Güncelleme Tarihi:
Saint-Joseph'li. Basketboldan
güreşe, doğa sporlarından Camel Trophy'ye tam bir spor aşığı. Hali vakti yerinde bir ailenin oğlu. İktisat okumuş, reklamcılıkta master yapmış. Kısacası dört dörtlük bir işadamı profili için hiçbir eksiği yok. Ama o kafasını koltuklara takmış. 1.5 yıldır eski koltukların biçimini, malzemesini, döşemelerini değiştirerek yepyeni koltuklar yaratıyor. Ve herkese çağrıda bulunuyor: ‘‘Eski koltuklarınıza
bir şans daha tanıyın!’’
Beşiktaş, Ihlamur'da bir dükkan. Önünde kocaman bir tahta kağnı duruyor. Dükkanın vitrininde yok yok. Girişin üstünde ‘‘Habitat d'Or’’ tabelası da hemen bir fikir vermiyor. Sahibi Alp Ergün'ün kendi buluşuyla bir ‘‘Koltuk yenileme noktası’’ndan, bir ‘‘Koltuk Hastanesi’’nden çok, çok zevkli bir bit pazarı dükkanındasınız. Koltuklar, kanapeler, masif masalar, büfeler, sandıklar, kumaşlar, kilimler, çeşit çeşit objeler, afişler, resimler,
Kendileriyle yapılan söyleşilerde hep ‘‘küçükken elbise resimleri çizerdim’’ der modacılar. Alp Ergün'ün yaşamında, lise yıllarında babasının mobilya dükkanlarının depolarını temizlemesini saymazsak, ileriye yönelik böyle bir ipucu yok. Saint-Joseph'te okumuş, İktisat Fakültesi'nden sonra reklamcılık master'ı yapmış. Küçük yaşlardan itibaren neredeyse her türlü sporu denemiş. Bir kaç elemesine katıldığı Camel Trophy'de ilk sekize bile girmiş. Ama ne olmuşsa olmuş, büyük bir şirket ya da holdingde yöneticiliğe gidebilecek bir yolu seçmek yerine, aklını koltuklara takmış. Sonunda Türkiye'nin ilk koltuk hastanesini kurmuş.
SIFIRDAN KOLTUK
‘‘Evlerdeki koltukların modelini, ölçüsünü, kumaşını hatta malzemesini değiştirip yepyeni bir koltuk yaratıyoruz,’’ diyor Ergün. ‘‘Şeklini değiştirmek derken, elbette iskeletin izin verdiği ölçüde bir değişiklikten söz ediyorum.’’
Alp Ergün çalışmalarını üç, dört dala ayırabiliyor. Bir mağaza ve bir fabrika olarak iki mekanı var. Aslında masif mobilya üzerine de çalışıyor ama çalışmaları koltuk ağırlıklı. ‘‘Çalışmalarımızdan biri yeni model üretmek yani sıfırdan koltuk yapmak. İstenilen ölçü, model ve kumaş, hatta evin istenilen köşesine göre koltuk üretiyoruz. Biz koltuk sektörünün terzisiyiz. Çünkü müşterimiz ne isterse onu üretiyoruz. Provalar yapılıyor, fabrikamızda müşterimizi misafir ediyoruz. Yapımına kendisi de katılabiliyor. 2 bin, 3 bin dolara alacağı bir İtalyan kanapesini benden yok paraya alabiliyor. Böylece o zevke sahip ama bütçesi kısıtlı insanları bu koltuklardan mahrum etmemiş oluyoruz. Diğer firmalar alınmasın, biz aynısını çok ucuza kopya ediyoruz.’’
