Güncelleme Tarihi:
Anlatı
Yaralı Zaman
Ferit Edgü
Sel Yayıncılık
Toplu öyküler kitabı ‘Leş’ yayımlandığı zaman Ferit Edgü, kendisiyle yapılan bir söyleşide “Hakkâri ve oradaki insanlar bende hâlâ yaşıyorlar ve ölene kadar da yaşayacaklar,” demişti. Ferit Edgü, 1965’te askerlik görevi için gittiği Hakkâri’yi ve Türkiye’nin doğusunu 1977’de yayımlanan ‘O / Hakkâri’de Bir Mevsim’ ile anlatmıştı. Edgü’nün “yazması 10 yıldan fazla sürdü ve yayımlayıp yayımlamamayı çok düşündüm,” dediği Yaralı Zaman bizi Hakkâri’ye geri götürüyor. 1988’deki Halepçe Katliamı’ndan kaçıp Türkiye sınırını geçen Kuzey Iraklı Kürtler ve Hakkârililerin yaşadıklarına dair ‘düşsel’ bir anlatıya imza atıyor Ferit Edgü. Kimi satırlarında gözlerinizin dolacağı, bazı sayfalarda binlerce sayfalık epik bir şiir okuyormuşçasına sarsılacağınız bir metin Yaralı Zaman. Fırtına gibi uğultulu, Zap suyu gibi hayâl meyâl, tam da Doğu’nun mistik ve masalsı havasına yaraşırcasına bir anlatı. Gecenin gündüze, düşün gerçeğe karıştığı Hakkâri’yi ve Doğu’yu belki de en iyi anlatan cümlelerin yer aldığı kitapta, bir geyiğin intiharıyla sonlanan, kurt sürüsünün geyik avı, okurken tüylerinizi diken diken edecek şiirsel bir metin örneği. Dağların ağaçlarının kayalar olduğu Hakkâri’deki en acı mevsim, Yaralı Zaman.
Sanat
Sanatta Bireyin Doğuşu
Tzvetan Todorov, Bernard Foccroulle, Robert Legros
Çev.: Esra Özdoğan
YKY
Yıl içinde düzenlenen sergiler, iki yılda bir gerçekleşen bienaller veya günümüzün ‘çağdaş’ sanat anlayışı, ilk günlerinden hayli farklı bir anlatım içindedir. Oysa başta resim ve heykel olmak üzere sanatın yegâne amacı insanlara tanrısal, dinî ya da kutsal olanı aktarmaktır. Papa Büyük Gregorius’un dediği üzere “resimler harfleri bilmeyenlerin kitabıdır.” Bundan hareketle, Hıristiyanlığın resmi din olarak kabulünden sonra kilise halka İncil’i ve bütün dinî öğretileri anlatabilmek adına iç ve dış duvarlarını çeşitli ustalara açmış ve İncil’i anlatmalarını istemiştir. Usta dememiz boşuna değil, ilk önce taş ustalarının, duvar ustalarının yaptığı anlatımı bir süre sonra sanatçılar devralmış ve bütün hikâyeleri eksiksiz anlatmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Peki İsa, Meryem, Vaftizci Yahya ve aziz betimlemelerinden sıradan insanın tasvirine nasıl geçilmiştir? Bugünkü anlamda gelişmiş müzik formları, solo eserler, ‘özel besteler’, ilahi haricinde tamamen kişisel birtakım kaygıları anlatan ders vermekten uzak şiirler nasıl yazılmaya başlanmıştır? Todorov, Foccroulle ve Legros bir araya gelip plastik sanatlar, müzik ve edebiyatta bireyin doğuşunu anlatıyorlar bize, en basit dille.
Tarih - Anı
Türk Mektupları
Ogier Ghislain de Busbecq
Çev.: Derin Türkömer
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kimi zaman bazı tarihi dönemler veya şahsiyetler o kadar ön plana çıkıyor ki, hemen her yerde o kişi veya dönem hakkında yayınlar yapılıyor. Lafı nereye getireceğimizi anlamışsınızdır, Kanunî Sultan Süleyman döneminden bahsediyorum. Bu yıl o kadar çok yayın yapıldı ki artık Kanunî ve dönemi hakkında doğru ve nitelikli bir metin bulmak zorlaşıyor. Ancak 1555-1560 yıllarında İstanbul’da görevli bulunan Ogier Ghislain de Busbacq’in kaleme aldığı olağanüstü dil lezzetine sahip mektupları; Kanunî döneminin saray, İstanbul ve sosyal hayatını tarafsız gözlemleriyle eksiksiz anlatıyor. Busbecq, Avusturya İmparatoru Ferdinand’ı temsilen İstanbul’da bulunduğu sırada, hem sarayda hem İstanbul’un gündelik hayatında Osmanlı toplumunu yakından tanımış bir isim. Kanunî dönemini ve Osmanlı imparatorluğunu anlamak için Avrupalıların yüzyıllardır başvurduğu birinci kitap niteliğindeki Türk Mektupları’nda Busbecq adeta Evliya Çelebi gibi keyifli bir anlatımla, ancak tarafsız bir gerçeklikle dönemi anlatıyor. Busbecq’in heyetindeki ressam Melcior Lorichs’in aynı dönemde yaptığı çizimler kitabı daha da zenginleştirmiş. Çeviri ve editörlükteki titizliğin de altını çizmekte fayda var.
