Güncelleme Tarihi:
Nilgün Belgün’ün ikinci eşi İlhan Gencer’den olan kızı Merve, geçen yıl Berkan Demiralp’le nikáh masasına oturmuştu. Merve’nin, iki ay önce ilk bebeğini kucağına almasıyla bu neşeli aile, aralarına katılan minik üyeyle birlikte ilk kez Kelebek objektifinin karşısına geçti. İşte çılgın aileden en sıcak açıklamalar...
Nilgün Hanım, son soruyu başta sorup bitireyim... Anneanne oldunuz artık, değil mi?
Nilgün Belgün: Bütün derdiniz bu zaten, değil mi? Benim anneanne olmam, bana anneanne denmesi! Karga bokunu yemeden kalkıp evlenirsen, bir de hemen çocuk yaparsan, işte böyle oluyor hayatım.
N.B: 25 yaşındaydım...
Merve Hanım, peki siz Derin’i kaç yaşındayken dünyaya getirdiniz?
Merve Demiralp: Ben 27 yaşındayım, Derin de 50 günlük oldu. 5 Mart doğumlu... Bir ay erken doğdu aslında. Dünyaya geldiğinde sadece 1 kilo 950 gramdı. Şimdi ise 4 kilo.
Siz de anne olmak için pek beklememişsiniz...
M.D: Evet, evlendikten üç ay sonra hamile kaldım. Çünkü çok istiyordum çocuk sahibi olmayı. Hazır babayı bulmuşken de doğurayım dedim. Baba çok yardımcı bana... Hamilelik boyunca bir doktorum da Berkan’dı diyebilirim. Doktorum bile bu kadar bilgili olmasına şaşırıyordu. Sanki önceden bir çocuğu varmış gibi geliyor bana...
N.B: Öyle bir şey varsa ben o damadı ne yaparım biliyor musun sen!
M.D: Aman anne ne olacak, alır bakarız, hep birlikte büyür çocuklar.
Nilgün Belgün: Bana bak, sen bunları "Binbir Gece"den mi öğreniyorsun? Bir Şehrazat gördüm karşımda sanki!
Gece gezmelerine giderse gençler ve Derin’i size bırakırlarsa, bundan sıkıntı duyar mısınız?
M.D: Size bir şey söyleyeyim mi, annem Derin’i kendisine benzetir bence. Onu da giydirip gece dışarı çıkaracağından korkarım! Gerçi ben de evde oturmuyorum, hamileyken gezerdim, şimdi de kangurusuna koyup çıkarıyorum. Babasına daha düşkün gibi, benim kucağımda değil onunkinde uyuyor. Bazen buna sinir oluyorum.
N.B: Ama sen de öyleydin, babanla aşk yaşıyordun. İlhan da (Gencer) çok severdi çocuk. Evlendik, hemen çocuk istedi İlhan. Ben "doğurmam" deyince ayrıldık. Sonra "Tek istediğim sevdiğim kadından çocuğum olsun" deyince kıyamadım, kabul ettim ve tekrar evlendik. Merve doğdu. İlhan baktı ona hayatı boyunca. Evde yemekleri o yapardı, çocuğa o bakardı. İlhan tam bir...
M.D: Ev hanımı! Hazin bir hikayem var işte... Annem de gerçi bana şimdi ev hanımı diyor. Çünkü çocuk oldu diye çalışamıyorum, ama çalışacağım.
N.B: Kocasından aldığı maaşı var ve o maaşı İstinye Park’a gidip çantaları doldurmak için kullanıyor.
M.D: Yok, geçen ayın maaşı kafamda... Saçıma kaynak yaptırdım da!
Az maaş alıyormuşsunuz o zaman...
N.B: Ünlü kuaförlerden birine gidince tam maaş oluyor ama...
