İtiraf ediyorum ki, hoşuma da gidiyor.
Süper anne değilim, duruma hakim anne değilim, metropol annesi değilim, kariyer annesi değilim, bu listede sayılan annelerden olmayı da başaramadım.
Normal, takıntılı bir anneyim.
Bir tarafıyla biraz eski usul belki.
*
Demişlerdi ki: "Çocuğunuz doğar doğmaz, herkesten kıskanır, atmaca gibi üzeri atlarsınız..."
Doğruymuş.
Hastaneden dönünce, o zamanki dadımız Gülşen Hanım’ın, Alya’dan uzak durmasını, üst kata çıkmamasını, iznim olmadan ona dokunmamasını istedim.
İlk geceden itibaren sezaryen dikişlerime rağmen, çocuğumu kimseye koklatmadım.
*
Sonra da, içimde yükselen emzirme dalgasına kapıldım.
12 ay emzirdim.
Yetinmedim, emzirmekle ilgili
haberler, röportajlar yaptım.
Herkesi "Emzirin, emzirin!" diye teşvik etmeye çalıştım.
Ajan provokatörlük yaptım.
Bıraksalar, 24 ay emzirecektim.
Ben bir işi hobi niyetine yapanlardan değilim.
Ya hiç, ya sonuna kadar.
Her üç saatte bir...
Aylar geçiyor, mevsimler değişiyor, yapraklar düşüyor, yapraklar yeşilleniyor, insanların hayatında bir dolu değişiklik oluyor, ben hep aynı koltukta oturuyor, emziriyordum.
Tabii bazen o koltuktan kalkmak gerekiyordu.
O zaman pompa işini icat ettim.
Kızımı sütsüz bırakmadım.
Benim için doğal bir eylem olduğundan sokaklarda, parklarda, plajda, röportajda da utanmadan, kompleks yapmadan emzirdim.
Bir yıl sonra bu mavra bitince...
Kitaplarda yazılanlar bir kez daha doğrulandı:
"Emzirmeyi bırakmak zordur."
Zorlandım. Alya değil ben!
Boşluğa düştüm, bunalıma girdim, fonksiyonsuz kaldım, "Ben hayatta ne işe yararım?" diye kendimi sorgulamaya başladım.
Sonra kendime geldim.
*
Doğrudan bağımlılık kalmayınca, kızımın gecelerine el koymaya başladım.
"Kızımı ben uyuturum, başkası uyutamaz!"
Hálá devam ediyor. Başkası yaptığında kıskanıyorum. Yapamazsam, kızıma karşı görevlerimi ihmal ediyormuşum duygusuna kapılıyorum, suçluluk duyuyorum.
Tabii gizli gizli, en çok bana bağlı olsun, bana minnet duysun da istiyorumdur. Her akşam ağladığında "Anne!" desin.
Necla dediği zaman da, bunalıma giriyorum.
Kimileri bu akşam uyutma merakımı da eleştiriyor: "Ne yani sadece çocuğu yedirerek ve uyutarak mı anne olunuyor?"
Ben de "Onu da başkaları yapacaksa, onu niye doğurdum ki!" triplerine giriyorum.
*
Arada bir anaokulu denememiz oldu, üzerinize afiyet çuvalladık.
Erken- merken diye aradan sıyırmaya çalışıyorum ama işin gerçeği, ben galiba biraz yapıştım kızıma, işte bu noktada gelgitler yaşıyorum.
Bir an geliyor, "Kızım, bana bu kadar bağlı olmamalı. Göbek bağını kopartmalı" diye düşünüyorum, sonra da "Niye kopartacakmışız ki, gün gelecek zaten kopacak o bağ. Ne lüzumu var şimdiden zorlamaya?" diyorum.
Bir öyle, bir böyle... Gel- gitler içinde... Yaşayıp gidiyorum.
*
Disiplin konusunda da sorunlarımız oluyor. Yumuşak ve biraz gevşek anneyim. Yeteri kadar kızamıyorum. Sert değilim. Ağzımdan kararlı ve istikrarlı bir hayır çıkmadığı için, Alya benim "hayır"ımı çok takmıyor.
Derseniz ki, bu iyi bir şey mi?
Hayır değil.
Ne yani, sen iyi bir anne misin?
Bilmiyorum. Olmayabilirim.
Öyleyim ya da böyleyim diye bir iddiam yok.
Ben sadece kızıyla birlikte büyüyen bir anneyim...
Fotoğraf: Şengül PALLI