Güncelleme Tarihi:
Kötü yola düşmeden yani gazeteci olmadan evvel, Kamuoyu araştırmasından tutun da, eski püskü bir Anadol kamyonetin direksiyonuna geçip, Cendere’deki laz bakkal Hüseyin’e yumurta satmaya kadar türlü çeşit iş yaptım ben.
Arada turizm de vardı. Mesela Ören’de bir tatilköyü doldurduk, galiba 1988 yazıydı. Üçkağıtçı bir Arap kökenli Fransız’ın müşterilerini, En Son Babalar Duyar dizisindeki Kadir’in ağababası bir işletmecinin otelinde ağırladık.
Size otel sahibinin ne tıynette bir işadamı olduğunu göstermek için bir iki örnek vereyim:
Mesela, mayıs başında tesise gelen ilk müşteriler, daha ilk günden şarladı, ‘Sıcak su yok’ diye. Otel sahibine koştum. ‘Tabii sıcak su olmayacak, bu mevsimde sıcak suyu kim kaybetmiş de senin müşterilerin bulmuş?’ diye tersledi beni.
- Musta’bey, ‘tabii ki sıcak su olmaz’ ne demek? Tatilköyünde sıcak su olmaz olur mu?
- Bizim tesiste su, güneş enerjisiyle ısınıyor. Burada 15 hazirandan evvel sıcak su bulamazsın.
- Turistler ne yapacaklar peki?
- Hamam ne güne duruyor? Versinler adambaşı 5 dolar yıkansınlar...
- Yahu, böyle bir sorun olduğunu niye bize hiç söylemediniz o zaman?
- Sen sormadın ki!
- ...
Hemen ertesi gün, bu sefer de plajdaki şezlonglardan şikayete geldi müşteriler. Musta’bey plajdaki ahşap şezlongların üzerindeki yastıkları ... 2 dolara kiralıyormuş.
- Ya Musta’bey, üstünde yastık olmadan bu tahta şezlonglarda yatamaz ki bu insarlar...
- Onun için yastıkları 2 dolara kiraya veriyorum ya. Depozitosu da 10 dolar...
- Dünyanın neresinde görülmüş şezlong yastığının ayrı kiralandığı?
- Aç sözleşmeye bak, ‘Şezlongların üzerindeki yastıklar da oda fiyatına dahildir’ diye yazıyor mu? Yazmıyor... O zaman istediğim fiyata kiralarım!
Bülent (Ovacık) bana tatilde yaşadıklarını anlatırken, selamêt mi verir artık ne verir, Allah’ın işine karışmayalım, bu Musta’beyi hatırladım.
Biri Ölüdeniz tarafındaki Ovacık Köyü’nde bir otelde, diğeri Dalyan’da bir pansiyonda şahit olduğu, iki (SADECE TÜRK İŞLETMECİLERİN AKLINA GELEBİLECEK) klima oyununu anlattı Bülent...
Muh-te-şem!
Dalyan’da kaldıkları pansiyon klimalıymış. ‘Benim uykum ağırdır’ diyor Bülent, ‘ama eşim en küçük bir sese uyanır...’ Gece saat 1’i geçerek klima ‘tık’ edip susunca, eşi uyanmış. Uzaktan kumandayla becelleşip, yeniden açmışlar klimayı.
‘Ertesi gece, yine 1.30 civarında kliman kendiliğinden (!) kapanınca, bu sefer kıllandım abi...’ diyor Bülent.
Uzatmayayım, biraz araştırınca anlaşılmış ki... gece bekçisi herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra, çaktırmadan şalteri kapayıp açıyormuş. Bütün odalardaki klimalar susuyor, eğer müşteri uyanıp da yeniden açmazsa, elektrikten tasarruf ediyorlar !!!
Muhteşem bir fikir, değil mi?
Durun, çünkü daha iyisi de var...
Dalyan’daki pansiyon, tasarruf etmekle yetinmemiş, klimadan para kazanmanın da yolunu bulmuş: ODALARDAKİ KLİMA ‘ekstra’ İMİŞ yani ‘OPSİYON’...
Klimayı açmak istiyorsan, parasını ödeyeceksin.
Bülent itiraz edecek olmuş, ‘Ben böyle bir uygulama ne duydum, ne gördüm’ diye, hemen ağlamaya başlamışlar, ‘Abi biz bu ekstralardan kazanıyoruz...’
Bülent ‘Odayı tutarken bana klima ekstra diye söylemediniz ama’ diye üstelememiş.
Sorsaydı, herhalde Musta’bey gibi ‘Sen sormadın ki...’ diyeceklerdi.