Oluşturulma Tarihi: Eylül 21, 2008 00:00
Biliyorum, Sakıp Sabancı Müzesi’nde dün başlayan Salvador Dali sergisiyle ilgili çok fazla haber okudunuz. Gala’ya olan aşkını, sanatını, çılgınlığını en ince ayrıntısına kadar biliyorsunuzdur artık.
Haklı bir ilgi sonuçta. Sabancı Müzesi yetkililerini bir kez daha yürekten kutluyorum bunu bize yaşattıkları için.
Ben de yakından takip ettim haberleri. Ve merak ettim en ters köşeden çakan kim olacak diye. Sergiye değil tabii, Dali’ye.
Roll Dergisi’nin Eylül-Ekim sayısında Dali hakkında ne düşündüğü sorulmuş ressam Komet’e. O da ne düşünüyorsa hiç sakınmadan dökmüş içindekileri.
İşte Faşo Anarşist başlıklı yazıda Komet’in söyledikleri:
"Ben Dali’yi sevmem. Yalancı, sahte deli. Kralcı, Frankocu, ama bu konuda da yalan söylüyor olabilir. Büyük provokatör. Skandalları da hep aşırı sağcı, kralcı tavırdan yana kullandı. Solcu gibi olmadı hiç. Anarşist aslında, ama faşist. Marksist ya da komünist anarşistler olduğu gibi, anarşist faşistler de var. O da biraz faşo bir anarşist, ama o konuda da yalancı.
"İstediği kadar yalan olsun, provokasyon yapsın, insan çok iyi bir sanatçı ya da ressamsa duyarsız kalamaz etrafına. Söylediklerine inanmasa bile, aksi olsun diye söylese bile yine kötü, daha da kötü. İstanbul’daki sergisi de insanlarımızın, büyük halk kitlelerinin resme, sanata ilgi duymasını sağlayabileceği için çok önemli. Çünkü basit. Böyle bir sergi Picasso’dan sonra iyi. Ne de olsa konusuna giriliyor, dili resim dili değil, görsel bir dil değil. Dali’nin resminin fotoğrafı daha iyiymiş gibi görünür.
"Bu tip ressamların orijinal resimleri daha kötüdür. Dali’nin orijinal resimlerini, Paris’e gittiğimde müzede gördüm. Ayak şeklinde bir bot resmi vardı, güzeldi. Pentür olarak kötü bir ressam; boyası iyi değil, piktüral olarak zayıf. Bir illüstratör aslında, yaptıklarını karikatür ya da tasarım eskizi olarak gösterse kafi. Mesela saatlerin erimesi bir fikir, ama o kadar süsleyip püslemek gereksiz. Çok abartılı biçimde formları uzatır, benim hiç hoşuma gitmez öyle şeyler. Bu açıdan bakıldığında konseptüelcilerin öncülerinden sayılabilir. Performansçıların da öncülerinden, çünkü bütün hayatı bir performans. Böylelikle bir şeyleri deşmiş de oldu aslında. Ama mesela 1971’de televizyonda elini cüzdanına götürerek ’işte benim tanrım, ruhum burada’ demişti. Yani bugünkü paraya tapanların da öncüsü. Zaten Andre Breton, onu çok reklam yapıyor ve gerçeküstü kurallara uymuyor diye gerçeküstücü gruptan kovmuştu. Ama sürrealizm denince büyük bir kitle Dali’yi ve kötü ressam-büyük şair Rene Magritte’i hatırlıyor."
Evet, Komet’in Dali ile ilgili görüşleri bunlar. Sergiyi gezerken zihninizde oluşturacağınız Dali portresine eminim ufak rötuşlar atacaktır bu bilgiler de.
Damien Hirst, buzağı başını 10 milyon sterline nasıl sattı
Sen kalk 20. yüzyılın tüm sanat akımlarında bir iz bırak, modern sanatı yarat, soyut resim dışında etkilemediğin alan kalmasın ama sonra hayvanların turşusunu kurup satan bir adam çıkıp seni geçsin.
Salı günü Londra’da yapılan müzayededen bahsediyorum. Damien Hirst, Sotheby’s’de 54 eserini toplam 70 milyon sterline satıp Picasso’nun rekorunu kırdı ya.
Tabii Hirst de vasat bir sanatçı değil. Lehman Brothers’ın battığı hafta, başına altın disk geçirilmiş, formaldehitin içinde saklanan bir buzağı başına kimse durduk yere 10 milyon sterlin vermez. 90’lara damgasını vurmuş, 95’te İngilizlerin en prestijli sanat ödülü Turner’ı almış bir avangarttan bahsediyoruz.
Bir de şöyle bir durum var.
Picasso sadece tuvale boya sürüp satıyordu. Bu adam "sanat yaparken" altın, elmas kullanıyor. Aldığın şeyi bir kuyumcuya götürsen zaten sana aşağı yukarı aynı parayı verir.
New York’taki arkadaşımız Tolga Tanış, kafayı Damien Hirst’e takmış, kendisini nasıl pazarlıyor, incelemiş. İşte onun anlattıklarını aktarıyorum:
Hirs’ün ilk hareketi, Londra ve New York’ta yıllardır çalıştığı iki galeriyi devre dışı bırakmak oldu. Nasıl Picasso hayatı boyunca simsarları düşman bellediyse, o da galerileri kovdu ve bütün eserlerini direkt müzayedeevi üzerinden satmaya karar verdi.
Sonra sıra üretim aşamasına geldi.
Bütün işleri tek başına bitiremeyeceğini düşünüp kaba işleri halletmeleri için yardımcılar tuttu. Fakat olay masum bir yardımdan öteye gitti ve ekip 180 kişiyi buldu. Adamları iki yıl boyunca mesai saatlerine göre muhasebeci gibi çalıştırıp koleksiyonu tamamlattı.
Tek yaptığı, bitince yanlarına gidip sihirli dokunuşu kondurmaktı. (Bir dönem bizim İsmail Acar’ın da resim atölyesinde yardımcılar çalıştırdığı ortaya çıkmıştı da kıyamet kopmuştu, haksızlık olmuş meğer!)
223 parça tamamlanır tamamlanmaz da pazarlama faslına geçti.
Önce potansiyel alıcıları belirledi. Bunlarla aylar öncesinden irtibata geçerek modacı Miuccia Prada’dan Fransız milyarder François Pinault’ya, Ukraynalı işadamlarına bir sürü zengine stüdyosunda özel sunum yaptı.
Başta New Yorklu zenginlerin tatil yeri Hamptons, dünyanın her yerine 160 dolara mal olan özel müzayede kataloglarından yolladı.
Sotheby’s ise Londra’daki bütün galerilerini 11 gün boyunca müzayedeye tahsis etti. Haftanın 6 günü gece yarılarına kadar salonlar halka açıldı ve müzayedede satılacak eserler sergilendi. VIP alıcılar için de New York’tan mimar getirtilip özel bir oda inşa ettirildi.
Böylece müzayede başladığında, birçok parçanın satışı çoktan bağlanmıştı.
Hirst, kimin hangi işi alacağını kimin hangi eser için kaça kadar çıkacağını üç aşağı beş yukarı biliyordu. Yani hiçbir şeyi şansa bırakmamıştı.
Bu arada unutmayalım, Damien Hirst’ü yaratan adam da, Londralı sanat koleksiyoneri Charles Saatchi’dir. Bütün işlerini toplayıp galerisinde sergileyen ve Hirst’ü Londra’ya takdim eden adam. İşte o Charles Saatchi, aynı zamanda Saatchi&Saatchi Reklam Ajansı’nın da kurucusudur.