Güncelleme Tarihi:
Anadolu pavyonlarındaki yıllarının ilk bölümünü ‘‘..ist’’ adlı romanına konu yaptı.
Öyle düzgün, öyle güzel konuşuyor ki. Seçtiği sözcükler, vurguları ve cümleleri arasındaki anlam seyri kusursuz. Dansöz Efsane. 39 yaşında. Ankara Yükseliş Koleji'nde öğrenciyken babasının İzmir'e tayini nedeniyle İzmir Çamlaraltı Kız Koleji'nden mezun oldu. Bana takdirnamelerini gösteriyor. Mevlevi bir aileden geliyor. Ünlü bestekar Mevlevizade Zekai Dede Efendi'nin öz be öz torunu. Babası, subay. Efsane, bir 27 Mayıs çocuğu. Bu nedenle babası adını Hürriyet Gürsel koydu. Annesi, Türkiye'nin ilk kadın gazetecilerinden. İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçmiş. ‘‘Annem kadar mutlu bir evlilik yapıp bir iş kadını olabilirdim.’’ Ama Efsane, Pavyonları, gazinoları seçti. İzmir, İstanbul, Bursa'dan Kahramanmaraş'a kadar Anadolu pavyonlarında dans etmeyi sürdürüyor. Bu hayatı benimsemiş. Ancak ailesi onun mesleğinden huzursuz. Bu nedenle rica ediyor, ‘‘N'olur isimlerini yazmayın’’! Kendisi de anne. Çocukları hakkında yazmamızı da istemiyor. Arkadaş çevrelerinde incinmesinler diye. Ama gururla bahsediyor:‘‘ Onları da kolejde okuttum. İkisi de şimdi üniversitede. İkisi de sanatla ilgileniyor.’’ Çocuklardan daha fazla ipucu yok!
Dansöz Efsane, Adana Havalimanı'nda bizi karşılayacağını, yarısı kahverengi, yarısı sarı saçlarından hemen tanıyacağımızı da söylüyor. Evet, saç rengini vermeseydi de onun Efsane olduğunu bir bakışta anlamamak imkansızdı. Cesur dekoltesi, çiçek ve meyve aranjmanlarıyla bezenmiş elbisesinin içinde ne kadar seksiydi. Bize el sallarken çevredeki kalabalık bir ona, bir bize bakıyordu.
Meraklı bakışlardan kaçıp, çalıştığı gece kulübü Niagara'nın havuzlu bahçesine gidiyoruz. Kitabı ve hayatı hakkında görüşeceğiz. Mersin-Tarsus karayolunun kıyısındaki Niagara Night Club'ta Efsane'nin ilk sözü, 21 yıl önce kaçırılıp getirildiği ve ‘‘mecburen’’ dans ettiği pavyondan söz etmek oldu. Çünkü o kötü anı da Tarsus'taydı.
Efsane şimdi, ‘‘Sesini açıp büyük sahnelere hazırlanmak için’’ bu pavyonda şarkı söylüyor. İkinci bir nedeni daha var burada olmasının: ‘‘Erkekler Düşer’’ kitabına malzeme toplamak! Pavyona gelen erkekleri gözlemliyor.
Aslında şimdi yazdığı bir kitabı var, yakında bitecek: Lider. Bir Emniyet müdürü ile gazeteci kadının aşkı. Belgrat Ormanları'nda cesedi bulunan bir telekızı araştırırken tanışıyorlar. Efsane, romanına konu ettiği telekızı tanıdığını, öldürülmesinden sonra yakın çevresinden bilgi edindiğini anlatırken gözleri doluyor.
Bugünlerde çok mutlu. Hem kitabı çıktı hem de 20 yıl önce kendisini kaçırıp pavyonlara düşüren ‘‘Tepegöz’’le şimdi çok iyi dost. Tepegöz, İzmir Stardust'ta, Kasım başında İbrahim Tatlıses'in kadrosunda çalışması için teklifte bulundu.
VE SAHNEDE
Ağaç kütüğü görüntüsü verilmiş sütunlar, tavandaki vitraylar, rengarenk neon lambalarının geçtiği, baklava dilimli cam sahne, beyaz saten perde, localardaki kırmızı koltuklar ve 600 erkeği ağırlama kapasiteli Niagara. Programın başlamasını iple çekiyorum.
Efsane, nar çiçeği renkli dans kostümünün içinde ilahelere özgü vakarlı adımlarla ilerliyor. Anne Dudley And Jaz Coleman'ın Songs From The Victorious City'nin eşliğinde raks ediyor. Çocukluğunda aldığı bale eğitimi ve 20 yıllık birikimiyle müthiş estetik. Fotoğrafını çeken Kutup'un önünde birden medüz gibi kapanıyor. Doğruluyor, vücudu donmuşçasına kıpırtısız. Sadece göğüslerini zıplatıyor. Aşağı yukarı, sağa sola. Sonra göğüsleri birer kastanyet olup aksak ritm tutuyor. Mahçup ve şaşkın bakıyoruz.
MÜPTEZEL ERKEKLER!
Arada bir masamıza uğrayan Efsane'nin elinden meyve bıçağı düşmüyor. Makyajını kontrol etmek için ayna niyetine kullanıyor. Pavyon kadınlarına ilişkin gözlemlerini aktarıyor. ‘‘En pahalı kadın, pavyon kadınıdır. Öyle telekızlar gibi parayı bastırıp alıverilen türden değildir. Haftalarca, aylarca uğraşılması gerek.’’ Pavyona haftanın her gecesi gelen erkeklerin ‘‘Müptezel’’ olduklarını düşünüyor. ‘‘Kadın olsalardı, pavyon kadını olurlardı.’’
