Güncelleme Tarihi:
Kısa bir ev turuyla başlayan ev seansında ummadık köşelerden beklenmedik ayrıntılar çıkıyor. Evin bir banyosunda pahalı bir sanat eseri göze çarparken, diğerinde klozet üstünde ‘doğal hippi’ Sare karşılıyor. Görebileceğiniz en mutlu bebeklerden. O gün tuvaletten çıkamayacak kadar hasta olmasına rağmen bol bol kıkırdıyor, gülümsüyor. Tuvaletten yükselen sesler sonrası “Annelik böyle bir şey işte. Küçücük bir kaka, seni dünyanın en mutlu insanı yapabiliyor” demesiyle başlıyoruz...
Kitap, köşe yazarlığı, Tuba Loves Koton koleksiyonu, arada parti ev sahipliği... Oyunculuk yetmiyor mu artık?
- Oyunculuk senden çok bağımsız bir şey. Bir dizi yapıyorsun, kolektif bir iş, başarısı da tökezlemesi de sana bağlı değil. Yavaş yavaş kendi alanımı yaratmak istedim. Proje gelsin, ben geliştireyim, üretelim, sunalım... Ortaya çıkan ürün bazen bir kitap oluyor bazen de bir moda koleksiyonu. 30’lu yaşlara girmişken kendi işimi kendim yaratmak istiyorum artık.
Neden o zaman kendi filminizi, dizinizi yapmadınız?
- O kadar zor ki... Belki 40’lı yaşlarda...
Gittikçe bir proje insanına dönüşmenizin sebebi ne? Para? Hırs? Yenilik arayışı?
- Ben de uzun süredir bunu sorguluyorum. Sürekli bir proje geliyor ve kendimi yeni bir döngü içinde buluyorum. Elimin yetebildiği tüm alanları zorluyorum. Sabah 6’da kalkıp projeleri de kendi limitimi de zorlamak sadece bedenimi sete götürüp salt oyunculuk yapmaktan daha zorlayıcı, daha zevkli geliyor. Parayla hiç alakası yok. Hayatta görüp görebileceğin en hırssız insanım.
Peki ya ‘Bunu da başardım’ hırsı, hazzı, egosu?
- Tam başarma hırsı değil. Adım adım ilerlemeyi, önüme bir hedef koyup başardıkça üzerini çizmeyi seviyorum.
Hayatı çentik atarak yaşayanlardan mısınız?
- Günlük hayatta var o çentiklerden, evet. Bazı günler o kadar koşturmalı geçiyor ki sabahtan o gün neler yapacağını listelemeden, adım adım çentik atarak ilerlemeden o günden sağlam çıkmak zor. Bu ‘yapılacaklar’ listesini aylık, yıllık da yapmaya başaladım son zamanlarda.
İlişkilerde?
- Tam tersine. Hesapsız kitapsız, pat küt, dan dun...
MULTİFONKSİYONELLİK HOŞUMA GİDİYOR
Bir de beraberinde gelen ‘Buna da mı el attı?’ yorumları var...
- Demode olmuş, eski usûl bir söylem bu. Artık herkes, her işi yapıyor. Misal, herkes kitap yazıyor ki yazmalı bence. İyi olan da yayımlanmalı, sonuca okuyucu karar vermeli. Hayatımda hep birkaç işi beraber götürmeye çalıştım. Okuldayken bir yandan tiyatro yaptım, diğer yandan dizi...
Nedir bu koşturmanın sebebi? “Nasıl yetişiyorsun bu kadar işe?” lafını işitmek için mi?
- Multifonksiyonel bir kız olmak hoşuma gidiyor. Senin için biçilmiş tek boyutlu, tek işli karakterde yaşamak çok sıkıcı. İnsan değişken bir varlık. Okuduğun kitaplar, izlediğim filmler seni değiştirebiliyor, bir gün film çekip ertesi gün kitap yazmak isteyebiliyorsun. Benimkisi de biraz böyle.
Tekrar hamile kalsanız ikinci hamilelik sürecinden de bir kitap çıkar mı?
‘Benim Tatlı Komposto Günlüğüm’ hamileliğimi değil, hayatımın bir dönemini anlatan otobiyografi tadında bir kitaptı. O kitapla beraber genç kız Tuba devri bitti. Şu an birkaç kitap fikri üzerinde çalışıyorum. Bunlardan biri doğumundan sunumuna başarılı bir projenin nasıl hayata geçirildiğine dair, mesela.
Oyuncu değil, girişimci gibisiniz...
- Üniversitelerden girişimcilik hakkında konuşma yapmam için konferanslara davet edildim. Bu kadar farklı disiplinlere ait işlerin genç bir kızın...
Siz bile böyle derken insanların sizi hâlâ genç kız gibi görmesine şaşırmamalı...
