Kitap

Güncelleme Tarihi:

Kitap
Oluşturulma Tarihi: Ocak 27, 2013 00:00

haftanın yenileri

Haberin Devamı

Tarih
Umman’da Kapışan İmparatorluklar, Osmanlı ve Portekiz
Salih Özbaran
Tarihçi Kitabevi

Bugüne kadar ‘müfredata’ uygun olarak hazırlanan Osmanlı tarihlerinin en büyük eksiği, dönemin diğer hanedan veya imparatorluklarıyla paralel anlatımın kullanılmamasıdır. Bunun önemini Habsburg Hanedanı’na dair incelemelerde görmüş ve altını çizmiştik. Bu listeye ilaveler yaptıracak bir kitap, ‘Umman’da Kapışan İmparatorluklar Osmanlı ve Portekiz’. Biri Akdeniz’in en Batı ucunda, diğeri doğusuna açılan Anadolu’da aynı yüzyılda tarih sahnesine çıkıp biri beyliğini diğeri krallığını büyütmüş iki imparatorluktan söz ediyoruz. Dahası, 16. yüzyılda ikisi de ‘altın çağ’ını yaşıyor ve Hint Okyanusu ve Arap Denizi’nde karşı karşıya geliyorlardı. Oysa, Osmanlı donanmasının Akdeniz dışındaki faaliyetleri sadece birkaç cümleyle sınırlı tutulur hep. Salih Özbaran 1960’tan bu yana bilhassa Portekiz-Osmanlı donanmaları arasındaki mücadeleye odaklanan çalışmalarını bir araya getirdiği kitabında, büyük bir eksiği tamamlıyor. Salman Reis’in Hint Okyanusu dünyasıyla ilgili layihasıyla başlayan kitapta, Kanunî Sultan Süleyman’ın Portekiz Kralı’na hitaben yazdığı nâme-i hümayûnları da okumak mümkün. Özbaran, birbirine yakın öyküsü olan iki devletin birbiriyle olan temasını tüm detaylarıyla anlatıyor. Ancak farklı dergilerde/zamanlarda yayımlanan makaleler, bir araya getirilirken kitap düzenine sokulmadığından, bölümler arası dağınıklıklar dikkat çekiyor. Yine de ‘özel’ bir tarih kitabı.

Çocuk

Haberin Devamı

Yerde Ağır Gökte Hafif
Zoran Drvenkar
Çev.: Suzan Geridönmez
Günışığı Kitaplığı

 

Paula, biraz şişman. Hatta fazla şişman bir çocuk. Aslında 6 yaşına kadar o da kalabalık ailesinin diğer üyeleri gibi incecikti. Ne olduysa o sene oldu. Yürürken attığı her adımda, okulda arkadaşlarıyla oynarken, sandalyede otururken bile yer onu daha da ağırlaştırmaya başladı. Beline can simidini takmasına rağmen, havuzda suyun kaldıramadığı bir çocuk oldu Paula. Yerçekimi galip geliyordu daima. Ama en kötüsü, babasının ve amcalarının artık onu havaya atıp hoplatmamasıydı. Her ne kadar bahaneleri ağrıyan belleri gibi görünse de, hepsinin aynı anda, aynı bahaneyi uydurması fazla inandırıcı gelmiyordu Paula’ya. Onlar için ağır olduğunu biliyordu. Neyse ki, Hiram Amcası yetişti imdadına! Avustralya’da yaşayan Hiram Amca, onu görmeye gitti yıllar sonra. Eskisi gibi yeğenini havaya atıp hoplattığında bir mucize oldu Paula’nın hayatında! Çünkü, Paula tüy kadar hafiflemiş olarak havada asılı kaldı. Artık rüzgârlarla uçuyor, kuşlarla uyuyor, bulutların karnını okşayabiliyordu. Yerde kurşun gibi ağır Paula havada tüy kadar hafifti! Siz inmek ister miydiniz? Paula da inmek istemedi zaten. Dünyanın her yanından, ‘alay edilen’ bütün şişman çocuklar onun yanına gelip, göğe yükseldiler en sonunda. Şişman çocukların oyunlar oynadığı bir park olmuştu artık gökyüzü! Yerde Ağır Gökte Hafif’i okuyunca, Drvenkar’ın hayal dünyasına, Peter Schössow’un çizimlerine hayran kalacaksınız.

