Laila’nın yanı başına Reina’yı açtı. İki isim arasındaki kafiye yüzünden ilk günlerde herkes Reina’nın Laila’yı taklit ettiğini düşündü. Oysaki Reina, Mehmet Koçarslan’ın en küçük kızının adıydı. Mehmet Koçarslan 12 yıllık evli. Karısı Müge Hanım üç kızıyla birlikte Los Angeles’ta yaşıyor. Çift 6 ay birlikte, 6 ay ayrı! Çiftin, Hollywood filmlerini aratmayacak bir evlilik hikayeleri var. Sabahın beşinde Amerika’ya kalkan uçaklar, havaalanındaki anonslar, dinlenen telefonlar... Koçarslan çifti özel yaşamlarını Kelebek’le paylaştılar.
Altı ay birlikte, altı ay ayrı yaşama durumu için ideal evliliğin formülü derler. Doğru mu?
MÜGE: Çok mutluyuz. Şahane! Daha az tartışıyoruz. Çok özlüyoruz. Her gün telefonda konuşuyoruz. Halimizden memnunuz. Herkese tavsiye ederiz.
MEHMET: Klasik anlamda aile hayatı yaşayamıyorum. Her daim bekar gibiyim. Evlenmeden önce uzun süre tek yaşadığım için zorluk çekmiyorum.
- Kaç yıldır evlisiniz?
MEHMET: 12 sene oldu.
- Nasıl tanıştınız?
MEHMET: Ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla bir yemekte tanıştık. O zamanlar Reina falan yok tabii. Ben madenciydim, kömür üretiyordum.
MÜGE: Ben de İngiltere’den yeni dönmüştüm. Orada hosteslik yapıyordum.
- Evlenmeye nasıl karar verdiniz?
MEHMET: Bir buçuk sene flört ettik. Bir gün tatsız bir olay oldu, tartıştık. Günlerden Cumartesiydi. Telefon açtım ‘Yarın sabah bana kahvaltıya gel, konuşalım’ dedim. Gelirken gazeteleri almasını istedim. Sabah oldu, ben evde bekliyorum. Hanımefendi New York’a uçmuş.
MÜGE: Sabah beşte uçağım vardı, söylemedim.
MEHMET: Sonra kayıp. Aylarca izini bulamadım. Kaçacağını hissetmiştim ama...
- Peki neden Avrupa’da bir yerlere değil de Amerika’ya gittiniz. Uzağa kaçmak için mi?
MÜGE: Arkadaşlarım orada yaşıyordu. ABD vizem de vardı. Birkaç ay hiç görüşmedik.
MEHMET: Görüşmedik değil, görüşemedik.
MÜGE: Bulamadı beni.
MEHMET: İki ay sonra bir yerden bir yere giderken havaalanında buldum.
- Nasıl?
MEHMET: Müge’nin arkadaşlarından birinin evini biliyordum. O eve bir kız arkadaşımı gönderdim. Evde bir tek Müge’nin arkadaşının anneannesi varmış. Onunla sohbet etmiş. Kadın ‘Müge şu anda Houston’a gidiyor. Havaalanında olmalı’ demiş. Ben hemen Türkiye’den havaalanını aradım. Anons ettirdim. Yarım saat telefonda bekledim, geldi.
MÜGE: İsmimin anons edildiğini duyunca nasıl korktum anlatamam. Biri öldü sandım. Annem bile hangi uçakla gittiğimi bilmiyordu.
- Bu telefon sizi barıştırdı mı?
MÜGE: Hayır. Asla ikna olmadım. İzimi yine kaybettirdim.
MEHMET: Hem de ne kaybettirmek. Arkadaşlarına soruyorum, herkes Kanada’da diyor. Nerede olduğunu bir tek annesi biliyor. Ben de suç işlemeye karar verdim. Zaman aşımına uğradığı için söyleyebilirim. Annesinin telefonlarını dinlettirdim. Arayan telefon numarasını buldum. Numaradan da adresi. Meğer New York’ta oturuyormuş. Atladım uçağa, gittim.
- Çok mu suçluydunuz, çok mu aşık?
MEHMET: Çok suçluydum. Ama çok da aşıktım. Yoksa niye gideceğim oralara.
- Kapıyı açtığınızda Mehmet Bey’i karşınızda mı buldunuz?
MÜGE: Hayır, eve geldiğimde kapının önünde beni beklerken buldum.
MEHMET: Öğleden önce adresi buldum. Meğer restoranda garson olarak çalışıyormuş. Akşama kadar bekledim.
MÜGE: Anahtarlarımı çıkardım, kapıyı açarken yanıma geldi. Panikle avazım çıktığı kadar ‘Giiit, giiit, giiit’ diye bağırmaya başladım. Çok sinirlendim. ‘Konuşalım’ dedi.
- Müge Hanım neden bu kadar tepkiliydiniz?
MÜGE: Aşk eziyete dönüşmüştü. Çok çok çok çok kötü kavga etmiştik.
MEHMET: İşin enteresanı bir gün sonra gelmiş olsaydım o evde bulamayacakmışım. Başka bir yere taşınıyormuş.
MÜGE: Sen yine bulurdun.
