Güncelleme Tarihi:
Mutlu Moskova
Andrey Platonov
Çev.: Günay Çetao Kızılırmak
Metis Yayınları
Roman
Andrey Platonov ismi, eskilerin söylediği üzere, bu dünyada hiçbir şeyin gizli kalamayacağının bir göstergesi. Çünkü, eserleri Stalin döneminde yasaklılar arasına girip, 1991’e kadar dünyadan gizli kalmış Platonov’un. Suçu ise idealist bir ütopyanın yaşandığı topraklarda, insanın en doğal isteklerini, hislerini, insana dair ezeli ve ebedi meseleleri dile getirmek.
Mutlu Moskova’nın baş kahramanı, Sovyet rejimine inanmış, kendini adamış örnek insan Moskova Çestnova’dır. Diğer kahramanlar da öyle veya böyle hayatına giren başka inanmış insanlar, Moskova sakinleridir... Şehir Moskova’yla isim benzerliği gibi görünse de aslında hem başkentteki hem de bütün Rusya’daki insanların en doğal arzularının da birer simgesidir Moskova. Çocukluğunda şahit olduğu tuhaf bir olay, ömür boyunca hafızasında sisler arasında kalır. Belki de sırf bu yüzden hep bir şeylerin eksik olduğuna inanır. Neyin eksik olduğu ise muğlak; aşk mı, farklı bir dünya mı, özgür ilişkiler mi, yoksa idealist fikirlerin tam anlamıyla vücut bulması mı? Platonov her bölümde, ustalıklı bir ironiyle tersten giriyor konuya... Kahramanların bütün nefretini, elinde imkân olsa neler yapmak istediğini, yapabileceğini tek tek sıralayıp, ‘inanmış’ bir devrimci olarak hali hazırda nasıl yaşadığını ve ne kadar inanarak devletine hizmet ettiğini anlatmaya koyuluyor sonra. Gerçekten hepsi sorgusuz kabul ediyorlar verilen görevleri, bütün egolarından sıyrılmış halde, birer makine gibi çalışıyorlar. Ama insan doğası, bir süre sonra içgüdüsel olarak bir şeylerin böyle olmaması gerektiğini düşünüyor. Başka bir şey istiyorum, demeyi bile tam bilemeyen makineleşmiş insanların varoluş sorgulamaları bunlar... Mutlu Moskova’yı okuduğunuzda göreceksiniz ki, daha önce bu kadar güçlü, eksiksiz ve özgürlüğüne düşkün bir ‘kadın’ kahramanla karşılaşmadınız edebiyatta. Daha önce okumadıysanız, Platonov’a hayran kalıp bütün kitaplarını okumak isteyeceksiniz. Ne de olsa Rus yazarı!
Ethem Nejat
Mehmet Salih Erkek
Kitap Yayınevi
Tarih / Biyografi
Mehmet Salih Erkek’in hazırladığı ‘Ethem Nejat’ kitabı, Batılılaşma ile birlikte, deyim yerindeyse, Türk aydınların neden ‘atlet komple’ olmak zorunda olduklarını en iyi anlatan çalışmalardan birisi. Çatırdamaya başlayan bir imparatorluk, sosyal, siyasal, kültürel alanda yapılması gereken ama bir türlü gerçekleşmeyen hamleler, içte büyük sıkıntılar, dışta baskılar ve sürekli çalan savaş çanları... Haliyle dönemin aydınları, idarenin yapamadığını yapmak üzere işe soyunuyor. Sonrasındaysa vatanperver bir ideal halini alan fikirleri hayata geçirmek için ellerinden ne geliyorsa fedakarca gayret gösteriyorlar. Zaten Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki aydınların da tavrı biraz da bu geleneğe dayanıyor. Bu adlar içinde, ismi en az geçeni olsa da etkisi en büyüklerden birisidir Ethem Nejat. 34 yıllık kısacık ömrüne sığdırdığı onca hadise, düşünce ve faaliyet bile ne demek istediğimizi anlatır. Bir dönem yurtdışına kaçmak zorunda kalmış, Balkan Savaşları sırasında esir olmuş, memleketin farklı yerlerinde eğitimci ve idareci olarak görev yapmış, sırasıyla Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türçülük akımlarına dahil olup sonra sol hareket içerisinde yer almış bir isim. Ayrıca, Köy Enstitüleri’nin de fikri öncülerindendir Ethem Nejat. Kitapta Erkek, bir Meşrutiyet aydınının bütünlüklü bir portresini çizip dönemine ışık tutarken bugüne etki eden hadiselerin de altını çiziyor.
