Komedyenler hakkında konuşmamaya yeminliyim

Güncelleme Tarihi:

Komedyenler hakkında konuşmamaya yeminliyim
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2010 01:00

Ata Demirer’in hem senaryosunu yazdığı hem de Demet Akbağ ile başrolü paylaştığı “Eyvah Eyvah” adlı film 26 şubat’ta vizyona giriyor. Demirer, Akbağ’ın bir bar şarkıcısını, kendisininse Trakyalı bir klarnetçiyi canlandırdığı film için “Filmimi 150 kez izledim. Bence gol olur. Ama yine de 26 şubat’ta yan hakeme bakmak gerek” dedi.

Haberin Devamı

FİLMDEN FOTOĞRAFLAR

FİLMİN FRAGMANI / WEB TV 

* “Eyvah Eyvah”ın senaryosu sana ait, ayrıca başrolde de oynuyorsun. O yüzden bu film senin bebeğin sayılır. Önce doğum hikayesinden başlayalım mı?    

- Uzun zamandır Bozcaada, Geyikli ve Bayramiç’te, yani Kuzey Ege’de yaşıyorum. Kışın da bu bölgeye gitme isteği uyanınca, nedenini merak ettim. Ve o bölgenin insanına, yemeğine, müziğine aşık olduğumu fark ettim. Bir gün bir arkadaşım “Bence insan aşklarını, hayallerini film yapmalı” deyince de bu bölge üzerine bir hikaye yazmaya karar verdim. Çünkü burası benim kalbimi çarptıran yer. ışte filmin senaryosu da bu kalp çarpıntısından çıktı.

* Bu filmi yapmanda en önemli sebep ne?     

- Müzik! Bence dünyanın en iyi müzisyenleri buralardan çıkar. Özellikle klarnet gibi üflemeli sazlarda...

* Senin canlandırdığın karakter de Hüseyin Badem adında bir müzisyen, değil mi?

- Evet. Belki oralarda doğup büyüseydim, ben de onun gibi biri olurdum.

* Gösterilerinde kullandığın bir karakter mi Hüseyin Badem? 

- Hayır, değil. Hüseyin’in akrabalarını gösterilerimde kullandım. Ama onu ilk kez kullanıyorum. Korsan TV seyircileri hatırlar, benim Necip ıncesaz diye bir karakterim vardı. O Keşanlı bir Roman müzisyendi.

HAYALLERİMDEKİ AŞKI HÜSEYİN’E YAŞATTIM

* Peki Hüseyin Badem’in hikayesi ne?


- Aslında Hüseyin müziğe olan yeteneği ve hayvan sevgisi ile benden parçalar taşıyor. O anormal sosyal ve her şeye maydonoz bir tip. Fakat çok iyi niyetli. Ayrıca benim hayallerimdeki aşkı yaşıyor filmde. Tek derdi Müjgan Hemşire; kendini ona sevdirmek, onunla birlikte olmak. Anne-babası ölmüş, anneanesi ve dedesiyle yaşıyor. Böyle bir dünyası var ve ben işte bu dünyayı alt üst etmek istedim. O zaman zaten ister istemez ortaya bir komedi çıktı. Nasıl alt üst ettim, nasıl bir komedi çıktı, onu da filmi izlediğinizde göreceksiniz. Fakat bir ara yazarken, “Alt üst etmesem mi acaba?” da dedim.

* Neden?

- Çünkü adamın yaşadığı hayata aşık oldum. Yine de başında ne tasarladıysam, onu çektim. Duygusal davranmadım. Hüseyin’i bölgesinden koparıp İstanbul’a getirdim. ıyi ki öyle yapmışım. Bu arada Hüseyin’in hikayesi biraz benim hikayeme de benziyor.

* Ne açıdan?

- Ben de 1980’lerde müzik aşkıyla Bursa’dan İstanbul’a geldiğimde takım elbiseliydim. Oysa konservatuvarda küpeli, kot pantolonlu çocuklar vardı. Küçük şehirden gelmenin ne olduğunu biliyorum. Ya benim mavi renk uzun paltom vardı, saçlarım fönlüydü. Rezalet bir durumdu yani. Dolayısıyla hikayeyi yazarken “Bu adamı Geyikli’den alıp İstanbul’a getirsem komik bir hikaye çıkar” dedim ve Hüseyin’i İstanbul’a getirip Demet Akbağ’ın kucağına bıraktım.

* Hüseyin Badem’i anlatırken gözlerinin içi gülüyor...

- Ben bugüne kadar kalbimi koymadığım işlerde başarısız oldum. Mesela “Hacı Yatmaz” öyle bir işti. Bir kafa karışıklığında “Olur” dedim, yüzüme gözüme bulaştıracağım noktaya geldiğimde bıraktım. Hatanın neresinden dönsek kârdır durumu oldu yani. Bu kez seyircinin filmi seveceğini düşünüyorum. Sonuç ne olursa olsun ben Hüseyin Badem karakterini çok seviyorum. Bu filmi ister 5 kişi seyretsin, ister 5 milyon kişi, hiç fark etmez.

AŞURE TENCERESİNDE BİR NOHUT TANESİYİM

* Sen stand-up ve televizyon şovlarıyla tanındın. Bu filmle ilgili “skeç skeç olmuş” eleştirilerine hazırlıklı mısın?


