Güncelleme Tarihi:
Çocuklar için Notada Yazmayanlar fikri nasıl doğdu?
MEMET ALİ ALABORA: Çocuklar bu eğlenceli gösteride bebeklikten itibaren dinledikleri ninnilerden, çok sevdikleri ünlü çocuk şarkılarına kadar her şeyi buluyor, klasik müziğin aslında kendilerine uzak olmadığını keşfediyor. Biz yıllarca klasik müzik sayesinde çok eğlendik, bu eğlenceli projeyi Türkiye’nin pek çok yerinde yetişkinlerle paylaştık, şimdi de İş Sanat’ta çocuklarla buluşturuyoruz. “Klasik müzik deyince aklınıza ne geliyor?” sorusundan yola çıkan gösteride çocukları klasik müziğin büyülü dünyasını keşfe çıkarıyoruz. Çocuklar gösterinin bir parçası olan soru cevaplarla öğrenirken, aynı zamanda klasik müziğin güzel örneklerini dinliyorlar.
EMİR GAMSIZOĞLU: Çocuklara bildikleri melodileri dinletmek, bilmediklerinden keyif almalarını sağlamak ve müzikli hikâyeler anlatmak üzere müzisyen arkadaşlarımız ve konuklarımızla bu gösteriyi sunuyoruz.
Gösteri ne kadar süredir devam ediyor?
M.A.A.: Dört yıldır. İki yıldır her programda bir konuk alıyoruz. Her seferinde yeni bir konukla izleyicileri şaşırtmak istiyoruz. Pek çok sürpriz sanatçı konuk ettik. Son gösteride tanınmış müzisyen Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları’nı ağırladık.
E.G.: Bu programda en baştan beri İstanbul Trio var. İstanbul Trio, yaklaşık yedi-sekiz sene önce kurduğum klasik müzik piyano triosu. Sanatçılardan Deniz Toygur, Notada Yazmayanlar’ın çocukluktan beri takipçisiydi. Sonra büyüdü ve müthiş bir kemancı oldu. Şimdi bizim triomuzun kemancısı.
DEĞİŞİKLİK SOĞUK HAVA ESTİRDİ
Değişiklik yapıyor musunuz gösteride?
M.A.A.: Yapıyoruz ama bazen olumsuz tepkiler gelebiliyor. Mesela çizgi filmi değiştirdik geçen gösteride, çok büyük hayal kırıklığı oldu. Tekrar ilk çizgi filme döneceğiz. Tom ve Jerry’nin görüntüleri eşliğinde Listz’in İkinci Macar Rapsodisi, yani en ünlü Macar Rapsodisi’ni çalıyordu Emir. Hem o eserin zorluğunu gösteriyorduk hem de tanışıklık sağlıyorduk. Bu sefer yine çok güzel ve zor bir eser seçtik. Flight of the Bumblebee’yi (Arının Uçuşu) çaldı Emir ama onun çizgi film versiyonu hiç tutmadı. Normalde Listz’den sonra inanılmaz bir tepki geliyordu. Bunda resmen bir soğuk hava esti.
E.G.: “Beğenmediniz galiba” dedi Mehmet Ali. “Beğenmedik” dediler.
M.A.A.: Soruyoruz zaten, beğeniyor musunuz diye. Sıkıldınız mı, diyoruz. Mutlaka ve mutlaka programın ortasında da sıkılan 10-15 çocuk oluyor ve dürüstçe de söylüyorlar bunu. Aslında en çok veliler eğleniyor.
Yetişkinlerin tepkileri nasıl?
E.G.: Soru sorduğumuz zaman önce veliler atlayıp cevap veriyor. Yani, ben biliyorum, diye el kaldıranlar falan oluyor. Bir kere Mehmet Ali, sıkıldınız mı çocuklar, diye sordu. En arkadan bir veli, “Hayır hiç sıkılmadık” diye bağırdı. Aileler eve gittiği zaman kendi çocuklarıyla klasik müzik dinleyebilir hale geliyor. Klasik müziğin insanlara kattığı en önemli şey: Sen bir şey söylerken başkası ne söylüyor, onu dinleyebilmek. Batı toplumlarında klasik müzik hayatın içinde doğal olarak var ama bence Türk toplumuna çok lazım. Çünkü insanlara başkalarını dinlemeyi öğretiyor.
M.A.A.: Devamlı izleyicilerimiz sadece klasik müziği öğrenmiyor eğleniyorlar da. Buradaki temel mesele eğlenmek.
E.G.: Eğlenmek kelimesini kullandığınız zaman daha ucuzmuş gibi oluyor. Oyunun amacı haz vermek diyebiliriz.
BLOK FLÜTÜ BULANI İMHA ETMEK LAZIM
M.A.A.: Okullarda müzik eğitiminde kullanılan blok flüt çok kötü bir şey bence. Kısıtlı bir enstrüman.
E.G.: Plastik olması sorun. Blok flüt aslında tahta, barok, çok güzel bir enstrüman. Ama bizim kullandığımız plastik hali kötü. Onun eğitim için kullanılması saçma, kifayetsiz bir şey...
M.A.A.: Kim fikriymiş bunu kullanmak acaba? Nereden çıkmış? Onu bulalım ve bu insanı imha edelim...
E.G.: Bence birileri, ‘Blok flüt bizim milli sazımız kavala benziyor’ demiştir. Yedi deliği var. Ama o kadar kötü, zor ki... Eskiden mandolin vardı, vurduğunuzda ses çıkıyordu, insanlar şarkı söyleyebiliyordu ve müzik yeteneği çok daha rahat ortaya çıkıyordu.
M.A.A.: Bizde resim dersinde resim göstermez, müzik dersinde müzik dinletmezler. El becerisi, yetenekleri gelişsin çocuğun ama bu işlerin seçkin örneklerini de göstermek lazım. Zaten keyifli, eğlenceli bir sanat dersi yok. Müzik dinlenen, resimlere, heykellere bakılan, o esnada tarihte ne olduğunu da söylenen bir ders yok. Türkiye’de eğitim sisteminde her şey çoktan seçmeli, beş seçeneğe bağlı. Bütün sistem uyduruk bir sınava endeksli. Onun dışındaki her şey teferruat. Spor da, tiyatro da, resim de, müzik de... Çocuk birine ilgi duyarsa, ‘Aman evladım ne güzel ama önce testini çöz’ denir. Test çözdüğün bir sistemde zaten hiçbir şey olmaz.