M.D: Bir şey paylaşacağım sizinle; hamileyken kaynak yaptırdım, kesimi beğenmedim. Bir gün karşıdaki markete giderken buradaki kuaför "Aaa abla, saçına kaynak mı yaptırdın? Kaynak çok güzel ama kesimi kötü" deyince içeri daldım ben. Oturdum koltuğa, dönüyorum, dönüyorum, o durmadan kesiyor. "Abla ben kendimi kaybettim, sen kalk" dedi. Bir baktım güzelim kaynak gitmiş! Ertesi sabah erkenden kalktım ve ne kadar altınım varsa bozdurdum, cep telefonumu sattım, parasıyla yine kaynak yaptırdım. Az değil 1500 YTL... Berkan’dan gizliyorum tabii, ama içeride ağlıyorum. Sinirimden doğuracaktım. Sonra Derin böyle saçlı oldu işte, ona yaradı.
N.B: Ben de Merve’nin babasına ne yaptığımı anlatayım o halde... Bir gün İlhan evden giderken kirayı masanın üzerine koydu, "Ev sahibi gelince verirsin" dedi. Ben de o dönem çalışmıyorum, canım sıkılıyor. Pencereden bakınıyorum, aşağıda "Çarşafçı geldi hanıııım" diye bağıran bir satıcı... Neler var bakayım diye çağırdım. Zaten masanın örtüsü de yok. Bir örtü beğendim, fiyatı bizim evin kirası kadar! Bu kadar olur mu diye çıkıştım, "Abla bu el işi" dedi. Koydum masaya, çok güzel durdu. Bir yanda ev kirası, bir yanda örtü... Gözüm döndü, verdim ev kirasını, örttüm örtüyü. Sigaramı da yaktım, oturuyorum. İlhan geldi, "Mal sahibi geldi mi?" diye sordu, "Gelmedi" dedim. "Kira nerede?" dedi. Masada dedim. Adam baktı, "Göremiyorum burada" dedi. "İyi bak. sarkıyor kira aşağıya doğru" dedim. "Neee, örtü mü aldın? Kirayı mı verdin?" diye bağırmaya başladı tabii... İyi dayandı bana, neler yaptım daha neler...
Neler yaptınız? Bir anı daha alalım...
Çok ağır bir şaka, daha doğrusu intikam olmuş ama bu...
N.B: Ben sana daha fenasını anlatayım. Merve’yi doğurmuşum, 1,5 aylık daha... Onu anneme bıraktık, tatile gittik Bodrum’a. İlhan gelip gidip "Çocuğumu özledim" diyor. "Ben yanıyorum, sen de git yapacak bir şey bul" dedim. "Ben sıkılıyorum, yanamıyorum, sörf yapayım, çok iyi sörf yaparım. Beni çek sörf yaparken" dedi, gitti. Ohh, vıdı vıdı da etmiyor tepemde, güneş yağımı sürüp uzandım kraliçe edasında. Birden siren sesleri duydum. Çevredeki herkesin denize doğru gittiğini gördüm. Ne oluyor diye şöyle bir kalktım. Bu arada çok uzakta bir nokta gördüm ve "Ayy İlhan resmimi çek dedi, bozulmasın bir çekeyim buradan" deyip, çekip, kalabalığı aldırmadan tekrar yattım. Biraz sonra İlhan’ı sedyeyle yanımdan geçerken gördüm. "Tüüü" dedi bana gitti, ben de apar topar kalkıp arkasından tabii. Koca ölüyor orada, ben güneşleniyorum düşünsenize... Çok iyi sörf yapıyormuş güya, boğuluyordu. Çok çektirdim ona çok. Benden çektiğini kimseden çekmedi adam. Ama kocalarımın içinde en çok İlhan’ı, Merve’nin babasını sevdim.
Nilgün Hanım, son soruyu başta sorup bitireyim... Anneanne oldunuz artık, değil mi?
Nilgün Belgün: Bütün derdiniz bu zaten, değil mi? Benim anneanne olmam, bana anneanne denmesi! Karga bokunu yemeden kalkıp evlenirsen, bir de hemen çocuk yaparsan, işte böyle oluyor hayatım.
Kaç yaşında anne oldunuz?
Merve Hanım, peki siz Derin’i kaç yaşındayken dünyaya getirdiniz?