İkinci çalışması ise malum ‘‘koltuk hastanesi’’ tabir ettiği şey. Yani eskilere yeni bir kimlik kazandırmak. ‘‘Yazlığınızdan kışlığınıza kadar bütün mobilyalarınızın yenilenme şansı var,’’ diyor Ergün. ‘‘Gidip yenisini almak çok hata. Özellikle kanape için konuşursak, kanapede en önemli şey ağaç. Kaloriferli evinizde diyelim beş yıl kalmış bir kanapenin ağacının kurumasıyla yeni kanapenin ağacı arasında dağlar kadar fark var. Biz her ne kadar fırınlanmış gürgen iskelet kullansak bile, ağacın nasıl tepki vereceği hiç belli olmuyor. Her müşterime bunu söylüyorum: Eskiyi yenileyin çünkü ağacı oturmuş bir ağaç, modelden sıkıldıysanız onu da değiştirelim.’’
Alp Ergün, her ne kadar bu işi profesyonel olarak yapıyorsa da ruhunda bir amatörlük olduğu kesin. Çünkü kár marjını çok azda tutuyor ve hiçbir ticaret adamının uygulamadığı kurallar benimsiyor. Koltuk hastanesi esprisine bir de vadeli ödemeyi kattığı için, orta gelirde insanlar için çok cazip hale getiriyor üretimini. ‘‘Biz çok kazanmasak da bir sirkülasyon sağlamış oluyoruz. Evlerdeki potansiyel stoğu kullanmış oluyoruz. Türk kadınlarının zevkini kullanmasını da sağlıyoruz. Kumaş olarak limitsiz seçeneğimiz var. Ben mümkün olduğu kadar kumaş satmamaya çalışıyorum. Çünkü müşterinin güveni sarsılıyor, 'acaba başka bir yerden alsam daha ucuza mı alırdım' diye. Böyle bir rahatsızlık yaratmak yerine şöyle yapıyoruz. Elimizde kartelalar var. Müşterimizden buraya gelip kartelalara bakmasını da istemiyoruz. Ne tarz bir kumaş, hangi renklerde olduğunu söylüyor, biz kumaş örneklerini eve gönderiyoruz. Birçok kumaş firmasının üreticilere yaptığı indirimi de müşteri lehine kullanmış oluyoruz. Biz koltuk yenileme işleminin eksperi olmak istiyoruz. İnsanlar köşebaşında yıllardır tanıdığı bir döşemeciye de gidecek olsa, yine de bizden bir fiyat alsın. Çünkü biz bu işin maliyet muhasebesini çok ciddi yaptık, fiyatı çok makul bir kár marjıyla veriyorum. Yüksek kár marjlarıyla çalışan firmalar bundan rahatsız oluyor. Bizde yedi ustabaşı çalışıyor. Bu haftada yedi takımın çıkması demek. Köşedeki döşemecinin tek başına haftada bir takım çıkartmasıyla arada büyük bütçe farkı oluyor tabii. Bu avantajı kullandığımız için fiyatlarımız düşük.’’
İşe ilk başladığında zamanlamada hatalar yaptığını, müşteriye verdiği sözü yerine getiremediği günlerin olduğunu söylüyor. Bunun için de şöyle bir formül bulmuş: Her gecikilen gün için, devlet ihaleleri gibi kendilerine parasal olarak ceza uyguluyor. Böylece hem kendine hem ustalara, kendi tabiriyle masanın altında sopa göstermiş oluyor, müşteriye de güven veriyor. ‘‘Ama, diyor, malzeme ve işçilik kalitesinden kimsenin kuşkusu olmasın. Beş yıl garanti verebiliriz ama tüketici yasası bir yıl garantiyi şart koşuyor.’’
Alp Ergün'ün bundan sonrası için en büyük ideali Avrupa'nın koltuk hastanesi olabilmek. Yakında hastanesini İstanbul dışına da taşıyacak, sonra da Avrupa'ya. ‘‘Ütopik bir proje gibi görülebilir ama gerçekleşmesi de mümkün. Şu anda Fransa'da bir araştırma yapıyoruz. Fransa'da döşeme ya da kumaş değişimi diye bir sektör yok. Zaten iş gücü çok pahalı orada.’’
Habitat d'Or
Nüzhetiye Cad. No: 85
Beşiktaş - Tel: (0212) 227 84 60