Haberin Devamı


Roman
Zavallı

Timur Soykan
Postacı Yayınevi


Birkaç şekilde okumak mümkün ‘Zavallı’yı. Bir cinayet romanı olarak, bir ‘kayıp’ hikâyesiyle derinleşen polisiye gerilim romanı olarak, son yılların en büyük siyasi gündem maddelerinin temel örgüsünü oluşturduğu ve hem nalına hem mıhına vuran politik bir roman olarak, en sonunda da bunların hepsinin bir arada olduğu bir Türkiye panoraması olarak... Deyim yerindeyse, beşi bir yerde, ‘Zavallı’da.
“Sadece şaşırıyordu kafasını bu kadar zor kaldırmasına, bedeninin bir kukla gibi iplerden boşanmasına ve ölüme bu kadar yakın olmasına. Şaşkınlık dışında hiçbir his yoktu içinde. Otomobilinin kör eden aydınlığının önünde katilinin gölgesi yaklaşıyordu.” Böyle tüm yalınlığıyla tasvir ediyor, ‘torpilli polis’in ölüm ânını romanda. Zaten o ölümle giriş yapıyoruz romana. Sonra her şey üst üste ekleniyor. İstanbul’un içindeki taşrada konuşlanmış bir tarikat içinde kaybolan bir kız, dalga dalga gerçekleşen ‘Derin Örgüt’ operasyonlar (evet yazar burada Ergenekon’a gönderme yapıyor), benim memurum işini bilir mottosuyla ve haritadan yer beğen güdüsüyle çalışan polisler... Tarikat, ticaret, siyaset, devlet, mafya, aşiret, eski askerler, muhbirler, derin devlet bürokratlarından oluşan bir çokgen. Her şeyin bütün çirkinliğiyle iç içe geçtiği memlekette, birilerinin huzurunu kaçırmamak için ‘şişi de kebabı da yakmadan’ görevini icra eden polislerin yanında gezdiriyor kamerasını Soykan. Hal böyle olunca bütün gerçekleri görüyoruz. Kim, neyi, nerede, neden, nasıl ve ne zaman yapıyor farkındayız. Ama Zavallı’nın alt başlığı, çıkan kısmın hülasası gibi dikiliyor karşımıza: “Gerçek kimin umurunda”. Kayıp kızı gerçekten bulmak isteyen bile bir yere kadar götürüyor işi. Soran olursa; “kaçıranla hatıra fotoğrafı çektirmedik ya!” diyecekler tüm rahatlıklarıyla. ‘Derin Örgüt’ operasyonunun her dalgasında emekli ve muvazzaf subaylar, gazeteciler, akademisyenler tutuklanıyor ardı ardına. Eskinin mazlumları bugünün zalimlerini, o günlerin güçlüleri bugünün zavallısını oynuyor adeta.
Birçok iyi yönü olduğu kadar klişeye de yaslanıyor ‘Zavallı’. Cansız bedeni yerde yatan mesai arkadaşının yanına giden kahramanımızın, kendisine engel olmaya çalışan olay yeri görevlisini bir yumrukta yere serip, yağmurlu havada dostunun başına çöküp ağlaması... Şubenin kıdemli polisinin bir kol hareketiyle müdahale etmek isteyenleri durdurup, adeta ‘Amerikan filmlerindeki sahne tekrarlanmalı’ arabeskinden söz ediyorum. Ama boşuna dememişler, ilk romanın günahı olmaz diye. Başarılı bir roman ‘Zavallı’.