Merve Demiralp: Ben 27 yaşındayım, Derin de 50 günlük oldu. 5 Mart doğumlu... Bir ay erken doğdu aslında. Dünyaya geldiğinde sadece 1 kilo 950 gramdı. Şimdi ise 4 kilo.
Siz de anne olmak için pek beklememişsiniz...
M.D: Evet, evlendikten üç ay sonra hamile kaldım. Çünkü çok istiyordum çocuk sahibi olmayı. Hazır babayı bulmuşken de doğurayım dedim. Baba çok yardımcı bana... Hamilelik boyunca bir doktorum da Berkan’dı diyebilirim. Doktorum bile bu kadar bilgili olmasına şaşırıyordu. Sanki önceden bir çocuğu varmış gibi geliyor bana...
N.B: Öyle bir şey varsa ben o damadı ne yaparım biliyor musun sen!
M.D: Aman anne ne olacak, alır bakarız, hep birlikte büyür çocuklar.
Nilgün Belgün: Bana bak, sen bunları "Binbir Gece"den mi öğreniyorsun? Bir Şehrazat gördüm karşımda sanki!
Gece gezmelerine giderse gençler ve Derin’i size bırakırlarsa, bundan sıkıntı duyar mısınız?
M.D: Size bir şey söyleyeyim mi, annem Derin’i kendisine benzetir bence. Onu da giydirip gece dışarı çıkaracağından korkarım! Gerçi ben de evde oturmuyorum, hamileyken gezerdim, şimdi de kangurusuna koyup çıkarıyorum. Babasına daha düşkün gibi, benim kucağımda değil onunkinde uyuyor. Bazen buna sinir oluyorum.
N.B: Ama sen de öyleydin, babanla aşk yaşıyordun. İlhan da (Gencer) çok severdi çocuk. Evlendik, hemen çocuk istedi İlhan. Ben "doğurmam" deyince ayrıldık. Sonra "Tek istediğim sevdiğim kadından çocuğum olsun" deyince kıyamadım, kabul ettim ve tekrar evlendik. Merve doğdu. İlhan baktı ona hayatı boyunca. Evde yemekleri o yapardı, çocuğa o bakardı. İlhan tam bir...
Anneliği de meslek olarak kabul edip maaş bağlamalı mı dersiniz?
N.B: Kocasından aldığı maaşı var ve o maaşı İstinye Park’a gidip çantaları doldurmak için kullanıyor.
M.D: Yok, geçen ayın maaşı kafamda... Saçıma kaynak yaptırdım da!
Az maaş alıyormuşsunuz o zaman...
N.B: Ünlü kuaförlerden birine gidince tam maaş oluyor ama...
M.D: Bir şey paylaşacağım sizinle; hamileyken kaynak yaptırdım, kesimi beğenmedim. Bir gün karşıdaki markete giderken buradaki kuaför "Aaa abla, saçına kaynak mı yaptırdın? Kaynak çok güzel ama kesimi kötü" deyince içeri daldım ben. Oturdum koltuğa, dönüyorum, dönüyorum, o durmadan kesiyor. "Abla ben kendimi kaybettim, sen kalk" dedi. Bir baktım güzelim kaynak gitmiş! Ertesi sabah erkenden kalktım ve ne kadar altınım varsa bozdurdum, cep telefonumu sattım, parasıyla yine kaynak yaptırdım. Az değil 1500 YTL... Berkan’dan gizliyorum tabii, ama içeride ağlıyorum. Sinirimden doğuracaktım. Sonra Derin böyle saçlı oldu işte, ona yaradı.
N.B: Ben de Merve’nin babasına ne yaptığımı anlatayım o halde... Bir gün İlhan evden giderken kirayı masanın üzerine koydu, "Ev sahibi gelince verirsin" dedi. Ben de o dönem çalışmıyorum, canım sıkılıyor. Pencereden bakınıyorum, aşağıda "Çarşafçı geldi hanıııım" diye bağıran bir satıcı... Neler var bakayım diye çağırdım. Zaten masanın örtüsü de yok. Bir örtü beğendim, fiyatı bizim evin kirası kadar! Bu kadar olur mu diye çıkıştım, "Abla bu el işi" dedi. Koydum masaya, çok güzel durdu. Bir yanda ev kirası, bir yanda örtü... Gözüm döndü, verdim ev kirasını, örttüm örtüyü. Sigaramı da yaktım, oturuyorum. İlhan geldi, "Mal sahibi geldi mi?" diye sordu, "Gelmedi" dedim. "Kira nerede?" dedi. Masada dedim. Adam baktı, "Göremiyorum burada" dedi. "İyi bak. sarkıyor kira aşağıya doğru" dedim. "Neee, örtü mü aldın? Kirayı mı verdin?" diye bağırmaya başladı tabii... İyi dayandı bana, neler yaptım daha neler...
