Güncelleme Tarihi:
Psikoloji
Aşk Hafif Bir Uyuşturucudur... Genellikle
Michael Reynaud
Çev.: Sevgi Türker Terlemez
İmge Kitabevi
Daha geçtiğimiz hafta, ünlü felsefeci Badiou’nun Aşka Övgü’sünden bahsetmiş ve aşka felsefî bir açıdan yaklaşan Badiou’nun Rimbaud’dan ödünç aldığı ‘aşkı yeniden icat etmek gerek’ dediğini sizlere söylemiştim. Mesele aşk olunca her gün karşımıza yeni bir söylem çıkması normal. Çünkü göz kamaştıran aşk her vücutta farklı cereyan eder. Şöyle bir bakın çevrenize, âşık olunca kendini kaybeden ‘Mecnûn’ olan nice insan vardır. Hattâ sevgilisi olduktan sonra artık selamı sabahı kesip bütün gününü ona vakfedenler, ilk ayrılık anında eski dostlarına geri dönerler. Her bahar âşık olanı mı istersiniz, aşka önem vermeyenleri mi ararsınız. Aslında hepsi aynı uyuşturucunun etkisinde oldukları için böyle davranıyorlar(mış). Bunu ben değil, ‘bağımlılık’ dalında uzman psikiatr Reynaud söylüyor. Fransız bilim adamı, aşkın insanın ‘kafasını yükselten’ (aynen bu ifadeyle) bir durum olduğunu ve aşkla veya aşksız yapamayanların aslında bu esrik halet-i ruhiyeye gösterdikleri reaksiyon olarak bakılması gerektiğini söylüyor. İlk vurulma anı, bunun tutkuya dönüşmesi, hazzın coşkusu, çılgın âşık olma, bağımlılık, aşk cehenneminde acı çekme, ayrılma / ayrılamama gibi dönemler üzerinden inceleyerek aşkı hafif bir müptelalık hastalığı olarak belirliyor Reynaud. Tedavi yollarını bile sunuyor bizlere! İnsan daha ne ister?
Roman
Jerusalem
Markar Esayan
Timaş Yayınları
Açıkça ifade etmek gerekirse, bu romandan söz etmek için kitapseverlerin tatil rehavetinden çıkmasını bekledim. Çünkü öyle ‘bu yazın kitabı’ diye adlandırılacak ve biraz içi boşaltılacak bir kitap değil. Jerusalem’de Markar Esayan, İstanbullu bir Ermeni çocuğunun, ‘ana dili’ni öğrenmek için gönderildiği, Jerusalem’deki bir manastıra bağlı ilkokulda yaşadığı bir yılı anlatıyor. Ama elbette bu kadarla sınırlı değil. Annesi Türk, babası Ermeni bu çocuğun küçük yaşta mahallesinde yaşadığı dışlanmayı yoksulların yanında okurken varlıklı bir aileden gelmenin yarattığı dışlanmayla birlikte anlatıyor Esayan. Annesinden ayrı, yatılı bir okulda geçen günlerini ve ‘her şeyi bilen büyüklerin’ çocukları hiçbir zaman ciddiye almamasının sebebini soruyor. Çocuktur diye geçip gittiğimiz nicesinin, aslında göremediğimiz gerçekleri nasıl tüm çıplaklığıyla görebileceğini gözler önüne seriyor. Öyle ‘azınlık’ edebiyatı yapmıyor Esayan. Bir çocuğun yaşadıklarını anlatıyor sadece. Hattâ Filistinli direnişçiler ve İsrail askerlerinin onlara muamelesini de yine çocuk gözüyle aktarıyor bizlere. Kutsal topraklarda birbirine giren ‘din adamları’nın nasıl dini unuttuğunu söylüyor tüm çocuk aklıyla! Bu yazın kitabı değil Jerusalem, ama 2011’in en iyi romanlarından!
Öykü
Karahindiba
Sinan Sülün
Sel Yayıncılık
İyi yazarların, yeni kitaplarını okuyunca insan bir başka mutlu olur. Hele sözünü ettiğimiz kitap bir ‘ilk roman’, ‘ilk öykü’ ise kimi okurlar, büyük bir keşif yapmış olmanın hazzını yaşar. Sinan Sülün size bu hazzı fazlasıyla yaşatacak bir yazar. Karahindiba adlı ilk öykü kitabında bütün puslu görünen atmosfere rağmen, öyle ince alayla cümleler kuruyor ki tam ona gülümseyeceğiniz anda ‘çok mu komik’ diye tersleyiveriyor sizi. Sonra ekliyor, ‘burada önemli bir şeyden bahsediyorum, hemen gülme de dinle’ diyor. Boşandığı karısının en yakın arkadaşıyla evlenmesi mi boğar adamı, yoksa yıllar sonra yanına gittiğinizde ilaçların etkisiyle hep uyuyan ve uyanık anına denk gelemediğiniz annenizin acısı mı, yoksa yıllarca küs kaldığınız abinizin yanına geri dönmek zorunda kalmak mı boğar adamı. Peki bunların hepsi (hattâ fazlası) aynı adamın başına gelirse, onun susması normal değil midir? Karahindiba’daki öykülerden sadece biri bu sözünü ettiğimiz, üstelik hepsi aynı şiddetle vuruyor adama. Terk edilmiş, işsiz kalmış, anlaşılmamış adamlar bunlar. Kaybetmiş değil, ‘mağlup olmuş’ insanlar. Öyle ki Brusella hastalığı bile milyonda bir görülecek şekilde testislerine sıçramış adamların şansı var onlarda. Daha çok şey var söylenecek, özetlemek gerekirse; sıkı bir yazarın sağlam öyküler kitabı Karahindiba.
