Güncelleme Tarihi:
İnci Aral
İlk 30 sayfa önemli
Şiir, öykü ya da roman yazmak isteyenler öncelikle çeşitli sanal ya da baskı dergilere üye olmalı. Edebiyat gruplarıyla takılmalı. Bu, işin sosyalleşme, adını camiaya az çok da olsa duyurmanın yolu. Ama tabii ki, kitabı yazma kısmı çok göreceli...
Ben, öncelikle fikri kafamda tasarlar sonra notlar almaya başlayıp üzerine yoğunlaşırım. Bu yoğunlaşma, tabii ki bazen yıllar sürebilir. Kafamda her şeyi tasarlarken anlatacağım konu üzerine kitaplar okurum. Hem tekrara düşmemek için hem de anlatılmış şeyi ‘ben nasıl anlatırım’ diye bakabilmek adına... Bu sırada kendi sesimi bulmaya çalışırım. Ardından yapıyı oluşturur ve kendime sorarım; “ne anlatmak istiyorum” diye. Cevap bulamadıkça süreç uzar. Ve cevabım, her zaman tek cümle olur. Böylece konuya kuşbakışı bakarım. Örneğin ‘Safran Sarı’ romanımda cevabım ‘gelecek perspektifinin kaybolmuş olması’yla ilgili bir cümleydi. Ardından yol haritamı çıkarırım; zaman, mekân ve kişiler oluşur. Ve temel atma kısmı, yani ilk sayfaları yazmak gelir. İlk 30 sayfa çok önemlidir. Romanın tüm verileri ortaya çıkar. Aynı metni 30 kez yazdığım olmuştur. Sonrasıysa, temeller iyi atıldığı için çözülüp gider.
Murat Gülsoy
Eli boş dönmekten korkmayın
30 günde ya da 3 saatte bir romanın ilk taslağını yazmak kulağa ilginç bir yazı deneyi gibi geliyor. Farklı yazma süreçlerinin hepsinin de denenebileceğine inanıyorum. Edebiyat tarihinde kendine özgü bir yeri olan Beat yazarları geliyor aklıma örneğin. Uyarıcı maddeler kullanarak hiç uyumadan günlerce yazan mı istersiniz, yoksa daktilosuna bir rulo kağıt takıp elinden geldiğince hızlı, tuşları dövenleri mi? OULIPO’culara ne demeli peki? Bir çanağın içinden şans eseri çektikleri cümlecikleri arka arkaya dizerek şiir yazmak gibi aklın sınırlarını zorlayan arayışları var. Herkesin faklı bir biçimi olabilir.
Benim yazma sürecim uzun bir ön çalışmayla başlıyor. En çok zevk aldığım kısım da budur aslında. Yazacağım romanla ilgili bilgi toplamak, hayal kurmak, planlar yapmak, farklı olay örgüleri düşünmek, karakterler hakkında notlar almak... Ardından tüm bu hazırlıkların tamamlandığına kani olup yola çıkarım. Bu da duruma göre bir yılı bulan bir süreç. Belki ilk taslak diyebileceğim kısım ilk üç-dört ay içinde tamamlanıyor ama birbirinin içinde eriyen durumlar olduğu için sınır çizgisi çizmek zor. Kimi zaman da o uzun yolculuktan eli boş dönersiniz. Yani yazdıklarınızı beğenmezsiniz, çekmecenin en dibine fırlatır atarsınız. Her ne olursa olsun, yazı alışkanlıklarını da arada sırada değiştirmekte yarar var. Alışkanlıklar çalışkanlığınızı garantiler ama yaratıcılığı da ufak ufak kemirir. Farklı arayışlara açık olmayı öneririm.
Pınar Kür
Hayata itirazınız olmalı
* Herhangi bir öyküye (şiir ve deneme dışındaki tüm edebiyat eserlerine) başlarken fikirden değil, insan ya da olaydan yola çıkmalısınız. Fikirden yola çıkarsanız kurur kalırsınız. Eseri bitirseniz bile hayatiyeti eksik kalır.
* Yaşadıklarınızdan elbette esinleneceksiniz ama yaşadıklarınızı olduğu gibi kaleme alırsanız bu, edebiyat olmaz. Yaşanan olaylar hayal gücünün süzgecinden geçirilerek dönüştürülmelidir. Bunlara anlam yüklenmelidir. Yaşamla edebiyatın en önemli farkı, ikincisinin anlamlı olması zorunluluğudur.
* Edebiyatçı olacaksanız, hayata bir itirazınız olmalı. Bir şeylere karşı çıkıyor olmalısınız. Hayatla ve çevrenizle barışıksanız ve kaleminiz iyiyse, reklam ya da dizi yazarı olarak çok para kazanabilirsiniz ama, edebiyatçı olamazsınız.
