Klasik oto rallisinde frene basmayı sevmeyen kadın pilot

Güncelleme Tarihi:

Klasik oto rallisinde frene basmayı sevmeyen kadın pilot
Oluşturulma Tarihi: Kasım 17, 2004 00:006dk okuma

29 Ekim'de başlayan ve üç gün süren geleneksel Klasik Otomobil Rallisi'ne Hollanda'dan ithal sıkı bir pilotla katıldım. Lisa tanıdığım en hızlı kadın. Klasik otomobillerin tepesinde Bolu ve Abant dolaylarında geçen bir yarışın öyküsü...KLASİK Otomobil Kulübü'nün her yıl düzenlediği 29 Ekim Cumhuriyet Rallisi bu kez Bolu ve Abant bölgesine nostaljik bir yolculuk yaşattı. Güzel ve özel tam 37 klasik otomobil, dağ yollarında hem birbirleriyle mücadele etti hem de zamana meydan okuyarak varoluş sınavını verdi. Pek çoğu da yarışı sorunsuz tamamlayabildi. Çünkü klasik otomobil sahipleri araçlarını sadece bu yarış için hazırlamıyorlar. Hemen hemen hepsi dört tekerlekli yaşlı güzellere tutkun. Motorundan yürüyen aksamına kadar üzerlerine titriyorlar. Biliyor musunuz? Dikkatimi çekti, üç gün süren yarış boyunca her sabah otomobilini kendi elleriyle yıkayıp temizleyenlerin sayısı hiç de az değildi. Yaa evet ben nerden mi biliyorum. Oradaydım. Hem de bir yarışçı olarak. Hem de ‘‘Uçan Hollandalı’’ adını yakıştırdığım yurtdışından gelen bir konukla. Lisa Lankes, Alman asıllı bir Hollanda vatandaşı. Yaş konusuna girmiyorum hiç konuşmadık ama bolca ralli ve otomobil sohbeti yaptık. Ülkesinde catering işiyle uğraşıyor ve arta kalan zamanlarındaysa klasik otomobil rallilerine katılıyor. Bir keresinde Paris-Pekin Rallisi'ne bile katılmış. Oldukça iddialı, birincilikleri olan ve hızlı bir kadın. Kendi yarıştığı otomobili Austin Healley, tam bir ralli otomobili olarak hazırlanmış. Rollcage, yangın söndürücü, beş noktadan emniyet kemeri... Kask bile takıyorlarmış. Tabii Avrupa'daki klasik otomobil rallileri bizimkinden biraz farklı. Etabı trafiğe kapatıp gazlıyorlar.Tam da ‘‘klasik otomobil rallisine katılıyorum etrafı seyreder, doğanın ve güzel otomobillerin tadını çıkarırım derken bingooo. Bendeki şansa bak ki Avrupa'nın en bıçkın ve gözü kara kadın pilotuna çattım. Klasik otomobilin ne sürati olur ki demeyin? Oluyormuş. Yarış ayakkabılarını gördüğüm zaman anlamalıydım. Ya da kemerleri bizzat kontrol ettiği zaman. Ya da ‘‘ne gerek var kemerleri sıkmaya nasıl olsa yavaş yavaş gidicez’’ dediğimde yüzüme garip bir ifadeyle bakıp ‘‘no’’ dediğinde. 1967 model kırmızı bir Triumph TR4 ile de sert karakterli keskin virajları lastik cayırtıları içinde yanlayarak dönmek mümkün oluyormuş. Şu günlerde hala kasılan sağ kolumu ve omzumu açmak için egzersiz yapmaya devam ediyorum. ‘‘Lisa biraz yavaş gitsek, burası Türkiye, traktör fırlar, inekler çıkar, mıcır falan...’’ ‘‘Güven bana Didem’’, ‘‘Eeee sana güveniyorum ama işte otomobil biraz klasik ya hani o güven vermiyor’’, ‘‘Arabayı hissedişime güven o zaman’’, ‘...!’’ Bunları söylerken ayağını gazdan bir an bile çekmedi. ‘‘Kaç yarışa girdin?’’ ‘‘Geçen yıl saymayı bıraktım.’’ ‘‘Yahu sen neden gerçek rallilere katılmıyorsun?’’ ‘‘Çünkü otomobilim klasik sınıfta.’’ Yani kendine ait genç bir yarış otomobili olsa kesin şampiyon. Eminim Türkiye'de yarışan pek çok erkek pilotu geçebilir. Kadınların zaten içinden geçer. Mekanik bilgisi var, otomobili hissediyor ve çizgisi doğru. Bir de üzerine hızlı mı? Valla evet. Ben Ercan Kazaz, Volkan Işık yerinde olsam Lisa'yı Türkiye'ye davet eder, takım pilotu yapardım. En azından kadınlar şampiyonluğu garanti olurdu. Boşuna yenileriyle uğraşmak yerine hazır yetişmiş, frene basmayı sevmeyen ve akıllı bir kadın pilot. Üstelik yabancı olması büyük avantaj. Zeynep Merkit'le şöyle esaslı bir çekişirlerdi.