Yalınayak Yaşamak
Alan Pauls
Çev.: Pınar Aslan
Can Yayınları
Anlatı
Ülkü Tamer’in ölümsüz dizelerinden; “Yazın bittiği her yerde söylenir,” bu sıralar ne kadar çok kulaklarınızda çınlıyor değil mi? Hattâ iliklerinizde hissediyorsunuz eminim. Sosyal medyadan paylaşılan ‘çıplak ayak’ kareleri fena halde seyreldi. Sıcak havanın verdiği rehavet de mesailer yüzünden unutuldu bile. Neyse ki Alan Pauls imdadımıza yetişiyor -tabi buna dayanabilirseniz. Arjantinli yazar Pauls, ‘Yalınayak Yaşamak’ kitabında dört başı mamur bir plaj güzellemesi sunuyor bizlere. Gerçi plaj için, hele bu mevsimde, ne söylesek güzelleme gibi gelir ama o kadar kolay değil işte. Pauls, kendi kişisel ansiklopedisindeki plaj tanımını, tecrübelerini aktardığı kadar bizi plajın yarattığı çağrışımlar galaksisinde bir geziye çıkarıyor. Latin Amerika’nın sıcak sahillerini, 60’ların sepya görüntüsü üzerinde yazlık açıkhava sinemalarını, başta Marcel Proust ve ölümsüz eseri olmak üzere diğer edebiyatçıları bir araya getiriyor kitabında. Bir taraftan da tüm dünya ölçeğinde bir plaj tarihi yazıyor aslında... En güzel taraflarından biri; yazın kurulan açıkhava sinemalarının geniş yer bulduğu kitapta dönem filmleri de birbiri ardına karşımıza çıkıyor. Meraklılarının özel bir arşiv yapabileceği kadar geniş bir listeden söz ediyorum. Anlatımı ise, (hiç abartmadan) içinden çıkmak istemeyeceğiniz bir deniz ferahlığında. Yaz mevsiminin bitmesine üzülmemenizi sağlayacak bir kitap.
Yengeç Adımlarıyla
Umberto Eco
Çev.: Şemsa Gezgin
Doğan Kitap
Deneme
Kaleme aldığı romanlara, denemelere, eleştirilere, tarih ve sanat kitaplarına rağmen hâlâ Umberto Eco’yu sevmeyen varsa bile, kanaatimce onun zekâsına saygı duymak zorundadırlar. Çünkü bunu fazlasıyla hak ediyor. En azından, ‘Yengeç Adımlarıyla’ kitabını okuduktan sonra, siz de aynı kanıya varacaksınız. 2000-2005 yılları arasında yayınlanan yazılarından yaptığı bir seçkiden oluşuyor ‘Yengeç Adımlarıyla’. Eco, Berlin Duvarı’nın yıkıldığı ve 90’lara kadar yaşayan umacı ‘soğuk savaş’ın sona ermesiyle yaşanan/yaşanacak ‘yeni savaşlar’a dikkat çekiyor önce. Irak’ın işgali, 11 Eylül, Afganistan’ı bunun en bilinen örneği olarak gösteriyor. Sonra ülkemizde de ‘naklen’ yayınlanan ilk Körfez Savaşı sırasında ve sonrasında medyanın tavrını, rolünü, ele geçirdiği gücü irdeliyor. Dönemin ‘ağır iletişim’ unsuru televizyonun yerini internet ve devamına bırakmasıyla ‘hafif iletişim’in tanımını yapıp onun niteliklerini izah ediyor. Yeniden hortlayan ‘Haçlı’ zihniyetinin ve Hıristiyan köktendinciliğini, Çin’in gelişmesiyle yavaş yavaş gün yüzüne çıkan ‘Sarı Tehlike’ korkusunu ve popüler kültür, sanat edebiyat gibi birçok meseleyi ele alıyor kitabında. Tarihin ilerleyişinin sorgulanması gerektiğini işaret ediyor aslında. Zira her şeyin tersine döndüğünü, artık gerileyerek ilerlendiğine dikkat çekiyor. Eco, öngörüleriyle kesinlikle huzursuz ediyor ama aynı zamanda algılarımızı açıyor.
Zamana Karşı Orhan Kemal
Işık Öğütçü
Everest Yayınları
Eleştiri / Röportaj
Bugün Türk edebiyatının birçok önemli isminin eseri, bir türlü piyasada bulunmuyorsa, bunun en yaygın sebebi yasal varislerdir. Tam tersinin de mümkün olmasında da önemli pay sahibidirler. Son yıllarda Orhan Kemal’in bilinmeyen yazılarının, kitaplaşmamış tefrikalarının, mektuplarının veya daha birçok evrak-ı metrukesinin birbirinden nitelikli kitaplar halinde derlenmesinin arkasında da yazarın oğlu Işık Öğütçü vardır. Tüm çabam, edebiyat açısından ‘hayırlı evlat’ tanımını göstermek içindi. Işık Öğütçü bunun en iyi örneğidir. Yıllardır, mesaisinin büyük kısmını babasının kitaplarına ve notlarına garkolmuş halde geçiren Öğütçü, bu kez, Orhan Kemal hayattayken eserleri için kaleme alınmış eleştiri yazılarını ve yazarın kendisiyle yapılan röportajları bir araya getirmiş. En eski tarih 1949’a ait, en yenisi de 1970’e. Orhan Kemal’in yayımlanmış bütün eserlerine dair eleştiriler ve röportajların yer aldığı kitap Orhan Kemal’in ne kadar iyi, etkili ve büyük bir yazar olduğunu tekrar gösteriyor. Bunun haricinde, dönemin edebiyat ortamına, eleştiri anlayışına ve gazetecilik/dergicilik niteliğine de ışık tutuyor. Eleştirinin nereden nereye geldiğini, yahut kitap röportajı yapmanın ne olduğunu gösteriyor. Sadece soruyu soran açısından değil, yazar açısından da zekâ dolu cevap verebilmenin örnekleri bunlar. Orhan Kemal ve eserleri üzerine çalışanlar içinse bulunmaz nimet.