Kitap: Haftanın yenileri

Güncelleme Tarihi:

Kitap: Haftanın yenileri
Oluşturulma Tarihi: Aralık 02, 2012 00:00

Haberin Devamı

Tarih / Kuram

Kültür Mitleri
William F. McCants Çev.: Merve Tabur
İthaki Yayınları

İthaki Yayınları, Selçuk Aylar editörlüğünde bahar mevsiminden beri çok önemli bir işe imza atıyor. İthaki-Tarih adını verdikleri dizinin şimdiye kadar yayımlanan kitaplarını saymalı önce: ‘İlk Yunan Filozoflarında Tanrı Düşüncesi’, ‘Yunan Kültüründe Yakındoğu Etkileri’ ve ‘Tanrılar Doğduklarında’. Serinin yayımlanan son kitabıysa ‘Kültür Mitleri’. Toplumlar tarihi meselesine temelden giriş yapıyor dizi. Dinler, mitolojiler, efsaneler ve daha birçok şeyin ortak kökenlerini izah ediyor. Hattâ dinlerdeki ve mitolojik hikâyelerin ‘Tanrı’ anlatılarındaki paralellikleri harika bir şekilde ele alıyor. William F. McCants’ın ‘Kültür Mitleri’ kitabı da seviyeyi aşağı düşürmediği gibi daha da yükseltiyor. Yunan Mitolojisi’ndeki ve Hıristiyan, Musevî, İslâm ve hattâ İslâm öncesi Yakındoğu toplumlarının mitolojilerindeki kültür-medeniyet unsurlarının benzer veya aynı kökten olan anlatımlarını ele alıyor. Birbirleri arasındaki ayrışmaları, bunların biçimlerini de detaylıca masaya yatırıyor. Mitolojideki Hermes’in Yahudiler’de Hanuk, Müslümanlar’da İdris, İslâm öncesi İran’da Kral Hûşeng’e denk düşmesi ve daha birçok örnekten ulusların icadına dair çıkarımlar sunuyor. Zaman zaman mitolojik kahramanlık hikâyeleriyle Hıristiyan azizlerinin veya İranlı/Ortadoğulu kahramanların hikâyelerinin benzerliği şüphelendirir bizi. Tüm bunların ve daha fazlasının açıklamalı izahı.

Öykü

Haberin Devamı

Uğurlu Adamlar
Mustafa Türker Erşen
Oğlak Yayınları

Yayındakilerden farklı, daha güzel bir şey anlatan bir dizi senaryosu peşinde koşan yapımcıların dikkatine. ‘Uğurlu Adamlar’ adlı öyküler toplamındaki ‘Kötü Şans Bey’i bir okuyun önce. Birbiri ardına talihsizlikler yaşayan kahramanımız, en sonunda tüm bunların müsebbibi şahsiyetle tanışır. Ete kemiğe bürünmüş ‘Kötü Şans Bey’le. Artık bu makus talihi yenme zamanıdır! Şimdi kitaba geçebiliriz. Neredeyse hepsinin, fısıltıyla hattâ ‘sinik’ bir şekilde konuştuğu hikâyeler bunlar. Eski dostlar bir araya gelip, kahkahalarla eski günleri yâd ederken birden kahkahadan göz yaşlarına geçiş yapılır. Artık aranızda olmayan bir dostun bahsi geçmeye başlamıştır çünkü. O anki ruh halini ve yüzünüzün aldığı şekli aklınıza getirin. ‘Uğurlu Adamlar’, tam o anların öyküleri. Milimetrik bir ıskayla, saliselik bir aksamayla yaşanması muhtemel güzel hadiselerin, kara bahta evrildiği anların öyküleri. Ama şikâyet değil hiçbiri. Kabullenmiş de değil kahramanlar. Anlatımları birbirinden etkileyici. Yolunda gitmeyen olaylar birbiri ardına gerçekleştiği ve ‘Allah’ım neden ben’ dediğiniz sırada, Türker Erşen, bir elini omzumuza koymuş, bize usulca bir şeyler anlatıyor gibi yazmış. Teselli de olabilir, hiç alakası da olmayabilir. Hasılı kelâm, iyi öyküler bunlar. İkinci kitabında sesini bulmuş, Erşen. Tek kötü olan, kitapların arasına giren zaman. Bir okur olarak söylemeliyim ki, arayı açmamak gerek.

