Güncelleme Tarihi:
Hatıra
Hikâyeden Çocuk
Onur Caymaz
İletişim Yayınları
“Bunca otuz yılı, elli yılı devirmiş ustaların yanında şu deli Arnavut’un yazı macerasında on beş yılı bitirmiş olması da neyin nesi,” diye düşünenler olacaktır. Onur Caymaz da tüm alçakgönüllülüğüyle böyle giriyor söze zaten. Şayet böyle düşünen varsa haksızlık edecektir Caymaz’a. Cevabı ilk cümlede saklı zaten; ‘Arnavut’ damarı kabarmış bir kere, yazmasa olmaz. Yazın hayatındaki on beş yıllık hüzünlü tesadüfleri, keyifli anımsamaları, kalp kırıklıklarını, ölümün araya girdiği hayatları, yeni kitabını beklemenin heyecanını, yazar dostluklarını anlatıyor hatıralarında. Her satırda bir ustalara saygı kuşağı var aslında, her ne kadar birkaç yıldır o ustalar arasında anıldığının farkında olmasa da... Dost bildiklerinin ilk kitabına yalandan da olsa sevinir gibi yapmadıklarını söylemek de, ölen babanın ardından yazılan öyküye alınan ödüle sevinme gafletini itiraf etmek de Arnavut damarındandır. Cemal Süreya’nın söylediği gibi, Arnavutlar doğru söylemek zorundadır. 5 ay hapis yatan mankenin, şarkıcının yüzlerce sayfa ‘anı’ yazdığı memleketimizde, yazın hayatında on beş yılı geride bırakan bir yazarın en doğal hakkı ‘Hikâyeden Çocuk’. Yakın zamanda ‘Nar’ın babası olacak bir yazarın ilk çocuğu sayılan yazdıklarıyla ve yaşadıklarıyla muhasebesi.
Roman
Tanner Kardeşler
Robert Walser
Çev.: Cemal Ener
Can Yayınları
Şu hayatta kaç tane ‘aylak’ tanıyorsunuz? Şayet, henüz Simon Tanner ile tanışmadıysanız gerçek anlamda bir aylak tanıdığınızı sanmayın. Öyle çalışmayarak aylaklık yapanlardan değil Simon. Aksine sürekli ve türlü işlerde çalışan bir insan. Çünkü zinde güçlerini, dar ve boğucu yazıhanelerde köreltmek istemeyen bir anlayışa sahip. Bir baltaya sap olayım derken, sapın ucuna balta olmak istemiyor sadece, o kadar. Zaten Simon ailenin en az umut bağlananı. Dört kardeşi daha var, bütün kardeşlere kontrollü olmaları gerektiğini söyleyip kontrolden çıkan Klaus, hovardalıkla geçen bir ömrün sonunda akıl hastanesini boylayan Emil, herkesi kendine hayran bırakan köy öğretmeni olan -ancak bunu gerçekte ne kadar istediğini itiraf edemeyen- ablası Hedwig ve Simon’dan bir yaş büyük, kardeşten çok arkadaşı hattâ sevgilisi gibi sevdiği ressam Kaspar Tanner. Hepsi nev-i şahsına münhasır Tanner kardeşlerden Simon, gündelik yaşam sıkıntılarını hiç umursamayanıdır. Çünkü istese başaramayacağı şey yoktur, ama istemiyor! Anlayacağınız üzere, ne olduğunu bilmese de bir şeyler eksik hayatında Simon’un. Belki ona emir vermesi gereken bir insan, belki hayatını şekillendirecek ‘olgunlukta’ bir kadın. Kayıp edebiyat dehalarından Walser’den keyifli ve kusursuz bir roman.
Anlatı
Umutsuz Romantik Bir Adamın Günlük Acıları
Halil Gökhan
Dharma Yayınları
Şu dünyada kendinizi korumanız gereken durumlardan birisi erkek dedikodusuna, diğer de erkek duygusallığına maruz kalmaktır. Zira çoğunlukla kadına atfedilen bu iki hususta da, aslında kadınlar erkeğin eline su bile dökemez. Hele terk edilen, aldatılan, ilişkisinde mutlu olmayan bir erkeğin yakınlarındaysanız, vay halinize. Tabi ki kişisel bir yargı bu ve böyle bir erkeği anlatmada Halil Gökhan’ın başarısını yadsıyamayız. Umutsuz Romantik Bir Adamın Günlük Acıları isimli son kitabında Gökhan, ‘âşık’ bir adamın yaşadıklarını anlatıyor. Net olarak bir kadından bahsetmiyoruz ama burada, aşka âşık bir adam bu. Belki yıllar önce terk edilmiş hâlâ onun acısını yaşıyor, belki bizzat o terk etmiş onun pişmanlığını çekiyor. Hayat denen şu yolda, Penelope’sine kavuşmak ve mutluluğa ulaşmak için adım adım yürüyen çağdaş bir Odysseus hikâyesi aslında Gökhan’ın anlattığı. Araya alıntıladığı antik dönem eserleri ve onların değerlendirmeleriyle, hiç de antikitede anlatılan aşklara özenip Werther gibi acılar çekmememizi söylüyor aslında. Ne de olsa her kadın Penelope değil artık. Ama yanlış anlamayın, Penelope’nin gösterdiği sadakati gösterecek kadın da kalmadı gezegenimizde, erkek de.
