Kitap

Güncelleme Tarihi:

Kitap
Oluşturulma Tarihi: Nisan 28, 2013 00:00

haftanın yenileri

Haberin Devamı

Deneme
Toplu Halüsinasyon
Allen Ginsberg
Çev.: Süha Sertabiboğlu
Sel Yayıncılık


Herkes ceketini iliklesin ve yerine otursun, Allen Ginsberg konuşuyor: “Burada gazetecileri, ticari yayıncıları, kitap eki hazırlayanları, bir yığın edebiyat profesörünü vesaire kastediyorum. Şiirden nefret edilir oldu. Bütün akademik eleştiri ekolleri, doğal ruh anlayışının bir mitten ibaret olduğunu kanıtlamak için birbiriyle yarış etmeye başladı.” Dolaylı yoldan da olsa çuvaldızı kendime batırırcasına, bir alıntıyla başlamalıyım neyle karşı karşıya olduğumuzu anlatmak için. Çünkü Ginsberg, ‘Toplu Halüsinasyon’ adlı denemeler toplamında, herkese seslenip, herkesi uyarıyor. Yaşadığı bu dünyanın, hayatın nasıl daha anlamlı bir hale gelebileceğini düşünen, kendimiz kadar başka insanların da bizimle aynı haklara sahip olması gerektiğine inanan herkes ona kulak vermeli. Onun gibi düşünmeyenler ise ezberlemeliler! Beat Kuşağı’nın ve sonraki nice sanatçının, müzisyenin, şairin Vaftizci Yahya’sı olduğu kadar, Firavunların Musası’ydı Ginsberg. Hâlâ öyle. ‘Toplu Halüsinasyon’daki denemeler; siyasetten gazetecilere, ahlak bekçilerinden akademisyenlere, Beat Kuşağı ve başka yazarlardan şiire, iktidarın kölelerinden her şeyin farkında olanlara, uyuşturucudan kadın haklarına kadar her konuya değiniyor. Yıllar öncesinin Amerikası’ndan bugünün dünyasına seslenen yazılar. Yumruk gibi metinler. Sağlam vuruyor, söyleyeyim. Keşke bugün de onun kadar cesur kalemler var olsa dünyada.

Haberin Devamı


Gezi / Tarih
İlber Ortaylı Seyahatnamesi
İlber Ortaylı

Timaş Yayınları


Atlas dergisi, 20’nci yılını çift kapaklı özel baskı bir dergiyle kutladı. Bir tarafında derginin 20 yılı anlatılırken diğer tarafında Nisan 2013 sayısı yer alıyordu. İşte o nisan sayısının en önemli yazılarından birisi, İlber Ortaylı’nın kaleminden çıkma Kırım yazısıydı! Kırım’ı, ondan ‘dinlerken’ bir taraftan da, “İlber Ortaylı bu gezi notlarını bir araya getirse de güzel bir kitap okusak” diye iç geçiriyordum. Dilek kapıları açıkmış! Ortaylı’nın Timaş Yayınları’ndan çıkan, ‘İlber Ortaylı Seyahatnamesi’ kitabı, dileklerin kabul olduğunu gösteriyor. Hiç öyle çok gezen mi çok okuyan mı, klişesine yaslanmayacağım. İlber Ortaylı, Ortadoğu’dan Kafkasya ve Rusya’ya, Balkanlar’dan Orta Avrupa ve Akdeniz kıyılarına, Baltık Denizi’nden Japonya, Singapur gibi Asya adalarına kadar geniş bir coğrafyada dolaşıyor. Her gittiği yeri tarihsel süreçten bugüne anlatıyor. Hem de ne anlatmak! Üzerine tuğla gibi kitaplar yazılabilecek, geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan onlarca şehri, ülkeyi İlber Ortaylı’nın satırlarından okuyun. Gezi ile tarihin iç içe geçtiği, Osmanlı tarihiyle dünya tarihinin harmanlandığı, onca kitapta karşımıza çıkmayacak kuytuların detaylandırıldığı bir kitap. Bilhassa Osmanlı egemenliği altında kalan veya Osmanlı’yla temas eden ülkeleri/şehirleri anlattığı sayfalarda zirveye çıkıyor Ortaylı. Klişeyi sonlandıracak cevap ise: Çok gezenin kitabını okuyun!