Roman

Haberin Devamı

Beni Çocukluğumdan Öp
Günhan Kuşkanat
Doğan Kitap

Bu sefer tam ortasından gireceğim konuya. Ağır ilerleyen bir kitap, ‘Beni Çocukluğumdan Öp’. Öyle soluk soluğa okuyacağınız bir kitap değil. Ama her kitap soluk soluğa okunmaz zaten. Sabretmeniz gereken bir roman. Sebebiyse kahramanların içindeki sıkıntının olağanüstü yoğunluğu. Sayfalardan taşıyor adeta. Tam da dönemlerine uygun bir ruh hali içindeler. Demokrat Parti iktidarı ve Menderes hükümetinin görünüşte huzurlu, içte sıkıntılı günleri. Bilemiyorum, belki -varsa- Günhan Kuşkanat’ın kişisel birtakım sıkıntıları da sirayet etmiştir romana. Önemli değil, kahramanların ilk etapta görünmeyen, ama biraz dikkatli baktığımızda üzerimize yığılan sıkıntıları, sessizlikleri, ‘yalancıktan’ tebessümleri o kadar güzel aktarılmış ki, elle tutulur hale geliyor.
Her gün arkadaşı Dilek’le sinemaya gidip çıkışta pastaneye uğrayan, evde kedisiyle kuşlarıyla ve anne babasının yanında ‘huzur’lu bir ömür süren İnci. Esas kızımız İnci, acaba gerçekten huzurlu mu? En azından babası değil. Hattâ babasıyla son zamanlarda yaşadığı ‘iletişimsizlik’ de gösteriyor ki İnci de değil. Mutlu ve huzurlu bir hayatın timsali İnci; sinema, pastane, balo üçgeni içinde Nejat isimli bir subayla tanışıp aşk yaşamaya başlar. Nejat da sıkıntının vücuda gelmiş halidir sanki. Üniformanın cenderesi içinde, hep patlamak üzere olan bir şeyler taşıyor adeta. Zaten patlıyor nihayetinde.
Sözünü ettiğimiz yıllarda Kore’de; bizden binlerce kilometre uzakta, bizden tamamen alakasız bir mesele üzerine bir savaş patlak verir. Türk askeri de vazifeye çağrılır. Kore’ye! Nejat da görevli gider. Daha birkaç aylık nişanlıdır oysa. Daha fenası esir düşer. Kaçıp kurtulur, yıllar sonra geri döner! Ama bu savaşın ülkede yarattığı atmosferi veya Nejat’ın esirlik anlarını anlatmıyor, Günhan Kuşkanat. Ayrı bir şey yapıyor. Dönemin içinden bir eve girip o evin yaşantısını aktarıyor bize. Demokrat Partili, hali vakti yerinde aile ve asker damatları dönemin İstanbul’unu, kent hayatını hattâ Türkiye’yi özetliyor. İnci’nin Nejat’tan önce, Nejat’la nişanlıyken ve Nejat Kore’deyken gittiği filmler bile farklı bir ruh hali içindeler. Hattâ İnci’nin babasının radyodan dinlediği şarkılar da öyle...
Menderes dönemini, Kore Savaşı’nı veya daha büyük yakın tarih olaylarını anlatmıyor, Kuşkanat. Diğer romanlarındaki gibi, o sırada bir ‘yerlerde’ geziniyor büyüteciyle. Etkileyici bir psikolojik anlatıya imza atıyor haliyle. Yan unsurlarıyla daha da zenginleştirererek. Sakin sakin, sabırla okumanız gereken bir roman.