Tarih
Kavanin-i Yeniçeriyan / Yeniçeri Kanunları
Haz.: Tayfun Toroser
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Erol Toy’un meşhur romanı ‘Kuzgunlar ve Leşler’; Kanûnî döneminde Acemioğlan ocağına alınan bir çocuğun hikâyesiyle başlar, sonrasında onun üzerinden bir dönem anlatılır. Yeniçeriler gerçekten de, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli kurumlarında belki de ilk sırada olanıydı. Öyle ki, II. Mahmut 15 Haziran 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdığında buna Vaka-yi Hayriye (Hayırlı Olay) adı verilmiş ve bütün ocaklar topa tutulmuş, Yeniçeri mezar taşları bizzat halk tarafından parçalanmıştı! Kimilerine göre ise, Yunanlılar bağımsızlığını Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sebebiyle, Osmanlı’nın oturmuş bir ordusunun bulunmamasına bağlayacaktı. Peki yüzlerce yıllık bir geçmişi olan ve bir dönem dünyaya korku salan bu ocağın kanunları nasıldı? İlk nerede başlamıştı ve Acemioğlanlar nasıl toplanıyordu, Türkler neden Yeniçeri olamıyordu, neden Bektaşi’ydiler, nasıl seçiliyorlardı ve neden kazan kaldırıyorlardı? Hepsinin cevabı olan, Murat Hüdavendigâr tarafından çıkarılan ve Fatih Sultan Mehmed ile Yavuz Sultan Selim zamanında değiştirilip, I. Ahmed zamanında son halini alan Kavanin-i Yeniçeriyan’ı tarihçi Tayfun Toroser tüm yönleriyle inceleyerek ne olduğunu anlatıyor. Özenle elden geçirilmiş günümüz Türkçesi ve tıpkıbasımına da yer verilen kitapta tüm yönleriyle Yeniçeriler yer alıyor.
Çocuk
Tom Sawyer’ın Maceraları
Mark Twain
Kavis Kitap
Okulların başlamasına sayılı günler kala son ‘özgür’ günlerini yaşayan çocukların derdine derman bir kahraman, Tom Sawyer. Mahallenin afacanıdır o. Kapımızın önünde top oynayıp pat pat duvarda sektiren, dışarı çıkmanızla bir anda toz oluveren, ihtiyacınız olduğunda da bakkaldan ekmek almaya gidip gelen sevimli yaramazların en meşhurudur. Hani bir dönem Sezercik, Ömercik gibi çocuk oyuncuların canlandırdığı çok bilmiş ve eline çabuk yıldızların da atasıdır. Gerçi bunları söylemeye gerek bile yok çünkü Tom Sawyer’ı yeni nesiller haricinde tanımayan yoktur. “Toom! Nereye kayboldu bu çocuk acaba? Sana diyorum Tom!” nidasıyla başlayan roman, daha girişi itibariyle nasıl bir afacanın maceralarını okuyacağımızı ispatlar niteliktedir. Büyük usta Mark Twain’in bu ölümsüz kahramanı, Kavis Kitap tarafından yeniden yayımlandı geçtiğimiz günlerde. Tom Sawyer, arkadaşları Huckleberry Finn ve Joe Harper Mississippi Nehri’nde birbirinden eğlenceli maceralara atılıyorlar kitapta. Defalarca filme ve çizgi filme de alınan Tom Sawyer’ın maceralarını bütün çocuklar okumalı. En azından özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu Tom’dan öğrenebilirler...
Araştırma - İnceleme
Türkiye Tarihi 1839 - 2010
Ed.: Reşat Kasaba
Çev.: Zuhal Bilgin
Kitap Yayınevi
Cambridge Üniversitesi Yayınları’nın ‘Cambridge History of Turkey’ başlığıyla yayınladığı dev eserin yayın sırasına göre ikinci, kronolojik olarak dördüncü cildi, Türkiye Tarihi 1839-2010. Anlayacağınız üzere, modern Türkiye tarihini içeriyor. Tanzimat dönemiyle başlayıp I. Dünya Savaşı sonrasında parçalanışına ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk günlerinden bugününe kadar geçen süreci kapsıyor. Eserin orijinali de üçüncü ciltle başlamıştı, Kitap Yayınları da aynı sırayı izliyor. Kitaba; Faroz Ahmad, Yeşim Arat, Hamit Bozarslan, Sibel Bozdoğan, Ümit Cizre, Carter V. Findley, Benjamin C. Fortna, Erdağ Göknar, Çağlar Keyder, Kemal Kirişçi, Andrew Mango, Şevket Pamuk, Levent Soysal, Jenny B. White, Ahmet Yükleyen gibi birbirinden önemli yerli ve yabancı tarihçiler katkıda bulunuyor. Her zaman söylenen durumdur, üniversitede tarih bölümünde okumuyorsanız, müfredatta okuyacağınız tarih ‘çok partili rejim denemeleri’ ile sona erer. Oysa o günden bu güne elli yılın üzerinde bir zaman geçti ve aradaki boşluğu çok iyi bilmediğimiz için ülkece hafızamız pek sağlam değil. Söz konusu onlarca yıllık boşluğu farklı bakış açılarıyla dolduracak gerçek anlamda kapsamlı bir Modern Türkiye Tarihi.