Haberin Devamı

Roman
Big Sur
Jack Kerouac
Çev.: Nevzat Erkmen
Siren Yayınları


Şair Allen Ginsberg, Jack Kerouac’ın metropolde neden yaşayamadığını şöyle anlatır: “Ve kavgada kendini savunamıyordu. Güçsüz olduğundan değil, başka birisine vurmak istemediğindendi bu sadece; İsa’ya inanıyordu ve sonuna kadar da öyle yaşadı.” Ginsberg Philip Whalen’ın “Kerouac’ın yaşamı pek trajedi değil” sözüne onay vererek devam eder: “o çok şey üretmiş ve muazzam bir mitoloji, büyük bir edebiyat ve ayrıca yazarlıkta büyük bir çizgisi yaratmıştı.” Gerçekten bizzat Kerouac’ın itiraf ettiği üzere, onu meşhur eden Yolda’nın yayımlanmasından sonra adeta bir rock star olmuş, ‘anasıyla birlikte’ huzur içinde ve bol bol alkol tüketerek yaşadıkları ev onu görmek isteyen budala hayranlar ve sıkı dostlar yüzünden tımarhaneye dönmüştür. Utanmasa “Bir gençlik hevesiydi o otostop işleri, bir projeydi, takıldık bitti” diyecek kadar, onu bile sıkmıştı Ginsbergi’in sözünü ettiği ‘mitoloji’.
‘Big Sur’ tam da bu halden kurtulmak için, California’da kanyonun okyanusa açılan bir vadisinde yer alan kulübeye kaçışın ve sonrasının romanı. Zaten ‘Yolda’dan sonra evinden bu kadar uzaklara çıktığı (en azından Big Sur’deki anlatıcının söylediği üzere), ilk yolculuğu. Ama bir yol romanı değil. Deyim yerindeyse bir hesaplaşma romanı. Her şeyle üstelik. Kendisiyle, içkiyle, şöhretle, annesiyle, geçmişiyle, ailesinin geçmişiyle, dostlarıyla, yolla, yalnızlıkla, korkularıyla yüzleşiyor Kerouac, ‘Bir Sur’de. İlk romanı kült bir eser olsa da birçoklarının beğenmeyebileceği bir kitaptır. Gümbür gümbür kayalara vuran dalgaların karşısında, kimsesiz bir kulübede, kendi yalnızlığıyla baş başa bir Kerouac var karşımızda. Tabii bir süreliğine! Çünkü kendisiyle bile yalnız kalamayıp kavga edecek bir halde Kerouac. ‘Big Sur’de bütün samimiyetiyle yazıyor, anlatıyor. Bu kez, Kerouac’ın istediğinde neler yapabileceğini ‘fazlasıyla’ göreceksiniz. Noktalama işaretleri yok örneğin! Külliyen ret, neredeyse. Paragraflık cümlelerde, tasvirler, hatırlamalar, sayıklamalar, itiraflar birbiri ardına geliyor. Harika, şiirsel bir isyana imza atıyor. Hiç abartmadan söylüyorum; Marcel Proust Beatnik olsaydı ne yazardı? Sorusunun veya değiştirelim. Beatniklerden birisi Proust gibi yazsaydı nasıl olurdu” sorusunun tam karşılığı ‘Big Sur’. Kerouac alenen, Proust’a ve Joyce’a öykünüp ustalara selam da veriyor.

