Güncelleme Tarihi:
Roman
Koltuk
Benjamin Parzybok
Çev.: Algan Sezgintüredi
Domingo Yayıncılık
Eskinin ‘hacker’ı, bütün gününü internet başında geçiren, işsiz, asosyal ve iri kıyım Thom Bakker; biraz tembel, biraz üç kağıtçı, ancak fazla akıllı olmayan Erik ve gördüğü garip rüyalardan kehanetler çıkaran, hattâ bunların çoğunda doğru söyleyen amatör müneccim Tree. Bu tamamen başarısız ve asla ‘seçilmemiş’ üçlü bir araya geldiğinde elbette ortaya çıkacak sonuç sıradışı bir ‘Koltuk kardeşliği’ olacaktır. Birbirleriyle sadece ev arkadaşlığı yapmak için aynı evde buluşan üçlünün tek ortak noktası, salonlarının ortasında duran eski bir koltuktur. Ancak sandıklarından da eski bir koltuk olduğunu onunla yollara düştükten sonra fark edeceklerdir. Yanlış okumadınız, yola düşmek. Hiç koltuk yola düşer mi demeyin, okyanusları, dağları aşıyor o koltuk ve ‘koltuk taşıyıcıları’. Evlerini su basmasının üzerine üçlü, ev sahibi tarafından “artık sizindir” dediği, koltuklarıyla birlikte sokaklarda yürümeye başlarlar. Bir anda herkesin ilgisini çeken bu durum ne bir siyasi hareket, ne anarşist bir tutum, ne sanatsal bir etkinliktir. Çünkü koltuğun mistik birtakım özellikleri vardır ve üçlüyü özel olarak seçmiştir. Görevleri onu ilk var olduğu topraklara teslim etmektir. Benjamin Parzybok’un ilk romanı Koltuk’ta, Portland’dan Latin Amerika’ya uzanan, mizahla mistiğin bir arada ilerlediği sıradışı bir macera okuyacaksınız.
Mektup / Anı
Likya’ya Mektuplar
Sezer Duru
Everest Yayınları
Tartışmasız, yaptığı başarılı çevirileriyle Türkiye’de kültür hayatına verdiği hizmetlerle önemli isimlerden biridir Sezer Duru. Türkçe ve Almanca’ya yaptığı çevirilerle aldığı önemli ödüller de bunun en önemli göstergesi. Duru, 2006’da üyesi ve yöneticisi olduğu Uluslararası Yazarlar ve Çevirmenler Evi’nin 10. yıl etkinliklerinde herkesten uzak bir kenarda duran, sessiz İsrailli şair İsrael Bar Kohav’la tanışır. O günkü kısa sohbet uzun yıllar sürecek bir mektup arkadaşlığına ve gerçek dostluğa dönecektir. Mektubun tür olarak önemini biliyoruz zaten. En samimi duyguların dile getirildiği bu metinler, kimi zaman değme şiirlere taş çıkaracak kadar aşkî olabiliyorlar. Duru ve Kohav arasındakiler de böyleler. Örnek mi: “Sen Likya kraliçesisin, İstanbul’un düşesisin, gerçek Kibele’sin, bunların hepsi sende bir arada sevgili S., yazmaktayım, en çok da bunu seviyorum, sen İstanbul ilhamlarının ilhamısın, seni tanıdığım için şansıma övgüler sunuyorum, aslında bunun için sana övgüler sunuyorum.” 30 Temmuz 2006 tarihini taşıyan ilk mektuptan, 25 Mart 2011 tarihine kadar, Bar Kohav’ın Sezer Duru’ya -namı diğer Likya’ya- gönderdiği 100’ün üzerinde mektup yer alıyor kitapta, ilhamını Sezer Duru ve onun şehri İstanbul’dan alan bir de şiir! İki iyi edebiyatçının şiirsel mektupları.
Fotoğraf / Kuram
Sokak Fotoğrafçılığı
Clive Scott
Çev.: Hüseyin Yılmaz
Espas Yayıncılık
Dünya sanat tarihinde en kısa sürede en büyük etkiyi yaratanlarda ilk sırada Fransız Empresyonistleri gelir. Aslında bu kadar gürültü koparan hareketleri, sadece tuvallerini stüdyodan çıkarıp sokağa taşımaktan ibaretti. Monet, Pissaro, Manet, Cezanne, Renoir, Sisley gibi isimler tabiatı tüm detaylarıyla değil, ondan edindikleri intibalar üzerinden resmetmeye çalışmışlardı. Fotoğraf sanatı içerisinde de sokak fotoğrafçılığını böyle değerlendirebiliriz aslında. Şansla canlı bir ilişki içindedir sokak fotoğrafçılığı, tarafsız ve kontrol edilemeyen üçüncü şahısların tepkisiyle şekillenir, göreceli yorumlara yol açar. Dahası Barthes’in Belgesel fotoğrafçılık için söylediği “okunabilir” kavramı, sokak fotoğrafçılığı için “yazılabilir” tarafındadır. Peki tam olarak nedir Sokak Fotoğrafçılığı? Bu sorunun yanıtını Clive Scott kuşatıcı bir biçimde veriyor. Kurusıkı bir tarih anlatımından çok; Eugene Atget, Andre Kertezs, Rene-Jacques, Brassai, Cartier-Bresson ve diğerlerinin işlerinden yola çıkarak yazılmış kitapta, Emresyonistlerle sokak fotoğrafçılarının akrabalığı, hattâ dönemin edebiyat akımları ve Baudelaire’e kadar uzanan yazarlarla olan ilişkisini de değerlendiriyor. Elinde fotoğraf makinesiyle sokakta anlık kareler yakalamak kadar keyif veren kitabın dili biraz ağır gibi görünse de, sıkıcı akademik bir havası da yok.