Edebiyat - İnceleme
Ardâvîrâfnâme
Ardâvîrâf
Çev.: Prof. Dr. Nimet Yıldırım
Pinhan Yayınları
“Baş aşağı asılmış birkaç erkek ve kadının ruhlarını gördüm. Bütün bedenlerini yılanlar, akrepler ve diğer yırtıcı canavarlar kemirip parçalıyorlardı. Bunlar hangi insanların ruhları? diye sordum. Kutsal Surûş ve tanrı Âzer şöyle cevap verdiler: ‘Bunlar dünyadayken su ve ateşe gereken saygıyı göstermeyen, ateşe ve suya pislik atan, ateşi kötü bakışlarıyla etkileyip kasıtlı olarak söndüren günahkâr kişilerin ruhlarıdır.” Dante’nin meşhur İlahi Komedyası’nı bilenlere tanıdık gelen bu satırlar İtalyan şairin epik şiirinden değil. Ondan yüzyıllar önce kaleme alınmış ve bugün Sasani döneminden kalan tek yazılı eser olan Ardâvîrâfnâme’den. Bu Zerdüşt inanırları için oldukça önemli eserde şair; Cennet, Araf ve Cehennem’de çıktığı metafizik bir yolculuğu anlatıyor. Tıpkı Dante’nin yolculuğu gibi... 14. yüzyılda kaleme alınan eserin aslında Doğu şiirlerinden esinlenildiğini söyleyen Miguel Asin Palacios, büyük tartışmalara sebep olurken aslında çok da haksız değildi. Bunun en ‘güzel’ ispatlarından Ardâvîrâfnâme’yi Prof.Dr. Nimet Yıldırım çevirmiş. Ardâvîrâf ve eseri hakkında geniş bir bilgi verdikten sonra metni Farsça’dan Türkçe’ye aktarmış. Bir klasiğe esin veren gerçek bir klasik.
Yemek
Afrodizyak Yemekler - 44 Tabak Aşk
Elif Edes Tapan
Alfa Yayınları
Bazı otlar ve onlarla yapılan yemekler vardır, neye iyi geliyor diye sorduğunuz zaman aktarı da, manavı da, herhangi bir arkadaşınız da “anlarsın ya” deyip kaş göz işaretiyle birtakım cinsel içerikli imalarda bulunurlar. İşte halk arasında bu şekilde anlatılan besin maddelerine ‘afrodizyak besinler’ denir ki, yüzyıllardır insanlar sadece otlar, deniz mahsulleri, meyveler değil; ağaç kabukları, hayvanların kurutulmuş cinsel organları veya daha başka şeylerden ürettikleri tozlarla ‘cinsel gücü artıran’ bu maddelerle yemekler yapar. Mesele yemek olunca, ne kadar işin içinde cinsel güdüler olsa da lezzeti kesinlikle gözardı edemeyiz. Mutlu Mutfak serisinin ikinci kitabında Elif Edes Tapan, ‘44 Tabak Aşk’ mottosuyla afrodizyak yemek tarifleri sunuyor. Kitabın başında Afrodit ve afrodizyak hakkında kısa tarihsel bilgi de veren yazar, daha sonra deniz mahsulleri, sebzeler, otlar, meyve ve kuruyemişler ile afrodizyak baharatlardan oluşan yemek ve tatlı tariflerini veriyor. Kitabın ikinci bölümünde ise alkollü alkolsüz afrodizyak kokteylleri hazırlıyor. Yemeklerin afrodizyak etkisi yüzde 100 olur mu bilemiyorum ama, tariflere baktığınız zaman siz de oldukça ‘lezzetli’ olduklarına kanaat getireceksiniz.
Öykü
Doğu, Batı
Salman Rushdie
Çev.: Begüm Kovulmaz
Can Yayınları
Kipling’in tarihe geçen sözü “Doğu Doğu’dur Batı da Batı”, asla eskimeyeceklerden birisidir. Her ne kadar küreselleşmeden, muasır medeniyetlerden söz edilse de gerek Doğu ve Batı’nın birbirine bakışı gerekse kültürel unsurları asla değişmeyecektir. Ancak arada bazı isimler çıkıp ikisini bir arada anlattıkları zaman bütün düşüncelerimiz tepetaklak oluverir. Salman Rushdie’nin ‘Doğu, Batı’ adlı öykü kitabında olduğu gibi. Usta yazar üç bölüme ayırdığı kitabında önce Doğu’yu yani doğuda kalanı; sonra Batı’yı yani batıda olanı, en sonunda da Doğu-Batı’yı yani bir araya gelebilenin öyküsünü anlatıyor. İlk bölümdeki öykülerde İranlı usta yazar Sadık Hidâyet’in kokusunu almamızı sağlarken, ikinci bölümde modern ve postmodern Batılı yazarlarla aşık atıyor. İri siyah gözlü İranlı Reyhan Hanım’la açıyoruz gözlerimizi bu büyüleyici öykülere. Mary, Eliot, Kapıcı Mecit ile ‘ters yoldan son sürat’ ilerliyoruz Doğu ile Batı arasında. Tam ortasında Rushdie duruyor. Salman Rushdie, bu kitap hakkındaki bir söyleşisinde şöyle diyor: “Bu hikâyeleri Doğu, Batı ismi altında yayımlamayı düşünürken en önemli konunun virgül olduğunu gördüm. Ben o virgülüm işte ya da en azından o virgülde yaşıyorum.”