Güncelleme Tarihi:
“Aşk-ı Memnu” öncesinde ne yapıyordun?
Oyunculuğa tiyatro yaparak başladım. İzmir’de özel tiyatrolarda oynadım. Yetmedi, kendimiz özel tiyatro kurduk. Orada oynadık. Tiyatroda bizim yönetmenimiz olan arkadaşım; “İstanbul’da bir ajans var tanıdığım” dedi ve fotoğraflarımızı yolladık. Sonra İstanbul’a çağırdılar. 2002 yılında “Yeter Anne” dizisiyle başladım. Daha sonra “Aslı ile Kerem”, “Candan Öte” ve “Duvar” dizilerini yaptık. Ardından Bahçeşehir Üniversitesi’nde 1 buçuk yıl oyunculuk eğitimi aldım. Henüz vizyona girmeyen “Nefes” adlı sinema filminde oynadım. Çekimler 450 gün sürdü. Bir yılı dağda geçti. Müthiş bir ortamdı. Bu arada yönetmenimiz Levent Semerci’ye de çok teşekkür ederim.
Kişiliğin ve mesleğin açısından bir yıl dağda yaşamak sana ne kattı?
Oyunculuk açısından; “Çok iyi oynuyorum” diyemiyorsunuz. En başta insanlığınıza büyük şeyler katıyor. Giderken böyle değildim, dönerken daha çok olgunlaştım. En çok onda faydası oldu. Mesela spor salonuna gidiyorum, orada test yapıyorlar. Dağda birlikte çalıştığım bir arkadaşım daha var. Spor salonundakiler; “Kondüsyonun nasıl bu kadar yüksek olur” diye inanamıyorlar. Çünkü 2365 metrede her şey inanılmaz. Çakmak bile başka yanıyor orada; mavi bir alev çıkıyor. Dağa çıktığımızda kardan, aşağısı görünmüyor. Filmi zorluklar içinde çektik. Sabah kalkıp botları giyiyorduk, ertesi sabaha kadar.
Askerliğini yapmış mıydın peki?
Yapmadım. Ama “Nefes” filmi sayesinde komando olarak yapmış oldum! Dönüşleri, adımları, yürüyüşleri, hepsini biliyorum. Çavuştum orada. Sonra Kerem Çatay fragmanlardan benimle ve birkaç arkadaşımla görüşmek istedi. Gittik, görüştük. Deneme çekimleri yaptık, beğendiler. Nihat karakteriyle başladık “Aşk-ı Memnu”ya. Dizinin ilk sahnesi benimdi. İnanılmaz bir heyecandı. Yönetmen ve yardımcısını tanıyordum ama ekibi hiç görmemiştim. İlk sahne çekiliyor ve 70 kişi bana bakıyordu. Telefonla konuşma sahnem vardı. Çektikten sonra bir alkış koptu. Meğer ilk planmış ve bitti diye alkışlamışlar.
İstanbul’a ilk geldiğinde zorlandın mı?
Zorlandım. Gerçi çok arkadaşım vardı burada. O konuda çok yabancılık çekmedim. Fakat buradaki yaşama, insanlara, ortama alışmak çok zor geldi bana.
Neler zor geldi mesela?
İzmir’de sakin bir hayat var. Trafik yavaş akıyor, kimsenin acelesi yok. İçinde yaşadığınız zaman bazen o kadar düzenli gelmeyebiliyor ama ben burayı gördüğüm zaman İzmir’in çok başka olduğunu anladım. Sakin, ferah, herkes huzurlu, akşam insanlar işten çıktıktan sonra bir yerde bir şeyler içiyorlar. Denize gitmek istedikleri zaman Çeşme burunlarının dibinde. Burada her şey kısıtlı. Gece bir mekana gidince kimseyi tanımıyorum, başıma neler gelecek bilemiyorum.
İzmir’in kızlarını da özlemişsindir tabii!
Bizim filmden bir arkadaşım vardı. Onunla İzmir’e gitmiştik. Alsancak’ta oturuyoruz. Onu bir kafe’ye götürdüm. Hava kararınca insanlar gelmeye başladı. Ama gelenler kulübe gidiyor gibi giyinip gelmişlerdi. Arkadaşım bana; “Burası ne” diye sordu. Kafe deyince; “Ama kafe’ye böyle gelinir mi” dedi. Biz içeride 10-15 tane erkeğiz, 50 tane kız oldu etrafımızda. “Buraya erkek almıyorlar mı” diye sordu arkadaşım bu sefer. İzmir sayfiye yeri. Geçen sene Kordon’da 10-15 tane Rus, mayolarla güneşleniyordu. Kimse gidip onları rahatsız etmiyordu. İstanbul’da olsalar onları rahat bırakmazlardı!
“Aşk-ı Memnu”nun bu kadar tutacağını tahmin etmiş miydin?
“Nefes”te askeri oynadığım için dizi için görüşmeye giderken sakallarım vardı ve perişan haldeydim. Görüşmede oynayacağımız kadroyu söylediler. İsimleri duyunca; “Ben giremem” dedim. Seçilmem benim için büyük sürpriz oldu. Bir önceki çekimler çok zor şartlarda olurken, burada birden güzel bir ortamda, iş adamı olarak kamera karşısına geçtim. Böyle bir kimlik bunalımı oldu bir ara. Karakteri de ilk başlarda hazmedemedim. “Karıcığım tamam yaparım, hallederim” tarzı pısırık bir adamdı önce. Sonra sonra ya benden kaynaklanan sebeplerden ya da senaristler rolün üstüme oturmadığını düşündüler. Canlandırdığım karakter değişmeye başladı biraz.
