Güncelleme Tarihi:
Oyunculuğa başlama sürecini hiç bilmiyoruz. Nasıl karar verdin?
- Aslında klasik bir başlangıç. ınsanın ailesinde çok fazla sanatla ilgilenen olunca, biraz aynı yöne gidiyorsun. Aslında sinema-televizyon da yazmıştım ama ÖSS ile olmayınca konservatuvarı denedim. Mustafa Alabora’yla imtihana çalıştık ve sonunda okula girdim. Biraz çekingendim başta. Utangaç bir yapım vardı. Aslında bu işe başlarken içe kapanık olmak iyi bir şey. ıçinde bir şeyleri biriktirenler, sonra daha iyi oyuncu oluyor. Zamanla, yapılan çalışmalarla, bu duygularını kullanmayı öğreniyorsun ve içinde biriktirdiklerin, karakter yaratırken avantaja dönüşüyor.
Sınav zamanı, sinema-televizyonu da seçeneklerin arasına almışsın. şu anda yönetmenlik ya da başka bir projen var mı?
- Sinemada yönetmenlik yapmak gibi bir niyetim yok. Çok büyük bir sektör. Büyük paralarla yapılan bir iş. O yüzden istediğin şeyi yapma şansı bulamıyorsun. Tiyatroda daha önce yönetmenliği denemiştim. Biraz daha üstüne gitmek istiyorum.
Hem oyuculuk yapıyorsun hem de Mimar Sinan’da ders veriyorsun.
- Ben hocalık yapmanın oyunculuğa da faydası olduğunu düşünüyorum. Çünkü okulda anlatırken kendi bilgilerini tazeliyorsun.
BİRİNİ AŞAĞILAMAK MARİFET SAYILIYOR
21 yaşından sonra konservatuvara giremiyorsunuz. Ben bunun yanlış bir karar olduğunu düşünüyorum. Bu konuda ne düşünüyorsun?
- 17 yaşındaki çocuk Shakespeare’i, Çehov’u anlayamayabiliyor, bu çok doğal bir şey. Hele bir de okumuyorsan, algılamak çok daha zor oluyor. Tabii şimdi bir de dizi furyası var. Dizide oynamak için bunları okumaya gerek yok. Konservatuvara giren öğrenciler de bunun için giriyor artık. şöhret olmak istiyorlar. Tiyatroda başarı sağlamak için okumak gerekiyor. Çünkü tiyatro aynı zamanda bir edebiyat.
Peki, sen oyunculuğa ilk başladığın dönemde dizi sektörü ne durumdaydı?
- O zaman daha kaliteli işler yapılıyordu. Dizi yapmanın amacı bu kadar ticari değildi. Popüler kültür imajı yoktu. ışler daha samimiydi, insanlar daha çok keyif alıyordu. Ama bu reyting denilen olay alt kültürü bir anda üste fırlattı. Yani ortaya entrikayı çıkardı. Entrikayı başka türlü anlatırsan tabii ki entrika da çekici bir şey, ama bizim dizilerimizde entrika dediğin şey herkesin birbirinin arkasından dolap çevirmesi anlamına geliyor. Televizyonlarda reality show durumuyla bir anda insanlar, kendilerini hiç ulaşamayacakları yerlerde görmeye başladılar. Evinde oturan insanlar, artık seyirci olarak programa gidiyor ve televizyona çıkıyor. Azgın ve edepsiz bir şekilde kavgalar ediliyor ve bundan mutlu oluyorlar. Programlar daha da azgınlaştırıldı. Bazı yarışmaların yabancı formatlarına bakıyorum hiç bizimkilerdeki gibi edepsiz bir durum yok. Bizde aşağılamak bir marifet oldu, herkes birbirinin arkasından konuşuyor. Korkunç bir şey!
TÜRKİYE’DE BENDEN BAŞKA OYUNCU YOK MU
Senin ailen de sanat kökenli. Nasıl bir algı açtı senin hayatında bu durum?
- Babam opera sanatçısıydı. Hayatım klasik müzik dinlemekle, opera ve tiyatroya gitmekle geçti. Çocuk yaşta opera ve klasik müzik dinelemeye başladığında farklı anlıyorsun müziği. Daha sonra çok iyi bir caz dinleyicisi oldum. Eğer böyle müzikleri hiç dinlememiş olsaydım arabeski seviyor olacaktım belki de. Bir tiyatro projesinde arkadaşlarla tartışıyorduk, şöyle bir şey dedi biri: “Sen Derya Alabora’sın ben mi yapacağım? Sen yapacaksın tabii...” Ben öyle bakmıyorum hiç kendime. Derya Alabora olmamın nedeni onun dediği şeyin tam tersi halbuki. Bugüne kadar hep alternatif filmlerde oynamam, para kazanmak için bir işe girmemem bunun sebebi. Kafama göre yaşadığım için Derya Alabora’yım. Bilmem ne filminden trilyonlar alıp popülerliği seçtiğim Derya Alabora olmadım. Gerçekten kafama göre yaşıyorum.
Diğerlerinin arasında ayrı bir yere koyduğun projen var mı hiç?
- “Masumiyet”i ayrı bir yere her zaman koyarım. Çünkü hem oyuncu kadrosuyla hem senaryosuyla farklıydı. Kıskandığım bir film yok hiç. Çünkü hep oynamak istediğim şeyleri yakalamışım. En son gittiğim festivalde dört filmim birden oynuyordu ve festivaldekiler “Türkiye’de senden başka oyuncu yok mu?” diye sordu.
NE KADAR BOZMAYA ÇALIŞSALAR DA BOĞAZ’DAN HÂLÂ ENERJİ FIŞKIRIYOR
İstanbul senin için vazgeçilmez bir yer mi?
- Evet, benim için biraz öyle. Başka bir yerde yaşamak istemezdim. Çünkü bu kadar tatmin edici bir şehir yok. Boğaz’ın durumu büyüleyici. Ne kadar bozmaya çalışsalar da hâlâ bir yerlerden enerji fışkırıyor. İstanbul’u çok seviyorum. Dünya üzerinde çok özel bir yeri var bu şehrin. Hayatımı hiç başka bir yere gitmeden Boğaz’da geçirebilirim.
Bir dönem yakın bir arkadaşınla mekan işlettin. Nasıl bir deneyimdi senin için?
- Mekan işleteyim gibi bir durumum yoktu ama Ülkü Duru’yla birlikte Nisvan diye bir yer işlettik. Çok tatlı bir yerdi. Keyifli birkaç sene geçirdik orada, sonra Ülkü devam etti ama ben çekildim.