* Hepsinden önemlisi, yazmaya niyet bile etmeden önce ‘çok çok çok’ okumalısınız. Popüler kitaplar değil, edebiyatın başyapıtları bol bol okunmalı.
Ahmet Ümit
Cesur olmak şart
* Edebiyat dünyasına kalıcı bir eser bırakmak için özgün, biricik olmak şart. Bunun birkaç yolu var. Öncelikle, bakış açınızın çok gelişmiş olması lazım. Sizden önceki bütün literatürü bilmeniz şart. Yoksa, Amerika’yı yeniden keşfedersiniz. İkincisi, çok cesur olmak lazım. Farklı şeyler her zaman saldırıya maruz kalabilir. Mesela ben, 96’da ‘Sis ve Gece’yi yazdığımda ilginin yanı sıra tepki de gördü. Polisiyeyi edebiyat olarak yazacağım dediğimde çok tepki aldım. Bunlardan asla yılmayacaksınız, inandığınız şey için kararlılıkla yürümeniz gerekir. Örneğin Picasso, klasik resimler yapamaz mıydı? Ama yapmadı. Kendi tarzını yarattı. Dışlansa da 20. yüzyılın en büyük ressamı oldu.
* Yazarlar farklı yöntemlerle çalışabilir. Benim, önce fikir gelir aklıma. Örneğin ‘Sultanı Öldürmek’ adlı son romanımdan yola çıkalım... Fatih Sultan Mehmet var eserde ve ben onun hakkında uzman değilim. Hakkında yazılmış tüm kitapları okudum. Bu da neredeyse bir yıllık bir araştırma süreci demek. Eser Edirne, Bursa ve İstanbul’da geçiyor. O şehirleri gezerim. Tüm detayları incelerim. Notlar tutar, fotoğraf ve film çeker, insanlarla röportajlar yaparım. Bu sırada kurguyu da oluştururum. Yazma süreci de en az bir yıl sürer.
* Eğer yazarken takılırsam bırakırım. Sosyalleşirim. Zorlamam. Eğer yine devam edemiyorsam, sıkıntı var demektir. Kurguda değişiklik yaparım. Başlarda hayatı es geçmem. Sadece sonlara doğru kendimi kitaba çok kaptırırım.
* Başlangıç zordur. Üslup belirlenmeli. Dili oturtmak için karakteri ya da hikâyeyi çok iyi hissederseniz, zaten her şey gözünüzün önünde canlanır. Sahnenin ruhunu hissederim ve zaten o zamanda dil kendiliğinden ortaya çıkar.
* Final de çok önemli. Roman bittiğinde uzanırım ve eşim kitabı sesli olarak okur. Dinleyince yanlışlar ve dildeki akıcılık daha iyi anlaşılıyor.
Hamdi Koç
Hep Yalan!
30 gün çok! İlk taslak 10 günde, son taslak 15 günde bitmeli ve 26. günün sabahı roman, mevsimin yeni bestseller adayı olarak yayıncıya teslim edilmeli. Romanın matbaadan geleceği 15 gün içinde de yazar hangi konularda ilgi, hatta tercihen tepki çekecek, mümkünse azıcık da başını derde sokacak açıklamalar yapması gerektiğini düşünerek kendini romanın çıkışına hazırlamalı. Her şey beklendiği gibi giderse 40-50 günde elimizde yeni ‘bestseller’ adayı olur. Oluyor yani, görüyoruz!
Bu habere konu olan kitabı bildiğimden değil, bu türü bildiğimden söylüyorum. 30 günde roman yazma ya da 10 günde her şeyi yiyerek 20 kilo verme, aynı şey. İnsan inanabilir. Hepimizin zaafları var ve imkansız şeylere inanabiliriz. Bunu anlarım. Ama bu tuzağı hazırlayanları hoş göremem. Türkler de bu işe girdi (ülkede romanlar artık para ediyor ya).
Gelelim yazmayı öğrenmeye, öğretmeye. Kendini kanıtlamış yazar, gençlerin “nasıl yazılır” sorusuna nezaket gereği cevap verir. Birçok büyük yazar eleştiri, inceleme yazısı yazmıştır. Ama bildiğim hiçbir ciddi yazar “nasıl yazılır” konusunda bir şey yazmamıştır. Çünkü bunun dile getirilebilir bir yöntemi olmadığını bilir. Dile getirilmiş ve unutulmaz olanlar sanatsal ahlaka ilişkindir. Henry James’in söylediği söz en büyük öğüttür: “Edebiyat ciddiye alınmak istiyorsa önce kendini ciddiye almak zorundadır.”