Kıvanç Tatlıtuğ’la birlikte oynuyorsun. “Çok yakışıklı bir erkek. Dizide önüme geçer” tarzı bir düşünce geçti mi aklından hiç?
Benim öyle komplekslerim yoktur. Kıvanç da tabii ki benim önüme geçsin; tescilli bir yakışıklı. Benim o konuda herhangi bir iddiam olamaz. Adam yakışıklı, dünya güzeli. Daha ne diyeyim ki! O yüzden öyle şeylerim yok. Böyle şeyleri söylemek benim haddime değil.
Ne kadar zamandır İstanbul’da yaşıyorsun?
5 yıl bitiyor.
Yalnız mı yaşıyorsun?
Bir ev arkadaşım var, BKM’de oynuyor. Onunla birlikte aynı evde yaşıyorum.
Oyunculuk adına bundan sonrası için neler yapmak istersin?
Derler ya; “Yurtdışında eğitim alayım” diye. Ben bu topraklarda ne öğrenebilirim, buraya özgü ne yapabilirim diye bakıyorum. Türkiye’de bizim birçok tarihi hikayemiz var; Kurtuluş Savaşı, Çanakkale Savaşı...…Keşke çok güzel prodüksiyonlarla bunlar yapılsa, ben de ucundan kıyısından geçsem. Bunları çok istiyorum. Bir bütüne hizmet edebilecek, kaliteli her türlü işte olmaya varım.
Ünlendiğini ilk olarak hangi olayda anladın?
İzmir Gündoğdu Meydanı’nda yürüyorum. “Bir araca binsem mi” diye düşündüm. O sırada küçük bir kızla annesi bana hayran hayran baktı. O zaman beni tanıdıklarını anladım. Sonra; “Taksi dolmuşlara bineyim” dedim. Bindiğimde o küçük kızla annesi de dolmuştaydı. “Kızım sizi diziden tanıdı, tanışmak istiyordu. Başka bir şey isteseydi olacakmış” dedi. Yanıma oturdu, konuştuk. İlk orada fark ettim.
“Aşk-ı Memnu” bu kadar tuttu ve sevildi. Bundan sonraki dizi seçimlerinde neye dikkat edeceksin?
Bu, dizi devam ederken kariyerime neler kattığıma bağlı. Kendi kariyerim için, bundan sonra daha iyi işler yapabilmek için neler yaptığıma bağlı. “Nefes” gibi birkaç film daha yaparsam eminim ki daha güzel işler de gelecektir bana. Ama eğer; “Tamam ben oldum artık” dersem, o zaman çok da seçme şansımın kalabileceğini zannetmiyorum. Her şey bana bağlı. Eğer ben düzgün çalışıp üzerine başka şeyler koyarsam iyi işler yapacağımı düşünüyorum. Umarım iyi şeyler olur.
Bu arada aşk hayatın nasıl gidiyor?
Benim yıllardır kız arkadaşım yok.
Neden, zor biri misin?
Ben Başak burcuyum. İnsanların dış görünüşünden ziyade yaptıkları şeylere, insanları değerlendirme şekillerine çok bakarım. Bana iyi davranıyor olabilir ama başkasına saygısızlık yapıyorsa silerim. Biraz detaycıyım. 3 buçuk yıllık bir ilişkim vardı. O bittikten sonra bir daha bulamadım.
Demek uzun süreli ilişki yaşayabiliyorsun...…
Tabii canım ben çok sadıktım. Ondan önce de uzun süreli ilişkilerim oldu ama devam etmedi.
Nasıl kızları beğenirsin?
Ben İzmir’de çok güzel kızlar gördüm. Makyaj, abartılı kostümler sevmem. Doğal haliyle geldikten sonra her şekilde olur. Kendini bilen biri olması lazım. Dış görünüş ilk etapta çok önemli ama sonra ikinci planda kalabiliyor. Çünkü normal arkadaş olarak tanıştığınız biriyle dış görünüşüne önem vermediğiniz için daha sonra başka şeyler yaşayabiliyorsunuz. Hayat böyle bir şey.
Detaycı bir insan olarak kızların artık İlker’e değil de Nihat’a gelmesi seni rahatsız ediyor mu?
Önceden şöyle bir şey vardı; sen kıza bakarsın, o bakar; “Hoş kızmış” dersin. Ama şimdi öyle bir şey kalmadı. Bir yere gittiğimde karşımdaki önce bakıyor; “Merhaba, ben sizi izliyorum” diyor. Ya hayran ya da diziden tanıyor. Öyle olunca ben hiçbir şey diyemiyorum. Tanısa da tanımasa da önemli değil ama bazı tecrübeler yaşadım ben. Bir yere gidip oturduğumuzda; “Herkes bize bakıyor” diyor. Aslında o etrafa bakıyor. Öyle olduğunu düşündüğü için de herkes bakıyor zannediyor. Yok öyle bir şey aslında. Sonuçta insanlar bir kere bakıyorlar, geçip gidiyorlar doğal olarak. Ama bunu Kıvanç veya Nejat İşler kadar yaşayamam. Ben daha yolun çok başındayım. İnsanların beni böyle değerlendirmelerini de çok garipsiyorum.