Öykü
İzler

Haberin Devamı

Esin Sayar
Heyamola Yayınları


Tanpınar’ın şiiri ‘Bursa’da Zaman’ın ezbere bilinen dizeleridir; “Bir rüyadan arta kalmanın hüznü / İçinde gülüyor bana derinden”. ‘İzler’deki öykülerde bir rüyadan arta kalmaktan söz edemeyiz. Ama rüyalar, düşler ve benzeri belirsiz ‘an’lar peşimizi bırakmıyor. Aslında, ‘İzler’ isimli öykü kitabında Esin Sayar, günlük hayatın, sık karşılaşılan hadiselerin öyküsünü anlatıyor. Fakat hepsinde düşle gerçek sırt sırta vermişler. Hatırlanmayan anlar, tatlı bir hülya gibi hatırlanan zamanlar, keşke rüya olsaydı denecek tuhaflıklar ve neyse ki rüyaymış denen karabasanlar... Hepsi, her an, hepimizin başına gelebilecek şeyler. Ama öyle veya böyle iz bırakacak olaylar bunlar. Esin Sayar, yaşayanda iz bırakacak ‘an’ları kaleme alıyor. İlk öyküsünde nasıl bir kitapla karşı karşıya kalacağımızı fark ediyoruz aslında. Takla atan arabasından şans eseri sağ kurtulan kadının aklında kalanlar acaba gerçek midir, yoksa travmanın etkisi mi? Kocası onu gerçekten aldatmış mıydı, yoksa hepsi kendi uydurması mı? Bir bilinmeze doğru sürdüğü arabasının vardığı köylük yerde, karşısına çıkan düğün gerçek miydi, yoksa tuhaf bir hayal mi? Peki ya elindeki kanlar? Tüm kapıların bilinmeze ve yer yer trajediye açıldığı olaylar toplamı ‘İzler’. Her ne kadar en derin izi onlar bıraksa da neredeyse her öyküde bir hasta/hastalık, ölüm/ölümden dönme karşımıza çıkmasa, daha dengeli olabilecek bir kitap.

Haberin Devamı

Biyografi / İnceleme


Fazlullah Esterabâdî ve Hurufilik
Shahzad Bashir
Çev.: Ahmet Tunç Şen
Kitap Yayınevi

Fazlullah Esterabâdî, XIV. yüzyılda İran’da yaşamış, yine burada Hurufiliği kurmuştur. İzleri XVII. yüzyıla kadar Anadolu ve Balkanlar’da takip edilebilen mistik ve felsefî bir akım olan Hurufiliğin tüm felsefesi harfler üzerine kurulmuştur. Sadece bu yönüyle bile hem İslam dünyasında hem de dünya tarihinde ayrı bir yerde konumlanmalıdır. Fazlullah Esterabâdî, rüyalarında Allah’ın ilhamına mazhar olduğunu iddia ediyordu. Müritleri için, kendisinin insanlara son defa ilahi mesajı iletmekle görevlendirildiğine inanılan bir dini önderdi. Sadece bu açılardan baktığımız zaman bile, bazı sorulması gereken sorular çıkıyor karşımıza. Fazlullah Mehdi miydi, Mesih miydi, yoksa Allah’ın insan bedenindeki tecessümü müydü? Söyledikleri ve etkisi açısından Hz. Muhammed ve Hz. İsa’ya göre nasıl konumlandırılmalıydı? Bunun devamı olarak, Hurufilik İslam’ın bir kolu muydu, yoksa yeni bir din mi müjdeliyordu? Sorular çoğaltılabilir... Shahzad Bashir, ‘Fazlullah Esterabâdî ve Hurufilik’ isimli nitelikli, küçük, fakat derli toplu kitabında birçok soruyu sorup cevabını veriyor. Sırasıyla, hayatının ilk dönemini, keşf-i ilahisini, ölümünü, âlem ve insan kavramlarına bakışını, dil ve harflere olan yönelmeyi, kıyamet ve ebedi kurtuluş için söylediklerini ve düşünce mirasını irdeliyor. Kendinden sonraki Müslümanlar üzerindeki etkisini de gözler önene seren, eksiksiz bir biyografik inceleme.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!