- Yok, aslında genç kızlık dönemini çoktan kapattım. Genç kız değil kadın gibi hissediyorum kendimi.
Ne kadardır?
- 10 yıldır. Ama her anne gibi ben de kızımın yanında çocuk oluyorum tabii.
MARKAYIM DEMEK İÇİN HER ŞEY YERLİ YERİNDE
Markalaşmaya artık daha önem veren bir haliniz var sanki...
- Artık markayım demek çok üst perdeden söylem ama bunu söylememek için de herhangi bir neden görmüyorum. “Ben artık markayım” demek için her şey yerli yerinde. Farklı farklı şeyler tasarlamam üzerine teklifler alıyorum. Şimdi, biraz piyasa araştırması yapıyorum.
Zamanında Gülben Ergen’in yaptığı türden araştırmalar mı?
- Markamı iyi yönetiyorum. Yapılan araştırmalarda halkın benimsediği bir stil ikonu çıkmışım. Öyle fazla moda kokmayan, insanlara yakın, pek bağırmayan bir stil...
Peki, benimsenmiş bir stil ikonun kızı olarak Sare?
- Sare, doğal hippi!
Tom Cruise-Katie Holmes’un kızı Suri’den nesi eksik Sare’nin?
- Çocuğumu bir moda metası olarak yetiştirmeyeceğim hiçbir zaman. Hollywood ünlülerinde bebek, stillerinin bir parçası oluyor, kimi zaman aksesuvar niyetine kullanılıyor. Ha kolda Hermes, ha kucakta filanca tasarımcıdan giymiş bir bebek... Sare’nin ihtiyacı dışında hiç kıyafet almadım.
Aldığınız en pahalı şey neydi?
- Scott James spor ayakkabı o da 180 lira filan. Çocuğu aşırı dozda süsleyip püslemek tamamen annenin egosuyla alakalı. Kendimi çocuğum üzerinden tatmin etmiyorum. Bir tek ayakkabılara düşkünlüğü var.
İki yaşında bir bebek nasıl ayakkabı düşkünü olabilir?
- Oluyor valla. Ne zaman ayakkabı satan bir mağazaya gitsek anında atıyor ayağındakileri, parmağıyla göstermeye başlıyor beğendiklerini.
Genetik mi?
- Olabilir. Bende de var ayakkabı düşkünlüğü.
Sare, isminizi Google’layacak yaşa geldiğinde karşısına çıkabilecek haberlerden elinizde olsa saklayacaklarınız var mı?
- Hiç yok. Google’da karşısına çıkacak o ‘history’ benim bugünkü kimliğimi oluşturuyor. Günahıyla sevabıyla, hatalarımla doğrularımla ben onun annesiyim. O yaşa gelene kadar beni olduğum gibi kabullenecektir zaten. Günün sonunda kızımın benimle ve ‘Survivor’ hayatımla gurur duyacağını biliyorum.
Ne demek bu ‘survivor’ hayat?
- Sonuçta kendimi kendim yarattım. Ne zengin bir ailenin kızıyım, ne de ailemde yazarlar çizerler var. Gerek maddi gerek manevi gerek entelektüel tüm birikimlerimi kendim oluşturdum.
KOLEKSİYONERLİĞİM MURAT’TAN ÖNCEDİR
Sanatçısı, gazetecisi hayatınıza giren insanların işi gücü hayatınızı ne kadar değiştiriyor, eksenini değiştiriyor?
- Sanılanın aksine ben hayatına girdiğim insanın eksenini değiştiririm. Farklı alanlardan farklı insanlarla ilişkiler yaşadım uzun uzun. Hepsi de beni besledi, büyüttü. İlişkiyi yoğun yaşayan biriyim. Sevgilimin hayatının her alanında olmaya çalışıyorum. İş hayatıyla da ilgili oturur düşünür, kafa yorarım. Bence olması gereken de bu. Yazmaya çizmeye şu anki ilişkimle değil, ta 18’imde Tempo ve Hey Girl dergilerinde başlamıştım. İnsanlar hatırlamıyorlarsa ben ne yapayım! 8 senedir çağdaş sanat koleksiyonum var mesela. İlk resmimi 2005’te aldım, Murat’la (Pilevneli, Sare’nin babası) 2009’da çıkmaya başlamıştım. Üniversitede sanat tarihi okumuşluğum, galerilere birçok genç sanatçı önermişliğim var...
Genç sanat koleksiyoneri olarak ne kadar ciddiye alınıyorsunuz?
- Hiç. Çok da umrumda değil. Sorulduğu zaman anlatıyorum ama nedense bir ilişkiden ne beklediğim yazanın da okuyanın da daha çok ilgisini çekiyor. Evimdeki Fahrelnissa Zeid, Yaşam Şaşmazer, Haluk Akakçe kimseyi ilgilendirmiyor.