ŞANS MI ŞANSSIZLIK MI?Cuma sabahı Suadiye Oteli'nin önünden verilen startı müteakip ilk durak Sapanca'ydı. Mevsimin şaşırıp Haziran normallerinde seyretmesi ise tüm yarışmacılar için büyük bir şanstı. Hemen hemen herkes cici otomobillerinin üzerine açıp keyif çatarak yarışmaya devam etti. Biz üstümüzü açmadık. Tabii ki teklif ettim. Ama reddedildim. Güneş benim içerde çalışmamı engellermiş. Co-pilotuz ya, dikkatim dağılırmış, görüşüm azalarmış. Ya bana ne! Sanki Paris-Dakar'dayız. Gören, duyan geçtiğimiz bölgelerin üç boyutlu haritasını çıkartıyorum zanneder. Anladım ki benim pilot ciddi. E peki o zaman yarışalım usulünce. İlk günü genel klasman sekizincisi olarak bitirdik. Lisa çok memnun değil ama espri anlayışı fazlasıyla gelişmiş olduğu için co-pilotunun avareliğine anlayış gösterip gülümsüyor. Hırslı olduğunu kabul ediyor ama bir yandan da eğleniyor. Hiç tanımadığı bir ortama, daha önce hiç direksiyonuna oturmadığı bir otomobili kullanmak ve yine kim olduğunu bilmediği bir co-pilot ile yarışmaya gelmiş kalkıp ülkesinden. Medeni cesaretine hayran oldum. Ben asla yapmazdım. Bu kadar otomobil tutkusuyla dolu bir başka adına daha rastlamadımİlk günün ardından akşam otele vardığımızda otoparkın genel görüntüsü şöyleydi. Üzerlerine kapı numaraları yapıştırılmış onlarca klasik otomobil yanyana dizilmiş ağır geçen günü uykuyla yolculuyor; adeta ertesi gün için güç topluyor. Jaguar, Porsche, Mercedes, BMW, Ford, Alfa Romeo... Markalar günümüze ait ama modeller o kadar tarihi ki onlara dokunup, okşamak istiyorum. ‘Sevin bizi’ diye fısıldıyorlar sanki. Kendi kendime saçmalamayı bırakmam gerektiğini telkin edip otelin civarında dolanan minik bir kediyi seviyorum. Cumartesi sabahına erken uyanılıyor. Herkes aracının başında. Tabii Lisa da. Ben mi? Kahvaltı ediyorum hala. Daha starta 15 dakika var. Sabah etapları harika geçiyor. Süratlerin düşük olmasından dolayı sabit hız testlerinde Lisa esniyor, bense rahat bir soluk alıyorum. Anlayacağınız daracık, virajlı ve uçurumla biten dağ yollarında gazlamaktansa kronometreyle boğuşup şaşı olmaya razıyım. Tanrı beni seviyor. Öğleden sonra Lisa, otomobilde bir sorun olduğunu söylüyor. Tam gaz giderken yavaşlamak zorunda kalıyoruz. Ve sonunda durmak! Servis ekibi geliyor, bizim TR4‘ün sorununa çare arıyor. Lisa duruma hakim, olayı çözmüş bile. Servis ekibine uygulamak kalıyor. Lisa da kolları sıvıyor yardım için. Başlıyorlar benzin pompası sonra da benzin deposuyla güreşe. Otomobilleri sevdiğimi düşünürdüm ama benim aşkım solda sıfır. Bu kadar otomobil tutkusuyla dolu bir başka kadına daha rastlamadım. Tabii çevrede bulunan elma ve ayva ağaçlarını da gözden kaçırmadım. Lisa mekaniklerle aracı tamir ederken ağaçlardaki meyveler bizim otomobile transfer olmuştu çoktan.Arıza giderildi. Ama o gece kaçıncı durumda olduğumuza bakmadım çünkü tüm günü hatta yarışın tamamını kaybettiğimizden emindim. Fakat Lisa'nın üstün performansı ve kanı çekildiği için dilini yutan co-pilotu bu kez de farklı bir rekora imza attı. Tamirat nedeniyle iki saat yitirmiş ve sabit hız testlerini kaçırmış olmamıza rağmen, zaman kontrol noktasına, kendi ideal zamanımızdan sadece 15 dakika gecikmeye girdik. Yoldaki süratimizi siz hesaplayın. Seben'de best time yaptığımıza bahse girerim. Zavalı omurlarım da! İskeletim dile gelse kesin küfür ederdi. Ama gerçek şu ki Lisa ile birlikte gerçek bir ralliye girmek ilginç olabilirdi.Yarışın son günü derece ile ilgili tüm umutlarımız sönmüş olduğundan Triumph'un üstünü nihayet açtık. Ve Lisa'nın deyimiyle eğlenmeye devam ettik. Yarışın sonu pazar akşamı başladığı nokta olan Suadiye Oteli'nin önündeydi. Ödül töreniyse klasik otomobil rallilerinin ruhuna uygun dostluk ortamında geçti. Normal rallilerdekinin aksine yüzler gülümsüyordu. Öncelikle tüm yarışmacılara katılımlarından ötürü, hakemlere de çabalarından ötürü minik birer kupa verildi. Kategori ödülleri ve Klasik Otomobil Kulübü'nün kendine özgü ödüllerinin yanı sıra (Handicap kupası, her şeye rağmen kupası, en temiz otomobil kupası...) genel klasman ödüllerinin dağıtımıyla gece sona erdi. Böylece herkes en az bir kupa almış, yarışmış ve keyifli bir hafta sonu geçirmişti. Burada işin özü ego değil sadece otomobil sevgisi. Biz mi? Tabii ki biz de kupa aldık. Evde iki tane kupam var; birinde ‘‘her şeye rağmen’’ yazıyor, diğerinde ise en ‘‘iyi yabancı ekip üçüncüsü’’. Bu da zaten 29 Ekim'de hafta sonumu nasıl geçirdiğimi en iyi şekilde özetliyor. Bu arada unutmadan! Bana yarış boyunca umutsuz ve acıyan gözlerle bakan diğer yarışmacılara da verdikleri manevi destek için teşekkürü borç biliyorum! �
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!