kızarmış elma çocukluÄŸumda, köy minaresinde zamansız bir sesti ölüm. ve mutluluk; üç gün sürecek bir düÄŸün. bayramlar vardı bir de; sabahları erken kalkmayı

Güncelleme Tarihi:

kızarmış elma çocukluğumda, köy minaresinde zamansız bir sesti ölüm. ve mutluluk; üç gün sürecek bir düğün. bayramlar vardı bir de; sabahları erken kalkmayı
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 16, 2000 00:00

kızarmış elma çocukluÄŸumda, köy minaresinde zamansız bir sesti ölüm. ve mutluluk; üç gün sürecek bir düğün. bayramlar vardı bir de; sabahları erken kalkmayı sevmediÄŸim...sabahları erken kalkmayı hiç sevmedim. günler, karşılıklı konulmuÅŸ iki ayna arasındaki sonsuz görüntüler gibi çoÄŸaldı durdu içimde. her bayram sabahı erken kalkmak, büyüklerin elini öpüp onlardan harçlık almak... geleneÄŸin kalesini kutsamaktı her bayram sabahı ilk iÅŸim, uykusuzluktu, uyanmaktı güneÅŸ doÄŸmadan. sonra, köyün tek katlı, bütün öğrencilerin aynı sınıfta, aynı öğretmen tarafından ders aldıkları eski bir okul; çalışmaktı; boÅŸ geçen derslerdi ama, çalışmaktı...bütün ödevlerimi zamanında yapmalı, çalışkan ve dürüst olmalıydım. çalışkanları herkes sever, bütün iyi insanlar çalışkanlar arasından çıkardı. tembel tembel oturanların hepsi önceden çok çalışmış ve tembelliÄŸi çoktan hak etmiÅŸlerdi. tembel olabilmek için çok çalışmalıydım; ödevler hiç aksamamalıydı. hatta arkadaÅŸlarımın ödevlerini de yaparsam, sınıf maçlarında forvet oynayabilirdim. yakama kırmızı kurdele takmıştı öğretmen, elmam hep kızarıyordu. arkadaÅŸlarım dışarıda oyun oynarken ben evde ders çalışıyor, ödevlerimi bitirmeden sokaÄŸa bile çıkmıyordum. elmam hep kızarıyordu... boÄŸalar kırmızıyı sevmiyordu; kırmızı kızdırıyordu onları. bütün boÄŸalar tembeldi, öğretmen kızardı onlara. çakıyla açmaya çalıştığım kurÅŸunkalemlerimin uçlarını hep kırar, sonra onları açmak için yeniden uÄŸraşır, beceremezdim. küçüldükçe küçülürdü kalemim. baÅŸardığımda ise artık iyice küçülen kalemim parmaklarıma sığmaz, onu tutmakta zorluk çekerdim. boÄŸalar renk körüymüş sonradan öğrendim...para kazanmak için çok çalışmam gerekiyordu. paramız yoktu bizim; çocukların parası olmazdı. büyümek için de çok çalışmak gerekiyordu. ineklere müzik dinletildiÄŸinde süt verimleri artıyor, kısa süreli dinlenmelerden sonra daha iyi çalışıyordu işçiler. artık parmaklarımdan kayan, küçücük kaldığı için tutamadığım kalemleri, annemin öğrettiÄŸi gibi permatik saplarına takar boyunu uzatırdım onların... ve birkaç güne kalmaz kaybederdim boynuma astığım delikli silgiyi. kurdelem düşmüştü. onu bulamıyordum, aÄŸladım. paramız yoktu bizim. annem yenisini taktı yakama, çıkarıp attım onu. öğretmenime hiç anlatmadım annemi... gizli gizli kestim oyuncaklarımı. çalışmak kasları geliÅŸtirir, insan kafasının boÅŸ ÅŸeylerle meÅŸgul olmasını önlerdi... çalışmak düşünmeyi engellemezdi, çalışmak tüketmezdi insanı, çalışmak... kente taşındık.aÅŸk için harcanmış dört koca yıldı kent; karşılıksız bir aÅŸk için sürekli çalışmaktı. sonradan öğrendim; uygunadım kalabalıklarıyla her sabah uyanan bir kentte, karşılıklı susabilmekmiÅŸ aÅŸk. her sabah erkenden kalkıp iÅŸe gittim. iÅŸten geldim, iÅŸe gittim. tembellik yapamadan yorgunluk giderdim. seviÅŸtim. sonra, uyanmak için yeniden uyudum. iÅŸe gittim, çalıştım. ben çalıştım baÅŸkaları para kazandı. onlar kazandıkça ben daha çok çalıştım. kimi zaman çalışmanın hiç bu kadar anlamsızlaÅŸamadığı, çalıntı zamanlar yaratabilmek için çalışma zorunluluÄŸunu yaÅŸadım; boÅŸ durmamak için çalışma zorunluluÄŸunu...çalışmak zorunluluktu ve tüketiyordu beni... sabahları iÅŸe geç gitmeyi, öğle tatillerini uzatmayı, akÅŸamları iÅŸten erken çıkmayı öğrendiÄŸimde, dilencilere deÄŸil ama, ÅŸarapçılara çok para vermeyi de öğrenmiÅŸtim. çünkü onlar sokakta ÅŸarkı söyleyebiliyorlardı; çünkü ben herkesten daha çok seviyordum sokakları...hep çalıştım, çalıştım, çalıştım... ilk ÅŸiirimi yirmi üç yaşımda yazabildim!Ali Hikmet EREN - 16 Haziran 2000, Cuma Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!