- Nasıl ikna oldunuz?
MÜGE: Evlenme teklif etti. Arkadaşlarım, ‘Seni bu kadar sevecek başka bir adam bulamazsın’ diyordu. Ben de seviyordum. 1992 yılında evlendik.
Reina zeytinyağı ve şarap markası olacak
- Kızlarınızı büyükten küçüğe sıralar mısınız?
MEHMET: Önce Yasemin (11) doğdu. Doğum için hanım 7,5 aylıkken Los Angeles’a gitti. Yalnız başına gitti, ev tuttu, doğurdu. Talihsiz bir şekilde ben yanında yoktum. Sonra Melissa (10) doğdu. Onun doğumu için birlikte Los Angeles’a gittik. 5,5 sene önce de Reina doğdu. O doğduktan sonra tamamen Los Angeles’a yerleştiler.
- Bu ayrılığın bir nedeni olmalı...
MÜGE: Neden eğitim ve sağlık. Üç kızım da alerjik astım hastası. Los Angeles’ın havası onlara çok iyi geliyor. Türkiye’de çok hasta oluyorlardı. 15 günde bir doktora gidiyorduk. Antibiyotik içiyorlardı.
MEHMET: Ama eğitim de çok önemli. Yanlış anlaşılmasın benim çocuklarım devlet okuluna gidiyor. Boya kalemlerine kadar okul veriyor. Bale, jimnastik, piyano gibi aktiviteler yapabiliyorlar. Büyük kızımın sınıfına NASA’dan bir görevli gelip ders anlatıyor mesela. Kızım bana ‘Baba biz İstanbul’a bilmem kaç sene sonra 45 dakikada uçacağız. Biletler 25 bin dolar olacak’ diyebiliyor.
- Reina’ya kızınızın ismini verirken biraz olsun tereddüt etmediniz mi?
MEHMET: Etmez olur muyum? Markanın kalitesini korumak için ne terler döktüğümü bilemezsiniz. Ben hayatım boyunca bu ismi temiz tutmak zorundayım. Reina’yı riske atamam. ‘Tutmazsa batar’ gibi bir lüksüm yok benim. İnsanlar bana ‘Sen bu mekanda yanlış yapamazsın arkadaş, kızının ismini vermişsin’ diyorlar. Haklılar! Gece gündüz Reina markası için çalışıyorum. Önümüzdeki yıl Reina zeytinyağı, Reina şarapları piyasaya çıkacak. Belki ileride Reina Otel’i açacağım.
- Bu isim kimin fikriydi?
MEHMET: Ofiste toplantıdayız, önümüzde 20 isimlik bir liste var. Her şey hazır, isim belli değil. Müge’den telefon geldi. ‘Neden Reina koymuyorsunuz’ dedi. Yani eşim her iki Reina’nın da annesi sayılır.
MÜGE: Ben Reina’nın uğuruna inanıyorum. Onun adını Amerikalı bir arkadaşım koydu. Anlamı çok hoşumuza gitti (Reina İspanyolcada kraliçe demek). Reina doğduğunda bizim hayatımızda birçok şey yoluna girmişti.
Reina’ya, Reina Kulübesi diyor
Mehmet Koçarslan kızlarını öğleden sonra güneş batmadan Reina’ya
yemek yemeye götürüyor. Reina, adını taşıyan gece kulübüne Reina Kulübesi diyor. Reina Kulüp demek istiyor. İsmine karşı oldukça duyarlı. Mesela kendi aralarında konuşan iki müşteriden biri Reina derse, yanlarına gidip ‘O benim’ diyor. Eğer bu bir kez daha tekrarlanırsa ‘O benim dedim ya’ diye sinirleniyor.
Ortaokul partisinde şişe şişe votka tüketiliyor
Mehmet Koçarslan: Geçtiğimiz yıl büyük kızımız ortaokula başlarken bir an aklımdan acaba artık temelli Türkiye’ye dönseler mi diye geçirdim. Sonra hemen vazgeçtim. Korktum açıkçası. Çünkü Türkiye büyük bir dejenerasyon problemi yaşıyor. Çocuklar 12 yaşında cep telefonu sahibi oluyor. Yeğenim İstek Vakfı’na bağlı bir okula gidiyor. Nike ayakkabısı yok diye aşağılıyorlarmış. Amerika’da böyle şey olmaz. Bir kot, bir tişört, bir lastik ayakkabı giyer giderler. Markasına kimse bakmaz. Bunlar ufak sorunlar. Asıl büyük bela sigara, alkol ve uyuşturucu. Los Angeles’ta okulun yakınlarında sigara bile içemezsiniz. Burada ortaokul partilerinde şişe şişe votka tüketiliyor. İçki dağıtımcıları ile iş yapıyorum. Utanarak anlatıyorlar. Bu konularda konuşmam bazen tepki çekiyor. Ben çıkıp ‘Sentetik Türkiye’nin başının belası’ deyince beni arayıp, ‘Sen ne iş yapıyorsun? Polis misin?’ diyorlar. 50 yerden tepki alıyorum. Ama söylemekten vazgeçmeyeceğim. Söylemezsem kendimle ters düşerim. Kızlarım için söylemeliyim.