Tarih
Yahudiler’in İstanbulu
Okşan Svastics
Boyut Yayınları
Bankalar Caddesi’nden ilerlerken sağda adeta bir anıt gibi inen kıvrımlı merdivenleri bilmeyen yoktur. Kamondo Merdivenleri olarak anılan ve 1850’li yıllarda yapılan merdivenleri, dönemin önemli banker ailelerinden birisi olan Kamondolar, hem kendileri hem de halk için kolay bir iniş sağlamak amacıyla yaptırmıştı. Ancak döneminin bu ünlü Yahudi ailesinden çok daha önce Yahudi halkı, şehir daha Konstantinopolis olarak anılmadan, Bizantion dendiği günlerde bile İstanbul’daydılar. Haliyle İstanbul’un tarihinde yer alan, kültürel ve sosyal alanda birçok işte Yahudi halkının imzası vardı. Osmanlı’ya ilk sinemayı, matbaayı getirenler, ilk reklam ve otomotiv firmasını kuranlar, şehir planlamacıları... Okşan Svastics İstanbul’un sosyal ve kültürel dokusunu şekillendiren Yahudilerini ve onlardan kalanları anlatıyor kitabında. Haliç’in iki yakasından başlayan İstanbul gezisi, Karaköy, Şişhane, Galata, Beyoğlu, Kuzguncuk, Çengelköy, Yeldeğirmeni, Moda, Göztepe, Ortaköy, Arnavutköy, Kuruçeşme, Yeniköy ve Adalar’a kadar uzanıyor. Hastaneler, sinagoglar, huzur evleri, matbaalar, kitabevleri ve İstanbul’un dokusunu oluşturan nice miras ve bu mirası bize bırakan isimler yer alıyor. Kitabın misafir yazarı Vivet Kanetti ise, kendi İstanbulunu anlatıyor.
Çocuk
Balıkların Bununla Ne İlgisi Var?
Avi Çev.: Şiirsel Taş
Hayykitap
Ah şu çocuklar, sanki bazen sadece kafamızı karıştırmak için varlar. Bazılarına yolda gördüğünüzde canını yakacak kadar, sıkı sarılmak istersiniz. Bazıları ise sürekli sordukları sorularla sizi köşeye sıkıştırmak istiyor gibidir. Bazıları hayatınızın ışığıdır. Bazıları ise sadece çocuktur sizin için. Bütün masumlukları, sevimlilikleri ve afacanlıkları kadar zalimdir de çocuklar. Bir kere fazla açıksözlüdürler, istedikleri zaman filmlerde gördüğümüz kötü adamlar gibi dünyayı ele geçirebilecek planları vardır ve ne yaparsanız yapın onlar haklı çıkarlar. Tıpkı Avi’nin öykülerinde karşımıza çıkan Willie, Matt Kaizer ve dostları veya Ivy, Gregory ve diğerleri gibi. Sokakta gördüğü bir dilencinin ‘mutsuz bir adam’ olduğunu sanan Willie, onunla konuşmaya başladıktan sonra asıl mutsuz olanın annesi olduğunu fark ettiği zaman söyledikleri onun açıksözlülüğünden kaynaklanmaktadır. Çünkü karanlık mağaralarımızda yaşadığımız müddetçe dip balıkları gibi körleşiriz ve gerçeği asla göremeyiz. Willie en az annesi kadar bize de sesleniyor aslında. Tabii diğer öykülerdeki çocuklar da... “Balıkların Bununla Ne İlgisi Var?”daki öykülerde Avi, önce çocukları sonra bizleri bazı gerçekler üzerine biraz daha düşünmeye çağırıyor.
Roman
Tanrı Öldü
Ron Currie Jr.
Çev.: Seçil Kıvrak
Siren Yayınları
Nietzsche, “Tanrı öldü” sözünü söylerken aslında ne kastettiğini, yıllar sonra kaleme aldığı ‘Ecce Homo’ isimli kitabında açıklar ve “bu sözüm üzerine bana ‘inanan’ insanlar ortaya çıktı, oysa ben bütün Tanrı inancınızı ortadan kaldırın ve kendinizdeki tanrısallığı görün demiştim,” diye. Üstinsan olmanın birinci adımını anlatıyordu yani. Ron Currie Jr. da ‘Tanrı Öldü’ isimli kitabında bu durumun gerçekleşmesi durumunda neler olacağını kurgulayarak olağanüstü bir romana imza atmış. Tanrı, tebdil-i kıyafet etmiş ve insan suretinde dünyaya gelmiştir. Ancak, Sudan’ın Kuzey Darfur bölgesinde bir Dinka kadını kılığındadır ve yaşanan iç savaşta ölür. Durum ortaya çıktıktan sonra dünya büyük bir kaosun içine sürüklenir. Her yerde bir iç savaş ortamına girilmiştir ve bozulan psikolojiler dolayısıyla her yer ‘Mad Max’ şehrine döner. İnsanlar ise içlerindeki ‘inanma ihtiyacı’nı Tanrısal özelliklere sahip olduklarına inandıkları çocuklarda giderirler. Herkes işi gücü bırakmış, çocuklara hizmet eder olmuştur. Din adamlarının başı çektiği toplu intiharlar başlamış, çocuk savaşçılar türemiş, dünya bir yaşam mücadalesine dönmüştür... Etkileyici kurgusu, anlatımı ve fazlasıyla eğlenceli bu sarsıcı kitabında Ron Currie Jr, Tanrı’nın olmadığı bir dünyada insanların ne kadar yozlaşacağını harika bir mizahla anlatıyor.