Güncelleme Tarihi:
"Kuçu Kuçu” oyununda adını Melda olarak değiştiren Meliha karakterini canlandırıyorsunuz. Meliha’nın, Özgü Namal’ın oynadığı Melis’e göre daha rahat bir hayatı var ama yine de onunla uğraşıp öç almaya çalışıyor. Neden intikam peşinde Meliha?
- Meliha, çocukken oynadıkları oyunlarda hep kaybeden, aşağıda kalan ve ezilen tarafmış ve bu konu hakkında çok düşünmüş. Melis, olayların üzerini kapatıp oluşturduğu savunmalarla hayatına devam ederken, Meliha’nın acısı içinde kalmış. Ama Meliha öbür tarafa geçmeyi de öğrenmiş. Yani asıl olayın kazanmak, kaybetmek, hükmetmek ya da hükmedilmekte değil, başka bir yerde olduğunun farkında Meliha. Derdi Melis’i ezmek ya da öç almak değil. Öyle bir süreci de var ama derdi o değil...
Derdi ne peki?
- “İkimiz de ezilmişiz. Birbirimiz üzerinden, oyunlarla bununla başa çıkmışız” diyor.
Melis’le Meliha aynı durumda mı sizce?
- İkisinin de farklı zaafları ve yaşam hikâyeleri var ki 9-10 yaşlarında çocuk olarak rolleri öyle paylaşmışlar. Ama 30’larındaki bu iki kadına baktığında; ikisi de özgür değil, bağımlı. Benim bu oyunun en çok sevdiğim yanı, sistem içinde ezik bırakılma, bir şeylere bağımlı bırakılma durumunu göstermesi.
Aslında ikisi de kocalarına bağımlılar değil mi?
- Evet, kocalarına endeksli bir hayat kurmuşlar... Bu hikâye iki erkek arasında da geçebilirdi. Fakat iki kadın arasındaki hikâyeleri daha az dinlediğimiz için bu oyun özel... Şunu anlatıyor: Önemli olan, sistemin öğrettiği oyunların bizi nasıl düşünmeye sevk ettiği. Hepimiz “Kim birinci, kim ikinci” diye yaşıyoruz. Çocukluk oyunları bile yarışmak üzerine...
Siz hayattaki bu rekabet ortamının dışında kalabildiniz mi?
- Hikâyen boyunca bir şeylerde başarılı olmaya, yer edinmeye çalışıyorsun. Herkes bir dönem yaptığı işte iyi olmak istiyor. Bir noktada olayın o değil de kendini memnun etmek olduğunu anlıyorsun. Yarışın değil, yaptığın şeyin zevkinin esas olması gerektiğini fark ediyorsun. Oyunculukta tabii ki her şey rekabet ama önemli olan yaptığın işi sevmen.
TAKINTILARLA YÜZLEŞMEK, YASINI TUTMAK, SONRA DA İLERLEMEK LAZIM
Meliha’yla Melis küçükken gerçekten arkadaş mıydı sizce, yoksa Meliha Melis’in oyuncağı mıydı?
- İki çocuk, hayatla o oyun üzerinden başa çıkmışlar. O kadar acı bir gerçek hayat varmış ki, bu çocuklar bu oyunu sevmişler. Düşünsenize, korkutucu gözüken oyun onlara eğlenceli gelmiş. Hepimizin çocukluğunda böyle oyunlar vardır. Ezilen taraf daha çok düşünür ya, Meliha da çok düşünmüş ve oyunu nasıl oynayacağını öğrenmiş. Şimdi de diyalog kurmak istiyor. Öğrendiği şeyi karşısındakine de anlatıp onunla yüzleşmeyi amaçlıyor. Aslında bu bir yüzleşme çağrısı. Biz de bir sürü şeyle yüzleşmiyoruz, yüzleşmedikçe de sorun çözülmüyor, bir ileri noktaya gidilmiyor. Hani bazı takıntılarımız olur, bir türlü geçmez ya, onlarla önce yüzleşmek, sonra yasını tutmak, sonra da ilerlemek lazım. Bu iki arkadaş da birbirleriyle konuşmalı ki, büyüsünler.
Sizin çocukken sıkça oynadığınız bir oyun var mıydı?
- Bizim zamanımızda “Star Wars” vardı, biz de taşlardan uzay gemisi yapardık. Ben sokakta çok oynardım. Anneme “Hadi kızım!” diye bağırırdı, ben de “Hadi-mem” diye ona bağırırdım. Biraz haşarı bir çocuktum...
İNSANA HUZUR VEREN TEK ŞEY SEVİLMEK
Meliha’nın en vurucu noktası nedir sizin açınızdan?
- Meliha da, Melis de bir kadın oyuncu için çok şanslı roller. Kızlar konuşamadıkları, yüzleşmedikleri için daha manipülatif insanlar oluyor. “Erkek rock grupları oluyor da kadın rock grupları neden olmuyor?” demişti bir gün birisi. Erkekler kavga ediyor ama kızlar açık açık kavga etmesini bile bilmiyorlar... Oyun oturdukça daha iyi oluyor. Biz bile her oyunda yeni şeyler keşfediyoruz.
Son 10 oyunda ne fark ettiniz ve neleri keşfettiniz?
- Ama bütün sırlarımızı size nasıl vereceğim ben şimdi? (Gülüyor) Kendi hayatımda da son dönemlerde böyle şeyleri düşünüyordum. Bu oyun mu beni buldu, ben mi bu oyunu buldum bilmiyorum ama birincil şeyin güç kavgası olmadığını düşünüp çevremdekilere böyle davranmaya çalışıyorum. Önce gerçek iletişimi yarışsız kurmaya çalışıyorum. Güç kavgasını hepimiz içinde yapıyoruz, bunlar değişmedi ama birincil şeyler bunlar değil. Kendimle ve çevremle barışmaya çalıştığım bir dönemdeyim. Bir-iki sene önceki fikirlerimin değiştiğini görüyorum, bu da bana iyi geliyor. İnsanlara huzur veren tek şey sevilmek, kim olursan ol.
“SEVİYORUM” DİYEMİYORUZ
Mutlu bir çocuk muydunuz?
- Evet. Annemle babam bana ve kardeşime çok düşkündü. Ama sevgiyi ifade etme yöntemlerini ben biraz geç buldum. Ben çok sevdiğim birine bunu “dan!” diye söyleyebiliyorum, meğer öyle denmemeliymiş. Sevgiyi ifade ederken, doğru üslupları bulmak lazımmış. Ben bunları geç keşfettim sanırım.
Birine “Seviyorum” demek ürkütücü geliyor sanki...
- Evet, bence de öyle. Bizim toplumda sevgiyi ifade etmek bile utanılacak bir şey gibi görünüyor. Melodramlarla büyümüşüz. Hani filmlerde baba çocuğunu çok sever ama söyleyemez ya da erkek kıza bir türlü açılamaz ya, bu bizlerde de var. Ben de hiç kolay “seni seviyorum” diyemem...
Peki “Seni seviyorum” dediğinizde sizden kaçan oldu mu?
- Oldu tabii canım, herkesin olmuştur...
KUÇU KUÇU NE ZAMAN NEREDE?
7 Şubat Perşembe Kozzy – Kozyatağı Alışveriş ve Kültür Merkezi
11 Şubat Pazartesi Trump Towers Tiyatro
15 Şubat Cuma İzmir – Sabancı Kültür Sarayı Hasan Tahsin Salonu
16 Şubat Cumartesi İzmir – Sabancı Kültür Sarayı Hasan Tahsin Salonu
23 Şubat Cumartesi CKM – Caddebostan Kültür Merkezi