Erkekler hayran ona. Bunun farkında. Efsane, geceyi ve erkekleri seviyor. O pavyonların gönüllü misyoneri. Erkeklere, aşklarına ilişkin sorduğumda kahkaha atmıştı. ‘‘Bir futbol takımı kurdum. Şimdi yedekleri oluşturuyorum.’’
HAYATIM ROMAN
Neden İst?: Bütün istlere karşıyım. Ateist, narsisist, feminist, faşist, komünist... İstlere çok kızıyorum. İnsanları istlemek, izmlemek çok yanlış. İnsanlarda bunların herbirinden bir parça mutlaka var zaten.
Kaçırıldıktan sonra
‘‘(...) Kimse yok mu? Kimse yok mu? Diye bağırmaya başladım. Kapısı kapalı dört oda açıldı. İlk kapıdan ağzından şakağına kadar derin bir bıçak izi bulunan siyah kombinezonlu kadın fırladı. Esmerdi. ‘‘Ne bağırıyorsun bu saatte’’ .....diye üzerime atladı. Saçlarıma yapışmıştı, altına aldı. Tam yumruğunu suratıma patlatacağı, gözlerimi kapattığım anda birden bedenimden koparıldı. Nereden çıktığını anlayamadığım izbandut gibi ‘‘şalvarlı’’ kadını belinden kavrayıp ayaklarını yerden kesmişti. Hálá boştaki bacaklarıyla tepinip bağırıyordu. Yattığım taş zeminden etrafımızda en az on tane yarı çıplak, gözlerinin altı mor halkalı kadın, soluyarak bana bakıyordu. O zamana kadar açılmayan, buzlu camlı-kanatlı kapı açıldı. Her gün görüp aşinalıktan önemsemediğimiz cinsten kel kafalı, orta boylu, orta karar bir adam kapıdan çıktı. (...) Tarsus'ta bir pavyonun pansiyonunda bulunduğumu ve yüz yirmi bin lira avansım olduğunu söyledi. Avans, pavyon kadınlarına verilen peşin para demekti. (Asla ellerine geçmezdi) Yövmiyeciydim! (Ne demekse) Borçlu olduğuma dair kendi imzamı taşıyan senedi gösterince dünya başıma yıkıldı. (...) Kanım dondu. Soğuk terler fışkırdı vücudumdan. Şimdi de yüzelli bin lira olmuştu. ‘‘Soğukoluk’’ adını ise hiç duymamış olduğumdan borcumu artırmaktan başka hiçbir şey hissettirmemişti bana. Oysa beyaz kadın ticaretinin merkeziydi o yıllarda. Oraya giren bir kez daha gün yüzü göremezdi. Henüz daha bilmiyordum.
Yeni hayat
- Sevgi abla uçuş ne demek?
- Bak Efsane öyle sorular soruyorsun ki cevabı zaten belli. Herifle otele gitmeye denir. Sinirliydi biraz.
- Yani nasıl? Bezgince suratıma baktı.
- Oturduğun masadaki adam içki ısmarlar, üstüne de kasaya para verir. ‘‘Havuç Hasan’’la beraber otele gider onunla yatarsın.
- Parayla mı? O zaman neden kerhanede çalışmıyorlar?
- Suratın pek ekşidi. Sana git diyen oldu mu? Nedendir bilmem seni zorlamıyor. Hani ilk geldiğin gece Serpil'i dövmüştü ya. Bugün hastayım gidemem, dediği içindi. O sabahtan sonra bir daha görmedik biliyorsun.
- Peki sen niye her gece bir de Handan?
- O Süha'nınki, bense geçmiyorum. Beni kim ne yapsın sizler gibi onsekiz, yirmilikler dururken.
Dalgacı bir ifadesi vardı, içten içerlediğini hissettim. Satılamıyor diye üzülen bir kadına acıyacağımı hiç sanmazdım ama içim buruldu.
- Canım ablacığım sen herkesten güzelsin.
Birden gözlerinden şimşek çaktı.
- Ne ablası ulan! Diye haykırdı. Senin ablalarının hangisi orospu? Benim kızkardeşim olsaydı senin durumuna düşmesini izin verir miydim sanıyorsun, ne ablası?
Sarsılarak ağlamaya başladı. O günden sonra kendi ablalarımdan başkasına ‘‘abla’’ demedim.
İngilizce anons yapılan pavyon
300 personelli pavyonda 36 konsomatris çalışıyor. Patronun masasında oturduğumuz için herbiri gelip parmak uçlarımıza dokunarak ‘‘Hoşgeldiniz’’ diyorlar. Tek ya da iki kişi gidip boş masalara dağılıp müşteri bekliyorlar. Çoğu, sahnede şarkı, türkü de söylüyor. Hiçbiri gerçek adını kullanmıyor. Herdem Gül, Gülümser Gül, Kumsal... Pavyon kalabalıklaşıyor. İncirlik Üssü'nden gelen Amerikalı subaylar da olduğu için İngilizce anons da yapılıyor. Erkekler çok ağırbaşlı. Biten şarkıyı alkışlamak adetten değil. Beğeni derecesine göre sahneye tek ya da deste deste gül-karanfil atıyorlar. Patron Cemal Günay, ‘‘Hepsi beyefendidir. Sarhoş ve çakallara kapalıyız. Burda kimse haylazlık yapmaz’’ diyor.