Bu işin, yazarın kendi kendine keşfettiği ve kişiselleştirdiği bir yolu bile olduğuna inanmıyorum. Üslup ve kişisel nitelikler bir yana, yazar aynı yolu izlerse tekrara düşer. Kendini bilen her yazar malzemesinin sesini dinleyerek devam eder. Taslak denen şeye inanmayın. Ancak dizi film yazarları taslak peşindedir. Ciddi yazarın gözü kulağı yarattığı orijinal durum ve karakterin kendi özgür gelişimlerindedir. Olaylar karakterler tarafından yaşanmaya başlanmadan neyin nasıl olacağı belli olamaz. Çünkü hiçbir düşünce taslağı, düşüncenin kendisinden daha büyük değildir. Bunu kısaca kendimden bahsetmek için söyledim, yoksa yakındığım türden yol göstericilere benzemek istediğimden değil. Her yazarın yöntemi, alışkanlığı elbette farklıdır. Ama ortak olan şey, bunun zaman içinde, kişisel mücadele yoluyla, sessiz bir inatla, yazılmış tüm iyi romanları tekrar tekrar okuyarak, yazıp yazıp çöpe atarak, vazgeçmeyerek, kendini az beğenip ama bir gün çok beğenmeyi istemesidir.
‘30 Günde İlk Taslak’ kitabı neler öneriyor?
Yazar Karen Wiesner’in ‘First Draft in 30 Days (30 Günde İlk Taslak)’ kitabının yazacağınız eserin bir enstantenesini oluşturduğunu unutmamak gerek. İlk tavsiyesi büyük bir ‘beyin fırtınası’ yapmanız. Ve bakın, hikâyenizi oluşturmak için kafanızı toparlayamadığınızda neler yapmanızı öneriyor:
* Aklınızdaki konularla ilgili kitaplar okuyun ya da filmler izleyin.
* Hikâyenizin içindeki bölümleri anlattığını düşündüğünüz bir müzik listesi yapın. Bu listedeki şarkıyı herhangi bir yerde duyduğunuzda aklınızda yeni fikirler dolanabilir.
* Alışverişe gidin. Ana karakterinizin seveceği bir şeyler alın.
* Evden çıkın ve herhangi bir yerde insanları izleyin. Karakterinizin parçalarını oluşturun.
* Hikâyenizi birilerine anlatın. Bu, sadece yeni fikirler oluşturmayı değil, hikâyedeki zayıf noktaları da görmenizi sağlar.
Günbegün taslak oluşumu
1-6. Gün: Karakterler, plan ve kurgu
İşe, fikrinizi benimseyerek başlayın. Kendinize konuyla ilgili ne kadar derine inebileceğinizi sorun, cevapları not edin. Karakterler üzerinde yoğunlaşın. Hepsinin kendine özgü kimlikleri olması gerek, unutmayın. Aralarındaki bağı sağlam tutun. Her gün düşündüklerinizi not edin.
7-13. Gün: Araştırma
Araştırmadaki amaç, konuyla ilgili daha sağlam bilgilere ulaşmak, kişilerle görüşme yapıp diyalogları kaydetmek. Bunlar kitabı yazarken size çok yardımcı olacak, en önemlisiyse güven verecek.
14-15. Gün: Hikâyenin gelişimi
Kitabın iskeletini sağlamlaştırın. Kitabınızı ‘giriş’, ‘gelişme’ ve ‘son’ olarak ayırın. Giriş bölümünde karakterlerinizi tanıtmayı ve en önemlisi de kurduğunuz cümlelerde gizem yaratmayı ihmal etmeyin. Gelişmedeyse çelişkiler ağını detaylandırın. ‘Son’da tüm çelişki ve gizemli karakterlerin çözülmesi gerekiyor.
16-24. Gün: Bir araya getirme
Taslağı oluşturmayı bir yapboz gibi düşünün, tek farkı parçaları siz üretiyorsunuz. Şimdiye kadar pek çok fikri ve hikâyeyi kağıtlara yazdınız. Şimdi onları birleştirme zamanı.
25-28. Gün: Güçlendirme zamanı
Bir araya getirdiğiniz kaba taslağı iyice kontrol edin. Hikâyedeki akışta herhangi bir problem olup olmadığı önemli. Cevapsız kalan sorulara dikkat edin. Karakterlerin hikâyeye doğru zamanda dahil olup olmadığı önemli.
29-30. Gün: Son kontrol
Öncelikle yaptığınız araştırmalardan aktardığınız bilgilerin doğruluğunu kontrol edin. Cümleleri güçlendirin. Bölümler doğru ayrılmış mı, kontrol edin. Bitirdiğiniz taslağı kitap haline getirmek için başına oturmadan önce mutlaka birkaç hafta dinlenin ve taslaktan uzak durun!