Deneme

Haberin Devamı

Bi Tur Versene Bisiklet Yazıları-Çizileri
Aydan Çelik
Optimist Kitap

Otuz yaşına geldiğimde çok önemli bir şeyi fark ettim. Memleket şartları içinde, tahsilini tamamlamış, vatani görevini yerine getirmiş, işini tutmuş bir insan olarak tek eksiğim ‘bisiklet’ti. Haliyle hemen edinmem gerekiyordu ve olmuşken -bence- en iyisi oldu. Arabesk motifli bir başarı hikâyesi anlattığım sanılmasın. İlkokulda arkadaşıma “bir tur versene” diyerek kendi kendime binmeyi öğrendiğim bisikletle temasım, hep birer tur üzerinden gerçekleşiyordu. Haliyle Tour de France’ın detaylarına hakim değildim. ‘Bisiklet Hırsızları’ filmi bir klasik olarak iyiydi elbet, ‘Belleville’de Randevu’ da hayranı olduğum filmlerdendi. Ama bir yere kadar. Bisikletten sonra ilk önce bu üçlü hakkında bilgilendim. Sonra şehri daha çok bisikletle gezer oldum. Yaklaşık on arkadaşıma bisiklet aldırıp, yol arkadaşları edindim. Bir süre sonra, otomobillerin çevreyi ne kadar olumsuz etkilediğine şahit oldum. Buna gürültü de dahil. Ayrıca otomobil dünyasının yaya ve bisiklet dünyasını nasıl yok etmeye çalıştığını gördüm. Benim hikâyemin özeti bu. Siz bir de Aydan Çelik’in kaleminden dökülenleri okuyun. Gerçek bir bisiklet sevdalısı Çelik, ‘Bi Tur Versene’ adlı kitabında bisiklet dünyasını tüm yönleriyle anlatmış. Üstelik sadece yazıyla da değil, kimi zaman usta işi çizimlerle. Evliya Çelebi de var Armstrong da, bir bisikletçinin sitemleri de var bisikletin saymakla bitmez olumlu etkileri de.

Çizgi roman

Haberin Devamı

Maus / Hayatta Kalanın Öyküsü
Art Spiegelman Çev.: Ali Cevat Akkoyunlu
İletişim Yayınları

Tartışmasız, soykırım hakkında kaleme alınmış en etkileyici ve sıradışı anlatıma sahip kitaplar arasında ilk sıralardadır, Maus. Art Spiegelman’ın babasını konuşturabilmek için yarattığı ‘Maus’ hem çizgi roman türü içinde hem de konusu itibarıyla her zaman ‘kült’ kitaplar arasındadır. II. Dünya Savaşı’ndan ve bilhassa toplama kamplarından sağ çıkanlardan birisidir, Vladek Spiegelman. Kusursuz bir hayatta kalma mücadelesi vardır mazisinde. Sığınaklar, işbirlikleri, en yakın bildiklerinin ihaneti, ispiyonlar, yeraltı sığınaklarında aç susuz günler, bütün sevdiklerin ölümü ve ölümden beter kamp günleri... Art Spiegelman hem babasının öyküsünü hem de savaş sırasında yaşananları anlatırken aynı zamnanda kendisinin babasıyla olan ilişkisini de süzgeçten geçiriyor aslında. Toplama kamplarından sağ kurtulanların çocukları, yani ‘ikinci kuşağın’ duydukları kadar, ebeveynleriyle yaşadıkları sorunların da kökenine iniyor. Savaşın, savaşı hiç görmeyen sonraki kuşaklar üzerindeki etkisini bile gözler önüne seren bir anlatım. Korkutucu, karanlık bir çizim ve olağanüstü antropomorfik simgeleriyle bir klasik. Pulitzer başta olmak üzere bol ödüllü bu olağanüstü kitabı hâlâ okumayan varsa muhakkak okumalı. ‘Maus’ sadece II. Dünya Savaşı’nda yaşananlara değil, bugünlere de ışık tutuyor. Çünkü, faşizm hangi çağda veya ülkede olursa olsun aslında hep aynı metodları kullanıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!