Güncelleme Tarihi:
ZEKİ ZEYNEP ALASYA FOTOĞRAFLARI
Yıllardır attığımız pek çok kahkahada payı olan usta aktör Zeki Alasya’nın kızı Zeynep Alasya, romantizm yüklü bir albümle müzikteki varlığını ispata hazırlanıyor. En büyük desteği ise yine en gerçekçi eleştirileri aldığı babasından görüyor. Zeki Alasya, kızının şarkılarını dinlerken ağladığını saklamıyor. Konu açılınca gülüp, “Şarkılar bunu gerektiriyor” diyor ve ekliyor: “Kızının belli bir başarıyı yakalaması bir baba için gurur kaynağıdır. Bu bile gözlerin sulanmasına yeter de artar bile. Bir de ben ağlamayı becerebilen bir erkeğim. Biliyorsunuz Türk erkeği ağlamaz ya…”
AGD Production&REC Music Production işbirliği ile ilk albümünün hazırlıklarını sürdüren Zeynep Alasya ile Levent’teki şirket binasında konuştuk. Yanımızda Zeynep Alasya’nın babası Zeki Alasya da vardı. Sohbetimizin konusu biraz müzik, biraz baba kız ilişkileri, biraz geleceğe yönelik projeler oldu.
Önce albüm hayırlı, uğurlu olsun diyelim.
Zeynep Alasya ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Zeynep Alasya: Daha mücadele sona ermiş değil.
Dörtte üçü bitti albümün ama dörtte birlik bölümü halen bitmedi. Allah izin verirse o da bitecek.
Albüm ne zaman piyasaya çıkacak?
Zeynep Alasya: İlkbahar aylarını düşünüyoruz. Çok duygusal şarkılarım var. O yüzden bahar olsun dedim.
Bize albümle ilgili bilgiler verebilir misiniz?
Zeynep Alasya: Türü nostaljik pop diyebilirim. Akustik soundlu bir albüm yaptık. Hâlâ eski albümler dinlenip keyif alınıyorsa, benim albümüm de öyle olsun istedim. Benim sesim disko tarzı müziğe gitmiyor. Ruhum da gitmiyor o şarkılara. Daha duyguya yönelik, eski Sezen Aksu, eski Nilüfer tarzını seviyorum. Duyguların ön planda olduğu bir albüm olacak benimkisi. Baharda çıkacağı için dilerim benim albümümdeki şarkılarımla beraber insanlar aşık olurlar. Belki adını da ‘Eros’ koyabilirim. Şu an aklıma geldi.
Zeki Alasya bu albümle ilgili neler söylemek ister?
Zeki Alasya: Edebiyatta romanın, müzikte de albümün çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan bir şeyler yapmak, mücadele etmek. Bana göre en önemlisi şarkı söylemek. Sezen’in, Nilüfer’in, Kayahan’ın şarkıları gibi olur inşallah onun da şarkıları. Mesela, Barış’ın şarkıları aynı lezzetle dinleniyor, bugün Barış Manço öldü diyebilir misiniz? Tanju Okan’ın şarkıları keza aynı, Tanju için öldü diyebilir misiniz? Zeynep dilerim kalıcı şarkıları söyler, onlara benzer. Ben albümü değil şarkıları önemsiyorum. Ama heyecanla da bekliyorum.
Zeynep Alasya: Eğer Barış Manço’nun Tanju Okan’ın kayıtlı bir şarkısı olmasaydı, günümüzde herkes dinleme fırsatı bulamayacaktı. Kayıtlı olması, albümlerinin olması çok önemli.
Zeynep Hanım haklı, belki de albümle şarkıcılığı tescillenmiş oluyor.
Zeki Alasya: Aynen öyle. Ben tiyatro yaparken, oyuncu olmanın ötesinde tiyatronun sahibiydim aynı zamanda. Yazarlarımıza çağrı yapardım, “Gelin oyun yazın bize” diye. Çok da iyi para verirdim. O zaman yazarların romanlarından ne kazandıklarını da iyi bilirdim.
O paradan çok fazla verirdim ben. Ama onlar buna rağmen hep roman peşindeydi. O zamanlar her önüne gelen şimdiki gibi roman yazmıyordu tabii. Herkesin haddini bildiği dönemlerdi o dönemler.
Dinlediğiniz şarkılar var mı Zeki Bey?
Zeki Alasya: Hepsini dinledim.
Nasıl buldunuz?
Zeki Alasya: Bana göre çok duygusal bir albüm.
Ben albümde çeşitlemelerden yanayım. Elbette duygusal parçalar da olmalı ama hareketli parçalara da yer verilmeli.
Zeynep Alasya: Hareketli şarkılarımız da var, olmaz olur mu! 20 şarkımız var. Zaten bunların 20’sini birden albüme almayacağız. Babam 20’sini birden dinlediği için sanıyor ki hepsi duygusal şarkılardan oluşacak. Bu 20’nin içinden birçoğu ikinci albüme kalacak zaten.
Zeki Alasya: Ben aceleye gelen albümleri sevemiyorum. Aceleyle yapılıp 10 taneden bir tanesi tutsun yeter mantığı da bana hoş gelmiyor. Zeynep çok çalıştı, hâlâ da çalışıyor, işi çok ciddiye aldı, titizleniyor, üzerine titriyor adeta. Dilerim Zeynep’in ilk albümü olduğu için çok iyi bir çıkış yakalar, yıllar sonra bile hatırlanır. İlk albümün özelliği budur. Dolayısıyla Zeynep’i en acımasız eleştiren kişi de hep ben oluyorum.