- Ben izledim, hiç öyle bir durum yok. Hüseyin Badem’in hayatındaki hızlı değişim seyirciye skeçten skeçe koşuyormuş gibi bir his verebilir, ama daha çok hangi gözle baktığınızla ilgili. ıyi niyetle ve tam ortadan bakarsanız, bir adamı kamera ile takip ediyormuş hissine kapılırsınız. Ayrıca eleştiri iyi bir şeydir, insanı geliştirir. Ben serbest atışlar dahil her şeye açığım. Sadece iki şey sevmem; iftira ve gerçek olmayan bir şeyin gerçekmiş gibi gösterilmesi. Biri çıkıp “Hayatımda gördüğüm en kötü film” de dese, başım üstüne. Her türlü eleştiriye kapım açık. Ayrıca işime de yarar. Anlatacak çok hikayem var. Samimi eleştirileri kolumun altına alır, yürürüm.

* Peş peşe birçok komedyenin filmi vizyona girdi. Yine Cem Yılmaz, şahan Gökbakar çekişmesini izledik. Sen her zaman bu çekişmelerin, atışmaların dışında kalmayı başarabiliyorsun...

- Balkondayım ben. ıçeride sigara içilmiyor da ondan. (Gülüyor) Ben başka meslektaşlarımla ilgili yorumlar yapmam, tarzım değil. Çünkü kendimle ilgili sorunum çok büyük. Öyle bir durumda kendi işlerimi de birbirine karıştırım, söylediğim lafların esiri olurum. O yüzden ben balkonda kalayım, böyle iyiyim. Bu tartışmalara, atışmalara, söz düellosuna falan da hiç gerek yok. Bir doktor, diğerinin yaptığı iş hakkında yorum yapmaz mesela. Çok severim o etik durumu. Bence bizim meslek de bu etik doğrultuda gitmeli. O yüzden meslektaşlarımın işleri hakkında asla bir yorumda bulunmam. Çünkü ortada bir emek vardır.

* Doktorlar Hipokrat yemini ediyor...

- Öyle mi? Ben de Dionysos (Yunan mitolojisinde şarap tanrısı) yemini ettim. “şarabımı içerim, karışmam kardeşim bana ne” durumu yani. Ben aşure tenceresinde bir nohut tanesiyim. Dolayısıyla diğer leblebi iyi mi pişmiş, kötü mü pişmiş bilemem, düşünemem de. Takdir seyircinindir efendim.

BENCE BU FİLM “GOL” OLUR

* 15 yıldır bu işi yapıyorsun. Kendi projeni hayata geçirmekte geç kalmadın mı?


- Çok tembelim. Ama bu hep ikinci kadın yüzünden oluyor.

* İkinci kadın kim?

- Deniz... Yaz geldiği zaman deniz beni çağırıyor. Öyle dönemlerde BKM’yi, Necati Akpınar’ı falan çıldırtıyorum. Ama artık yaşlandığıma karar verdim. O yüzden de farklı bir yol çizeceğim. Mesela dizi değil sinema yapacağım. Ama yine kendimi denize indireceğim yani.

* Gişe için bir fikrin var mı?

- At koşar, baht kazanır efendim. Bu uzun bir at yarışına benzer. Çamurlu havalarda eşek iyi koşar, bakalım... Filmin girdiği günlerde yağmur yağarsa iyi koşarız. şaka bir yana gişe için hiçbir şey düşünmüyorum, düşününce aklım karışıyor, deliriyorum. Kıstaslarla, kotalarla ilgilenmiyorum. Bu işe maddi yatırım yapan insanın yüzü gülsün, yapımcım üzülmesin, yönetmenim, oyuncular üzülmesin. ış kendini kurtarsın, gerisine bakarız. Rekor kırayım gibi hırsım yok. ış sevilsin yeter. Bu klarnete, bu çocuğa yazık olmasın yani. Ben kalbimin sesini dinledim ve bu filmi çektim. Bu kalp sesi bizi kaç kişiye götürür, bilemem.

* Filmi defalarca izlemişsindir. Bir fikrin vardır ama...

- 150 kez izledim filmi. Ve her izlediğimde de hissim şu; hani gol olur ama bir an yan hakeme bakarsın ya ofsayt bayrağını kaldıracak mı diye. Kaldırmazsa sevinmeye başlarsın. Her seferinde filmi izlerken “gol olmuş” diyorum ama yan hakeme 26 şubat’tan sonra bakacağız. Bunu beklemek ise büyük işkence!

Haberin Devamı

DEMET AKBAĞ’A GİTMEYE KORKTUM

Filmdeki Firuzan karakteri için Demet Akbağ’a teklif götürmeye korktum. Uzun süre düşündüm, sonra götürdüm. Kabul edince de çok mutlu oldum. Demet Abla karakteri çok sevdi. O sevdiği ve oynayacağı için de Firuzan’ı biraz değiştirdim, ekstra sahneler yazdım. Bu karakteri yazarken nereden esinlendiğime gelince... Ben yıllar önce Ataköy’deki Regata Bar’da müzisyenlik yapıyordum. O yıllar Firuzan gibi tiplere çok çaldım. Firuzan o dönem arkasında çaldığım, sonradan çok meşhur olmuş birkaç kadının karışımı. Biliyor musunuz ben Mehtap Ar’a da Karides diye bir restoranda piyano çaldım. Neyse... Yani Firuzan karakteri bunların özeti. Filmdeki bütün arkadaşlarım müthiş oynadı. Hepsine buradan teşekkür ediyorum. Ünlü klarnetçi Serkan Çağrı da büyük kazançtır bizim için. Serkan işini gücünü bırakıp, bizimle çalıştı. Her gün çocuğu delirttik. ışin güzeli, bütün oyuncular bu filmle birlikte müzisyen oldu. Film tutmazsa balık pazarında falan çalışmaya başlayacağız yani.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!