Biyografi
Jorge Luis Borges
Jason Wilson
Çev.: Tonguç Çulhaöz
YKY
Ayaklı Babil Kitaplığı’dır Borges. Şöyle bir durup düşündüğünüzde birkaç tane Borges sayabilirsiniz. Okur Borges, yazar Borges, yazarların yere göğe sığdıramadığı Borges, kendi otobiyografilerindeki Borges, başka biyografilerdeki Borges, öykülerinden çıkarmaya çalıştığımız Borges, anılardaki Borges, evindeki Borges, Arjantinli Borges, Avrupalı Borges, soyadı yanlış telaffuz edilen Borges ve doğru telaffuz edilen Borges. Liste delicesine bir şekilde daha da uzayabilir ve işin fenası hepsi de kendi sınırları içinde doğru bir Borges’tir. Bu amansız okurun ve Jason Wilson’un da ısrarla üzerinde durduğu üzere ‘zamansız’ yazarın en az yazdıkları kadar etkileyici bir hayatı olmuştu. İlkin sinema eleştirmeni ve şair, sonra öykücü ve rafine bir hayatın imbiğinden süzülmüş bir yazar olan Borges’in hayatını; yazdıklarından, yazarken göz önünde bulundurduklarından, tanıklıklardan ve onun anlattıklarından hareketle ve tüm yönleriyle aktarıyor Jason Wilson. Öyle ansiklopedi maddesi gibi sıkıcılığa düşmeden, en az Borges metinleri kadar derinleşen ve okuru bir saniye olsun kaybetmeyen bir biyografi. Ne kadar bütün eserlerini okuyup onu tanıdığınızı iddia etseniz de hâlâ biraz eksik kalacaktır Borges -ki kendisi de biraz bunu istemiştir. Onu tamamlayacak bir biyografi.
Felsefe - Düşünce
Bilgiler Kitabı
Constantin Von Barloewen
Çev.: Işık Ergüden
Aylak Kitap
Her fırsatta dile getirildiği üzere, ‘bilgi çağı’ndayız. Yani bilginin ve bilmenin en üst değer olduğu, gelişmiş bilim ile binlerce yıllık birikime sahip felsefeyi bir araya getirdiğimiz zaman her şeye çare bulunabileceğine inandığımız bir çağdayız. Oysa savaşlar, açlıklar, insanı ve insanî olanı hiçe saymaların türlü şekilde yaşandığı bir çağdayız aynı zamanda. Küreselleşiyoruz ama bir o kadar da sorumsuzlaşıyoruz sanki... Constantin Vor Barloewen aynı endişeyle, ‘kültürlerarası bir kütüphane’ oluşturabilmek adına, geçtiğimiz yüzyıla her biri kendi alanında damga vurmuş, önde gelen kişilerle bir araya gelerek içinde bulunduğumuz yüzyılı değerlendirmiş. Sanat, edebiyat, din, kültür, antropoloji, doğa bilimleri, müzik ve diğer disiplinlerden insanlarla disiplinlerarası bir söyleşiye imza atmış. Adonis, Boutros Ghali, Carlos Fuentes, Samuel Huntington, Julia Kristeva, Claude Levi-Strauss, Federico Mayor, Yahudi Manuhin, Czeslaw Milosz, Amos Oz, Kardinal Paul Poupard ve daha birçok isimle aklınıza gelecek her şeyi konuşuyor. Yirminci yüzyılın kurucu adları, kendi eserleri ve dünyanın durumu üzerinden gelecek zamana karşı nasıl tavır alınacağını cevaplıyorlar. Günümüzün insanlığını, nerede hata yaptığımızı, nasıl düzeltebileceğimizi veya neden düzeltemeyeceğimizi konuşuyorlar.
Roman
Güz Çıkmazı Siluetleri
Güler E. Dinçer
Berikan Yayınevi
Bir kadın, daha doğrusu kadınlık romanı Güz Çıkmazı Siluetleri. Hocadan kocaya yatay geçiş yapan, aşkı tanıyamadan, ileride seversin diyerek bir kere gördüğü bir adamla evlendirilmek zorunda kalan kadınların hayatı. Öyle olmasa bile, bütün bilinçli haline rağmen mutfakta aşçı, sokakta hanımefendi olmak zorunda kalan, çocuğu olana kadar kocasının her istediğini yerine getiren çocuğu olduktan sonra ise saçını süpürge etmesi beklenen kadınların romanı. Orta yaştaki kahramanımız Jülide, tahmin edeceğiniz üzere kocasının son yıllarda ona olan tutumundan şikâyetçi olduğu kadar artık bunu kanıksamış bir kadındır. Benzer hâldeki dostları gibi, durumdan çok memnun olmasa da ne yapacağını bilemeyenler arasında yer almaktadır. Jülide’nin kabuğunu kırmaya çalışırken yaşadıklarını anlatıyor Güler E. Dinçer. Kendi ayakları üzerinde durmayı ve kadınlık gururu ile yaşamayı öğrenmeye çalışan kadınları anlatıyor. Bunları zamanında öğrenen ve özümseyen kadının erkeğini de ona göre seçeceğini veya kendisine dayatılan seçeneklerden vazgeçebileceğini dile getiriyor. Arada yeni aşklar da bulan Jülide’nin ve çevresindeki insanların yaşadıkları aslında hiç de yabancı değil.