Güncelleme Tarihi:
Mustafa Kandıralı ile sabah saat onda Unkapanı'ndaki plakçısında buluştuk. Gerçi son plağını 1986'da yapmış, ama olsun, yine de bir plakçısı var. Beni karşısında görünce sevinçle karışık bir şaşkınlık yaşadı. Oysa şaşıracak ne var. Sözleştiğimiz gibi buluşuyoruz işte. Kimbilir, belki de gelmeyeceğimi düşündü. Ben öyle söz verip de gitmemezlik etmem de, eğer gitmeseydim, herhalde Kandıralı klarnetini kafamda kırıverirdi. Çünkü oraya gelebilmek için, Tuzla'da kızı Kısmet Kandıralı ile birlikte oturduğu evinden, sabahın beşinde yollara düşmüş. Merak edenler için Mustafa Kandıralı izlenimleri ve Mustafa Kandıralı'nın hayatından kesitler aşağıdaki gibidir.
Romalı Perihan, Nesrin Topkapı, Mustafa Kandıralı... Onlar, sanki çok eskilere, mesela yüz, yüz elli sene öncesine ait isimler. Oysa hayatımızdan temelli çıkıp gitmedikleri gibi, pırıl pırıl parladıkları dönemlerinin üzerinden de yalnızca birkaç on yıl geçti.
Mustafa Kandıralı da, tıpkı Nesrin Topkapı gibi yılbaşı gecelerinin ve özel eğlencelerin en prestijli ismiydi. Topkapı'nın göbeğine Kandıralı'nın nefesi hazırlardı ekran başındaki tek kanal mahkumu izleyiciyi.
Kandıralı 80'den sonra piyasaya küstüm diyor. Neden küstüğü tam belli değil. Gerçi Fahrettin Aslan'a göre Kandıralı çalışmak istese ona her zaman iş var. Ama galiba Kandıralı artık klarnetini kendi isteği ile emekliye ayırmış. Artık onun hayatında programlar, konserler değil, her gün çıkılan yürüyüşler, on beş günde bir ailece dışarıda yenilen yemekler, arada bir Yunanistan'a yapılan kaçamak geziler var.
Yaşam biçimi değişse de bazı alışkanlıkları hiç değişmemiş. Mesela on günde bir ellerine manikür, ayaklarına pedikür yaptırmak. Her gün duş almak, on günde bir hamama gitmek. Ellerine manikür yaptırma alışkanlığının bir mantığı var. Yemekli yerlerde klarnet çalarken insanlara olan saygısından ellerini hep bakımlı tutmak istermiş. Pedikür de o günlerden kalan bir şıklık her halde.
İSTANBUL'A YAYA GELDİ
Mustafa Kandıralı, adından da anlaşılacağı gibi İzmit'in Kandıra kazasından. 1930 yılında doğdu. Beş erkek bir kız toplam altı kardeşlerdi. Kız kardeş hariç hepsi babaları Recep gibi müzisyen oldu.
Kandıralı ilkokul üçe kadar okudu, sonra gece okuluna gitti. Bu arada içinde kıpır kıpır eden bir şey onun Kandıra'dan gitmesi gerektiğini söyleyip duruyordu: ‘‘Ben bir şey olmak istiyordum, bir şeyler yapmak istiyordum. 13 yaşımda Kandıra'dan kaçtım. Yaya olarak İzmit'e geldim. Bir sene boyunca bir handa kaldım. Ama nasıl bir han. Bir tarafta atlar, eşekler yatıyor, öbür tarafta ben.’’
İzmit'te bir yıl sağda solda klarnet çaldıktan sonra, yine içinden gelen ‘‘git git, daha uzaklara git’’ sesini dinleyerek İstanbul'a gelir: ‘‘14 yaşında besmele çektim, bir sabah tren yolunu takip ederek yayan olarak İstanbul'a geldim. Bir kaç gün hiç durmadan yürüdüm. Bir gece Gebze'de kaldım. Kendi kendime ihtilal yaptım ben.’’
Kandıralı tren yolunu takip ettiği için doğal olarak Haydarpaşa'ya varır. Yoldan geçen bir vatandaşa, ‘‘burası İstanbul mu’’ diye sorar. O zaman Haydarpaşa İstanbul'dan sayılmıyor olsa gerek, adam İstanbul'a gitmesi için vapura binmesi gerektiğini söyler. Mustafa 14 yaşında Karaköy Meydanı'na böylece varır.
‘‘Sağıma soluma baktım. Sağa doğru bir gideyim dedim. Allah kalbime göre vermiş. Yürüdüm, yürüdüm... Müzisyenler kahvesi diye bir yere geldim. Üzeri de otel. İçeri girdim, çıkardım klarnetimi çalmaya başladım. Herkes bayıldı. Bende bir mahcubiyet var tabii. Kimsenin gözüne bakamıyorum.’’
Müzisyenler kahvesinin Rum sahibi, ‘‘Muştafa’’ diye çağırdığı Kandıralı'ya 20 kuruşa bir oda verir. Mustafa da, babası gelip onu bulana kadar sağda solda klarnet çalarak para kazanır.
Babası gelip onu bulur, ama bu arada o çoktan gözüne bir kız kestirmiş, onu Kandıra'ya kaçırma planları yapmıştır. Bir düğünde yine klarnet çalarken tanıştığı bu kız, 1986 yılında vefat eden eşi Fahrunisa Hanım'dır.
AKSİ ADAM!
1956 yılında radyo sanatçılığı, yine bu yıllarda yaptığı gazino programları, birbiri ardına çıkan 45'likler. Mustafa Kandıralı, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Zeki Müren gibi değerli sanatçılara sahnede eşlik etmiş. Onun için ‘‘aksi’’ diyorlar.
‘‘Şimdi güzel güzel konuşuyoruz. Ama yanımdaki kardeşim bile olsa, bana refakat edemiyorsa onu kabul edemem. Yanımdaki adam çalamıyorsa ne yapayım onu. Gazinoda kavga çıkarıp bıraktığım çok oldu. Hatta bir keresinde, ismi lazım değil, bir adamın kafasında klarneti kırdım. Ama onun sebebi başka. Adam bana hakaret etti. Ben de kafasında parçaladım klarneti.’’
Amerika'da ve Almanya'da cazın etnik dehası diye lanse edilen Mustafa Kandıralı, Türkiye'ye hizmet ettiğine inanıyor. Bu yüzden son devlet sanatçısı listesinde adının çıkmamasına üzülmüş. Önce bu duygularını anlattı. Sonra boşver yazma dedi. Sonra tekrar yaz dedi. En son neyi söylediğini hatırlayamadığım için bunu da yazmış olayım. Ne de olsa, ona yazma demek düşer, bize de yazmak.
Görüşme bitti. Kandıralı, serbest yolculuk kartıyla bir belediye otobüsüne bindi. Tuzla'ya doğru yola çıktı. Ama önce ‘‘taksiye ne para vereceksin, atla bir otobüse’’ diyerek beni de Beşiktaş otobüsüne bindirdi.