Zeynep Alasya: Kendimi geliştirmem için babamın eleştirileri çok önemli.
Zeki Bey duayen bir sanatçı, Türkiye’nin gözbebeği bir sanatçı… Dolayısıyla onun görüşleri de elbette çok önemli.
Zeynep Alasya: Duayen bir sanatçı ama benim kulvarımda değil. Buna rağmen ilgilenmesi, eleştirilerde bulunması beni çok daha fazla mutlu ediyor. Babam eğer şarkıcı olsaydı, bu kadar objektif olamazdı. Şimdi o, hem sanatsal açıdan bakıyor, hem kulak yönünden bakıyor, hem insanlar ne der diye bakıyor… Aynı meslekte olsaydık, böyle olamazdı. Kaldı ki, babamın da sesi yabana atılır cinsten değildir, duyguludur.
Zeynep Alasya için yıllardır mücadele ettiği müzik dünyasındaki macera 5-11 yaşlarında piyano ile başladı, doğru mu?
Zeynep Alasya: Evet, doğru. Ondan sonra Anadolu liseleri sınavlarına hazırlık dönemi başladı, o zamanlar bu olay çok önemliydi. Hepsini bir arada yürütmem mümkün değildi. Ben de dershane ve okul arasında mekik dokudum, müziği erteledim.
Zeki Bey sizin teşvikleriniz oldu mu hiç? Kızım oyuncu ol, şarkıcı ol, mühendis ol gibi.
Zeki Alasya: Ben bir öğretmen çocuğuyum. Geçinmenin dışında lükse ayıracak parası yoktu babamın. O yüzden de çok istememe rağmen bir enstrüman sahibi olamadım. Birisi keman hediye etmiş babama. Bana getirdi kemanı. Ders almak istedim. Dediler ki, “Bu keman büyükler için, çocuk çalamaz...” Hevesim kursağımda kaldı.
Bu nedenle annesi Zeynep’e hamile kaldığını söylediği gün gidip bu piyanoyu satın aldım.
(Piyano salonun bir köşesinde duruyor. Zeynep Alasya gidip piyanonun başına oturuyor. Zeki Alasya da yanına gidiyor. Yıllara öncesine uzanan müzikli bir nostalji yaşanıyor…)
Sene 1976, öyle mi?
Zeynep Alasya: Evet, 1976…
Zeki Alasya: Kızımın bir enstrüman çalmasını gerçekten de çok istedim. Bizim kültürümüzde enstrümanın önemi büyüktür. Osmanlıdan başlayarak bu hep böyledir. Bir zamanların İstanbul’unda her evde mutlaka bir kişi ud ya da tambur çalardı. Teyzemiz ya da anneannemiz. Ben de kızım piyano çalsın istedim. Hülya Saydam hanımefendiden dersler aldı. Hiç unutmuyorum, Zeynep, Anadolu liseleri imtihanlarına hazırlanırken kadıncağız telefon etti bana, “Yazık” dedi, “Bırakın milli eğitim okullarında okusun”. Biliyorsunuz milli eğitim okulları yarım gündür. Yarım gün de piyano çalışsın diye düşündü. “Hayatımda gördüğüm piyanoya uygun en iyi eller” dedi. Ama eğitimi daha önemliydi.
Zeynep Alasya’nın çocukluk yıllarında piyano çalmasının dışında müzikle ilgili olduğunu gösteren başka davranışları olmuş muydu?
Zeki Alasya: Elbette. Zeynep beş ya da altı yaşındaydı. Gazinoya gitmiştik. O akşam Zeki Çetin’i dinlemiştik. Zeki de elinde mikrofon masamıza geldi, annesinin (Oya Alasya) sesi güzeldir, mikrofonu ona uzattı. Annesi söyledi, sonra bana uzattı ve ben bir iki mısra söyledim, sonra bu kez Zeynep’e de uzattı mikrofonu ve Zeynep başladı söylemeye. Zeki Çetin şaşırdı, gazinodakiler şaşırdı. Ciddi ciddi Türk müziği söyledi. Müthiş bir alkış patladı. Zeki bir şarkı söyledi, ardından mikrofonu Zeynep’e verdi. O da resmen program yaptı. Gazinonun sahibi buna kocaman bir çelenk yaptırdı. Mutlaka şarkıcı olacak bu kız diye geçirmiştim içimden.
Sonraki yıllarda neler oldu?
Zeki Alasya: Zeynep büyüdü, müziğe olan tutkusu değişmedi. Sonra bir gün bana telefon ettiler , “Zeki Bey, kızınız bizim kulübümüzde haftada iki kez sahneye çıkabilir mi?” dediler. “Hayır” dedim. Çünkü o zaman sahneye çıkmaya başlasaydı, tahsili yarım kalacaktı.
Zeynep Hanım, tahsiliniz yarım kalır mıydı, siz ne dersiniz?
Zeynep Alasya: Doğrusu ikisini bir arada yürütmem çok zor olurdu. Babam bana, “Kesinlikle okuman gerek” demedi, ama müziği de yasaklamadı. Bana, “Eğitim çok önemli, önce eğitim” dedi.