Haberin Devamı

Anlatı
Hazlar ve Günler
Marcel Proust
Çev.: Roza Hakmen
YKY

‘Hazlar ve Günler’ aslında ne bir anlatı ne öykü ne de benzeri bir türle izah edilebilir. O, aslında 167 sayfalık bir risale, önsöz hatta. Tabii ki, herkesin ezbere söylediği yönleriyle 10 küsur yıl üzerinde çalıştığı, bir kısmı öldükten sonra yayımlanan, üç bin sayfalık, yaklaşık bir buçuk milyon sözcüğün 7 cilde sığdırıldığı ‘Kayıp Zamanın İzinde’sine bir önsöz. Şimdi taşlar yerine oturdu sanırım. Kendisinden sonra, kaleme alınan bütün eserlere dolaylı veya doğrudan etki eden Proust, aslında neler yapacağını 20’li yaşlarda fena halde belli ediyormuş. Çünkü ‘Hazlar ve Günler’, yedi ciltlik eserinde anlattığı burjuvazi ve aristokrasinin; 1870’lerin ortalarından 1920’lerin ortalarına kadar birbiri ardına sarsılmalarla seyreden kaderlerini, günlerini, anlarını ve zamanlarını tek tek isimler üzerinden anlatıyor. Deyim yerindeyse ‘yoğunlaştırılmış’ bir ‘Kayıp Zamanın İzinde’ye giriş metni. Kitaptan söz ederken, sadece ‘Kayıp Zamanın İzinde’ye endekslediğimi sanmayın. Ama itiraf etmem gerekir ki en iyi izahı da böyle olurdu. Çünkü tek başına o büyük karnavalı yaşatıyor bize. Dönemin sosyete, burjuva hezeyanlarını Proust yine bir rüya gibi anlatıyor. Yıllar sonra anlatacağı dünyanın öncesinde, tek tek o dünyayı oluşturan elementleri sıralıyor aslında. Sanattan saraylara, salonlardan balolara kadar... Üstelik öyle bir ironiyle anlatıyor ki, hayran olmamak elde değil.

Haberin Devamı


Roman
Zambak Kokulu Yalnızlık
Nurgün Erdinç

Nokta Kitap


Necatigil’in Kareler/Aklar kitabında yer alan ‘Evlilik’ adlı şiiri; ‘bir yalnız bir yalnızı / çeker / yalnızlığına’ dizeleriyle biter. Başlığını unutarak okuduğumuz zaman Necatigil’in söyledikleri Nurgün Erdinç’in romanını karşılıyor neredeyse. Erdinç’in romanında aynı gemide seyretseler de farklı bir seyir izleyen, aynı ailenin bireyleri olsalar da başka hayatları yaşayan, yolları birbiriyle kesişen ama özünde ‘yalnızlık’tan başka bir şeyi yaşamayan insanlar bir araya geliyor. Bir ailede ve ailenin çevresinde 1995-2012 yılları arasında yaşanan olayların hikâyesi ‘Zambak Kokulu Yalnızlık’. Otistik tanısı konulan kardeşi Mert doğduktan sonra, evdeki bütün ilginin kardeşine yöneldiğine inanan ve o günden beri isyan bayrağını çeken Melis.. Bütün enerjisini Mert’e harcayan, kızı Melis’in isyanlarını ve kocası Haldun’un kendisini aldatmasını sineye çekmeye çalışan Betül.. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bu aileyle yolu kesişen bir eroinman ve diğerleri. Nurgün Erdinç, ‘Zambak Kokulu Yalnızlık’ta, iyi kurgusu sayesinde zor bir işin üstesinden geliyor. Çünkü büyük maceraların olmadığı bir roman bu. Haliyle, hepimizin başına gelebilecek olayları yaşayan sıradan bir ailenin yaşadıkları, ancak böyle iyi bir kurguyla anlatılabilirdi. Kalabalık denebilecek karakter kadrosunda bazen derinlikler istese de diğer kitaplarını okuyanların yine beğeneceği bir kitaba imza atıyor Erdinç.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!