Neler yaptınız? Bir anı daha alalım...
N.B: Olur, anlatayım. Tarabya’daki bir mekanda müzik yapıyordu. Genellikle de Rumlar geliyor. Benim babaannem Rum diye bir gün bana "Rumlar geliyor, ne söyleyeyim de onları eğlendireyim" diye sordu. Bir gün önce beni çok sinirlendirdiği için "Onlara ’trufiana’ de, iyi eğlenceler dilemiş olursun" dedim. Halbuki pezevenk demek! İlhan tam onlar eğlenirken "Haydi trufiana" demiş. Son derece de kibar çocuktur İlhan aslında. Rumlar bir susmuşlar, iki susmuşlar, üçüncüsünde gidip mekan sahibine "Sizin müzisyeniniz çok terbiyesiz, biz dans ettikçe küfür ediyor" diye şikayet etmişler. Patron "İlhan yapmaz öyle şeyler" diye karşı çıkmış. "Gelin, kendiniz duyun" diye ısrar etmişler. İlhan devam ediyormuş aynen tabii. Orada kelimenin ne anlama geldiğini öğrenince hemen beni aradı ve "Eve geliyorum, ölümlerden ölüm beğen" deyip telefonu kapattı. Zavallı İlhan, çok çekti benden.
Çok ağır bir şaka, daha doğrusu intikam olmuş ama bu...
N.B: Ben sana daha fenasını anlatayım. Merve’yi doğurmuşum, 1,5 aylık daha... Onu anneme bıraktık, tatile gittik Bodrum’a. İlhan gelip gidip "Çocuğumu özledim" diyor. "Ben yanıyorum, sen de git yapacak bir şey bul" dedim. "Ben sıkılıyorum, yanamıyorum, sörf yapayım, çok iyi sörf yaparım. Beni çek sörf yaparken" dedi, gitti. Ohh, vıdı vıdı da etmiyor tepemde, güneş yağımı sürüp uzandım kraliçe edasında. Birden siren sesleri duydum. Çevredeki herkesin denize doğru gittiğini gördüm. Ne oluyor diye şöyle bir kalktım. Bu arada çok uzakta bir nokta gördüm ve "Ayy İlhan resmimi çek dedi, bozulmasın bir çekeyim buradan" deyip, çekip, kalabalığı aldırmadan tekrar yattım. Biraz sonra İlhan’ı sedyeyle yanımdan geçerken gördüm. "Tüüü" dedi bana gitti, ben de apar topar kalkıp arkasından tabii. Koca ölüyor orada, ben güneşleniyorum düşünsenize... Çok iyi sörf yapıyormuş güya, boğuluyordu. Çok çektirdim ona çok. Benden çektiğini kimseden çekmedi adam. Ama kocalarımın içinde en çok İlhan’ı, Merve’nin babasını sevdim.
Derin ancak 20 yıl sonra bana ’anneanne’ diyebilir
Merve Hanım, nasıl geçti hamilelik?
N.B: Biz küçük şeylerden mutlu oluruz. O da hayata benim gibi pozitif bakıyor.
Nilgün Hanım, anneanne lafından pek hoşlanmıyorsunuz, nasıl alışacaksınız buna?
N.B: Bana kızlarım "Nünüş" derler, torun da öyle diyecektir. "Anneanne"yi artık 20 yıl sonra, ben şöyle meyveli geniş şapkamı taktığımda diyebilir. Şaka bir yana, anneanne olmak çok hoş bir duygu.