığı için orada tedavi olacaktı. Birkaç seneliğine gitti fakat bir daha dönmedi. Tabii o zaman Türkiye Avrupa'dan çok farklıydı. Oraları gördü, orada kalıp evlendi, üç tane kızı oldu.’’ Şimdi ayna karşısında makyaj yaparken, ya da zaman zaman oturduğu tuvalinin başında resim yaparken, birkaç sene önce kaybettiği babasını buruklukla hatırlıyor.
KİM KİMİ MAHVETTİ?
Baba evi terkedince, Bahriye hanım fedakar Türk annesi rolünü gerektiği gibi oynar; çocuklarını ele güne muhtaç etmeden yetiştirir, daha iyi eğitim görmeleri için Samsun'dan Ankara'ya taşınır ve bir daha evlenmez. Levent Kırca'nın tiyatroya başlaması 1965'te lise yıllarına rastlar. Bu dönemde de en büyük destekçisi annesidir. 10 sene Ankara'da tiyatro ile uğraştıktan sonra kafasına İstanbul fikri girer: ‘‘Güneş Tecelli'ye, 'İstanbul'a gitmeyi düşünüyorum, ama acaba İstanbul beni mahveder mi', dedim. Yüzüme baktı ve şöyle dedi: İstanbul seni nasıl mahvedebilir, sen İstanbul'u mahvedersin.’’ Bu, ucuz romanlara yakışan replik, sonunda hakikat olur. Levent Kırca, bugün Türkiye'nin en pahalı televizyon programını yapan, oyunları en çok izlenen, oynadığı reklam filmlerinden en fazla parayı alan sanatçısı.
Levent Kırca, sahibi olduğu tiyatronun adını paylaştığı Oya Başar'la evli. Bu evlilikten Umut ve Ayşe adında iki çocukları var. Levent Kırca'nın, ilk eşi Nur Hanım'dan da iki oğlu var. Şimdi bu büyük aile Kırca Cumhuriyeti'nde barış içinde yaşıyor. Levent Kırca, barıştaki en büyük payın eşi Oya Hanım'a ait olduğunu söylüyor.
ÇOK PARA HARCAYACAĞIM
Levent Kırca, Küçükçiftlik'te 650 milyar lira harcayarak kurduğunu söylediği dev tiyatrosu ve Üç Baba Hasan adlı müzikaliyle gurur duyuyor. Ona göre yapmak istediği her şeyi yaptı, içinde ukde kalan bir şey olmadı. Şimdiyse sırada yıllardır çekeceğini söylediği uzun metrajlı film projesi var. Levent Kırca yazacak yönetecek ve oynayacak: ‘‘Filmi bu yaz çekeceğim. Hikayesi anlatılacak gibi değil aslında, Türkiye'nin bugününü yansıtacak. Bir konudan söz etmek gerekirse, film iki bölümden oluşuyor. Yarısına kadar bir filmin çekim hazırlıkları anlatılıyor. İkinci bölümde ise ortaya nasıl bir filmin çıktığını görüyoruz. Çok para harcayacağım bu filme, pahalı bir film olacak. Çok da iddialıyım.’’